Nebati, yurt dışından yatırımcı çekmek için yaptığı toplantılarda bunları söylüyor. Kendisinden öncekiler de bunları söylüyordu.

Nureddin Nebati'ye şaşırmak

Hazine ve Maliye Bakanı Nebati’nin, GYODER Uluslararası Yatırımcılar Toplantısındaki mevzuat ve bürokrasiyi hedef alan şu sözleri hem tepki çekti hem de çoğu kişi bunları söyleyebilmesine şaşırdı; “En sevmediğim konu da şu yatırımcılara zorluk çıkaran mevzuat ya da bürokrasidir. Hep beraber kavga edelim, bürokrasiyi alaşağı ederiz, arkamızda Cumhurbaşkanımız var rahat olun, mevzuatı da değiştiririz. Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nde hızlı adımlar atıyoruz.

Oysa söylediklerinin hiç biri yeni değildi. 1980’li yıllardan bu yana yürürlüğe konulan plan-program-reform paketlerine bakarsanız, yatırımcılara sunulan cazip fırsatların tanıtımıyla dolu olduğunu görürsünüz.

Sermayenin önünü açmak amacıyla atılan en köktenci adım belki de Ecevit’in Başbakan olduğu dönemdedir. 11 Aralık 2001 tarihinde, yasalarda tanımlanmayan Bakanlar Kurulu Prensip Kararı adlı bir düzenlemeye imza atılarak; “Türkiye’de Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Reformu Programı” adlı bir belge kabul edilmiştir.

Programın hedefleri AKP’nin düzenlemelerinden hiç geri kalmaz. Reform Sürecinin Yapısı başlıklı III. Bölümünde yazılanları, Nebati’nin söyledikleriyle karşılaştıralım; “…mevcut iş ortamının daha uygun hale getirilmesi için, kamu hizmeti zihniyetinin ve kamu görevlilerinin tavrının değişmesigerekmektedir.”

Eğer fark olduğunu düşünüyorsanız nedeni; bu uğurda epeyce yol alınmış olmasındandır.

Fark olmaması doğal: boşuna düzen partilerini iktidar ve muhalefet diye ayırıp ayrı yerlere koymuyoruz. Sonuçta her iki türü de sermayenin çıkarını güdüyor. Partiler değişse de “hizmette süreklilik” etkilenmiyor. 2001 yılında kurulan YOİKK’in görevi, ekonomi-sanayi-ticaret bürokratları ile TÜSİAD; TOBB; YASED ve TİM Başkanlarından oluşan sermaye temsilcilerinin kafa kafaya verip, yatırımların önünü açacak yasa ve yönetmelik taslakları hazırlamaktı. 2002 yılında iktidar olan AKP, Kurulun yapısında küçük değişikliklerle yetinerek bu görevi sürdürdü. Zaman içinde Kurula iki yeni üye eklediler: MÜSİAD ile Uluslararası şirketlerin CEO’ları da kurul üyesi oldu. 2018 yılında kurulan düzende ise Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi olarak yapılandırıldı. Aynı mantıkla çalışıyor, aynı işi yapıyor. Ancak bütçesi, gücü ve olanakları şimdi daha çok.

Bugün karşı karşıya olduğumuz bütün olumsuzluklarda 2001 yılında atılan adımların izi var.

Kamu taşınmazlarının amansızca satılmasından yakınıyoruz değil mi? 2001 yılında alınan Bakanlar Kurulu Prensip kararının ekindeki Reform paketine bakalım; “Milli Emlak Genel Müdürlüğünün güçlendirilmesi yolu ile kamu arazilerinin satışının teşvik edilmesi” yazıyor. Yakalandığımız ağın gücüne bakın: Sayıştay, arazi envanteri çalışmalarını geciktirdiği gerekçesiyle 2011’den başlamak üzere yıllarca raporlarında Milli Emlak Genel Müdürlüğünü eleştirdi.

2001’deki programda; Yabancı sermayenin teşviki yasasının Türkiye’deki yatırım ortamının liberal niteliğini yansıtacak daha uygun bir yasa ile değiştirilmesi…reform politikalarının, özel sektör kaygılarını yansıtabilmesi için şirketlerin yatırım sürecine daha doğrudan ve yoğun bir şekilde katılımının sağlanması… yatırım izni alma süreçlerinin sadeleştirilmesi…vergi teşviklerinin vergi rejimine dahil edilmesi… gibi tedbirler öngörülmüştü.

DSP Koalisyonunun siyasi ömrü yetmedi. Bunları başarmak AKP’ye nasipmiş, şimdi yaptıklarıyla övünüyor.

CB Yatırım Ofisi, internet sitelerinde ve yurt dışında yatırımcılara dağıtmak üzere bastırdığı tanıtım kitapçıklarında fırsatları sıralayıp, Türkiye’de yatırım yapmanın ne denli keyifli ve kârlı olduğunun reklamını yapıyor.

Yabancı yatırımcılara özetle şunları söylüyorlar, OECD ortalamasının çok altında kısıtlamayla karşılaşırsınız; bürokratik engelleri devlet halleder; serbestçe yatırım yapabilirsiniz; isteğiniz dışında kamulaştırma, devletleştirme gibi sorunlarla karşılaşmazsınız; kârlarınızı hiçbir engele takılmadan transfer edersiniz; sorunlarınızı uluslararası tahkim yoluyla çözersiniz…

Nebati, yurt dışından yatırımcı çekmek için yaptığı toplantılarda bunları söylüyor. Kendisinden öncekiler de bunları söylüyordu.

Yazıyı şu soruyla bitireyim: Düzen muhalefetini temsil edenler bu sözlere gerçekten de şaşırıyor olabilirler mi?