AKP’den bir an önce kurtulmaya çalışmak en doğal hakkımız. Ancak nereye doğru kurtulduğumuzu görmeliyiz.

Nedir şu siyasilerden çektiğimiz?

AKP’nin bitmez tükenmez reform paketlerinden şimdilik sonuncusu 12 Mart günü açıklandı. Öncekilerden farkı, daha hedefsiz daha içeriksiz oluşu. Tutarsız sözcüğüyle nitelendirilmeyi bile hak etmiyor: hiç tutar yanı yok.

Ne var ki, patronlar ve şirketlerinin dünyanın ünlü üniversitelerinde üst düzey eğitimler görmüş parlak yöneticileri, CEO’ları, paketlerin hepsini çok tutarlı buldular.

İlginç değil mi?

Değil!... Bizler akademik-teknokrat-bürokrat bakışla değerlendiriyoruz. Sermayenin ölçütleri farklı. Onların duyargaları, çıkarlarının sürdürülebilirliğine ve kârlarının güvencede olmasına odaklı. Açıklanan reform programlarında; öncekilerden en az bir fazla çıkar sağlanacağına söz verildiğini biliyorlar. O yüzden de tutarlı buluyorlar. Yeter ki ülkeyi yöneten siyasi kadroları toplumu ikna etme, baskılama gücünü yitirmesin.

Sınıf refleksinden söz ediyorum.

İktidar sarhoşluğu deniyor: ülkeyi 19 yıldır yöneten siyasi hareket yıprandı. İnandırıcılığını, etkisini, gücünü yitirdi, yolsuzluklarla başı dertte, hızla oy yitiriyor.  Reis, kadrosuna söz geçiremiyor. Yalnızlaştı, manevra alanı çok daraldı. Kısacası tepede işler iyi gitmiyor. Sona gelinmiş olabilir.

Dün TÜSİAD başkanının “önümüzü göremiyoruz” eleştirisi belki uyarı ateşi, belki öncü, belki değişimin tetikleyicisidir. Bugünden kestiremeyiz.

Sermaye seçeneksizliği sevmez. Bir süredir sağ, sermaye dostu, laiklik karşıtı hareketlerden derledikleri kadroları sosyal demokrat kadrolarla bir araya getirip olası iktidar seçenekleri üretmeye çalışıyorlardı. Çok yol aldıkları anlaşılıyor. Yeni kadrolar, güçlendirilmiş parlamenter sistem…demokrasinin yeniden inşası gibi söylemlerle halkın karşısına çıktı. İlgi görüyor ama henüz test aşamasında.

Onların vaatlerine aldanmayalım. Sınıflı toplumların üzerinde “demokrasi” eğreti durur. Zaten adı da “temsili demokrasi”dir. Oy verir ne yapacağına bakarsınız; beğenmemişseniz bu kez bir başkasına oy verirsiniz ve bu oyun onlarca yıl böyle sürer gider.

Bize göre değil. Burjuvazinin sunduğu demokrasinin cazibesine kapılmak, onun tanıdığı olanaklara sığınmak yerine, karşı hukuk oluşturacak güç ve örgütlülüğe ulaşmayı hedeflemeliyiz. Unutmayalım: Hukuk, siyasettir. Tanımı böyle diye üstünlük atfedilemez. Yalnızca sahip çıkanlar kullanabilir. Ve yalnızca onların işine yarar.

İlginç bir örnek: demokrasinin olmazsa olmazı sayılan bütçe hakkının mucidi, derebeyleridir. 1215 yılında İngiliz Kralına karşı mücadele vermişler; Magna Carta anlaşmasını dayatmışlar ve güçleri sayesinde ödedikleri vergilerin nasıl kullanıldığının hesabını sorma hakkına kavuşmuşlardır. 

Kralı ancak derebeyi gücüne erişenler denetleyebilir.

Bugün Dünyada bütçe hakkını gerçek anlamda kullanabilen Parlamenter ülke yoktur. Yürütme organının tercihleri, denetimin yasak alanı sayılan; “yerindelik” kapsamındadır ve yerindelik denetimi yapmak yasaktır. Bütçeyi hazırlama gücünü elinde tutanlar ile denetleyenler aynı bedenin organlarıdır. Yönetilenler derebeylerinin gücüne erişinceye değin de bu böyle sürecektir.

AKP’den bir an önce kurtulmaya çalışmak en doğal hakkımız. Ancak nereye doğru kurtulduğumuzu görmeliyiz. Somutlaştıralım:

Kanal İstanbul gibi uçuk projelerinden mi kurtulacağız? Yoksa Beşli çete diye kodlanan sermaye gruplarının Hazine garantili yol/köprü soygunlarından mı? Enerji, maden, özellikle de altın üreteceğiz diyen dünya devi tekellerin ülkemizin altını üstüne getirmesinden mi kurtulacağız? AKP’den kurtulduğumuzda sizce ormanlarımız, meralarımız, kıyılarımız da kurtulacak mı? Zehir solumaktan, zehir içmekten kurtulacak mıyız? Kentlerde huzur içinde yaşayabilecek miyiz?

Bütün bunları yapan AKP olsaydı eğer, ertesi günü kurtulurduk. Ama karşımızda dünya devi tekeller ve içerideki işbirlikçileri var. 

Yollar, köprüler, kanal-İstanbul, birkaç yandaş zengin olsun diye yapılmıyor. Birilerinin kaprisiyle de açıklanamaz. Elbette yandaşlar bu işlerden çok paralar kazanıyor ama asıl amaç ülkenin uluslararası pazarlarla bütünleşmesini sağlamak.

Süveyş kanalının bir hafta tıkanması, Dünya ticaretine 10 milyar dolar zarar verdi. Bu lojistiğin ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Üstelik Süveyş Kanalı yalnızca geçiş yolu. Anadolu’da çok daha ötesine hazırlık yapılıyor.

Hedefimiz bu tezgâhtan kurtulmak olmalı.

“Nedir şu siyasilerden çektiğimiz?” demekten de vazgeçelim artık: Hedefi şaşırtıyoruz.