21. Yüzyıl İçin Planlama Grubu’nun 2021 Güz Konferansları kapsamında 13 Kasım 2021 tarihli Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet oturumunda yapılan konuşmanın satır başlarına dair özet metindir.

İktisadi Açıdan Bir Sinopsis Denemesi; 19 Mayıs 1919’dan 17 Haziran 1938’e

  1. Unutmayalım ki, en geçerli tanıklık, tarihin tanıklığıdır ve Shakespeare’in “Bütün dünler yarınları aydınlatan fenerlerdir” sözü ile başlayalım.
  2. 19 Mayıs 1919, bu topraklarda tarihsel süreçlerin tersine döndürüldüğü, akıl almaz olayların yaşandığı bir dönemin başlangıcıdır. Bandırma Vapurunun kazanını, 1789’un kardeşlik, eşitlik, özgürlük bilinci ateşlemektedir. Rota, 1917’nin emek kardeşliği ve emperyalizme karşı mücadelenin izlerini taşır. Parola: Ya İstiklal, Ya Ölümdür.
  3. Mondros Mütarekesi ile ordu dağıtılmıştır. Umutsuzluk ve yılgınlık bütün toplumu adeta esir almıştır. Zira Osmanlı, 1914 – 1918 tarihlerinde yani Birinci Cihan Harbinde tam 1 milyon km2 toprak kaybetmiş; asker ve sivil nüfustan 4 milyona yakın yurttaşını da yitirmiştir.
  4. Yabancılara verilen imtiyazlar (iktisadi ve malî - adlî - idari kapitülasyonlar). 1881 sonrası Duyun-u Umumiye İdaresi. Yani Genel Borçlar Yönetimi.
  5. Adım adım işgaller ve bu işgalleri destekleyen “Cemiyetler”: Mavri Mira, Pontus, Kürt Tealî, Tealiî İslam ve İngiliz Muhipleri.
  6. Ve bu arada Dünya... 19. Yüzyılın sonu 20. Yüzyılın başı. 28 Haziran 1919’da imzalanıp, 10 Ocak 1920’de yürürlüğe giren Versailles Anlaşması’nın biçimlendirdiği uluslararası iş bölümü. İngiltere, kapitalizmin patronluğunu devretmekte zorlansa da çaresiz. Atlantik ötesinden ABD patronluk manevraları sürdürüyor. Ve kıta Avrupası’nın iki mızmız çocuğu Almanya ve Fransa. Tüm bu emperyalizm tezgâhlarına direnen iki yoksul köylü ülkesi: V.İ. Lenin’in Sovyet Rusya’sı, Gazi Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti.
  7. Nazım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı’nın ilk bölümünün başlığını hatırlarsınız değil mi? (1918 – 1919): Ateşi ve İhaneti Gördük…
  8. Samsun’a çıkışı takiben… 22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi, 23 Temmuz – 7 Ağustos 1919 Erzurum Kongresi ve 4 Eylül – 11 Eylül 1919 Sivas Kongresi: Manda ve Himaye Kabul Olunamaz!.

    Kurucu İrade, 23 Nisan 1920.

  9. Bozkırın ortası Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılır: 23 Nisan 1920…
  10. 1 Eylül – 8 Eylül 1920’de Bakü’de toplanan Birinci Doğu Halkları Kurultayı: Mazlum Milletlerin Emperyalizme Karşı Mücadeleleri Selamlanacak ve Desteklenecek…
  11. Takiben ya da 5 tam gün sonra yani 13 Eylûl 1920’de Ankara Büyük Millet Meclisinde Mustafa Kemal Paşa, Halkçılık Beyannamesi’ni ya da Halkçılık Programı’nı yayınlar. Ve bu program 1921 Anayasası’nın temelini teşkil eder.
  12. Reis Paşa Mustafa Kemal TBMM’nin 3. Yasama yılını açarken 1 Mart 1922’de o çok bilinen kritik ayrıntılarla dolu konuşmasını yapar: “ (…) Efendiler, Türkiye'nin sahibi ve efendisi kimdir? (Köylüler sesleri) Bunun cevabını derhal birlikte verelim: Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üreticisi olan köylüdür (Şiddetli ve sürekli alkışlar). O halde herkesten çok bolluk, mutluluk ve varlığa hak kazanan ve buna layık olan köylüdür (Sürekli alkışlar). Bundan dolayı, Büyük Millet Meclisi Hükümetinin iktisat politikası bu önemli amacın sağlanmasına yöneliktir.
    Efendiler,
    Diyebilirim ki, bu günkü felâket ve yoksulluğun tek nedeni bu gerçeği ihmal etmiş olmamızdır. Doğrusu yedi yüzyıldan beri dünyanın çeşitli yörelerine gönderilerek kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarında bıraktığımız ve yedi yüzyıldan beri emeklerini ellerinden alıp gereksiz yere harcadığımız ve buna karşılık daima onurunu kırdığımız ve hor gördüğümüz ve bunca özveri ve iyiliklerine karşılık nankörlük, küstahlık ve zorbalıkla uşak durumuna indirmek istediğimiz bu ülkenin gerçek sahibi huzurunda bu gün büyük utanç ve saygı ile gerçek durumumuzu alalım” (Şiddetli alkışlar).” Kurulması tasarlanan Cumhuriyetin ilk ve geniş hedefi, köylüyü çiftçi yapabilmek olacaktır. Yüzyıllarca cenge gitmiş köylü, henüz çiftçi değildir. Üretici olmayı yani çiftçi olmayı öğrenememiştir. Demek ki yeni devleti kurabilmek ileri gidebilmek ve tazelenebilmek için bu insanları, çiftçi yani üretici yapabilmek lazımdır ki, Cumhuriyetin yurttaşı olmaya doğru adım atması sağlanmış olabilsin. 1924’te de 506 sayılı Köy Kanunu çıkarılacak ve Cumhuriyet emin adımlarla köylere girecektir.
  13. 9 Eylül 1922’de Milli Mücadele, Yoksulların Zaferi ile sonuçlanmış, İngiltere taşeronluğundaki emperyalizmin maşası Yunanistan Kuvvetleri Ege’de denize dökülmüştür.
  14. İki tam gün sonra, 11 Ekim 1922'de Mudanya Mütarekesi imzalanır. Gazi Paşa, 16 Ekim'de Bursa'ya gelir. 17 Ekim'de "yeni devrin" siyasal kararlarının sahibi olduğunu da Bursa'dan ilân etmeye başlar: “Muhterem Bursa Ahalisi' ne memleketin kaynaklarının genişliği, aklın emek ve kabiliyeti ve orduların süngülerinin, barış vaktinde de her türlü neticeleri elde edeceğini söyler. Üç buçuk sene süren askerî çarpışmadan sonra ilim bakımından, eğitim bakımından, ekonomi bakımından mücadelelerimize devam edeceğiz ve eminim ki bunda da başarılı olacağız. Fabrikacı olacağız, sanatkâr olacağız. Bundan sonra düşüncelerimizi hep bu konularda yoğunlaştıralım.” der.
  15. İstikamet; Fetih devletinden, iktisadi devlete; hâkim siyasi rejim de, tek kişinin egemenliğinden halkın egemenliğine doğrudur.
  16. Mudanya Mütarekesi’ni imzalayan kahraman kurmay subay İsmet Paşa başkanlığında Türk Heyeti, 5 Kasım 1922’de Lozan’a doğru yola çıkar. Lozan’ın ikinci milli mücadele kadar çetin geçeceği tahmin edildiğinden heyet başkanı tartışmasız İsmet Paşa’dır.
  17. 9 Eylül 1922’den tam 5 ay sonra üzerinde hâlâ büyük yangının izleri olan İzmir’de,17 Şubat – 4 Mart 1923 tarihleri arasında Birinci Türkiye İktisat Kongresi toplanır. Türkiye’nin o dönemdeki bütün yaratıcı ve üretici güçleri kongrededir: Çiftçiler, Tüccarlar, Sanayiciler, İşçiler. Kongre, Erzurum Kongresi kadar, Sivas Kongresi kadar mühimdir. “Milletimiz Artık Mazisinden Değil, İstikbalinden Mesuldür” şiarı Kongre’nin temel düsturudur. Kongre’de tam 291 adet karar alınır.
  18. Kongre bittikten yaklaşık 1 ay sonra, 8 Nisan 1923’de Gazi Mustafa Kemal Paşa bu defa Dokuz Umde’yi yayınlar. Kongre kararları adım adım partileşmektedir. (Kurulacak Cumhuriyet Halk Fırkası–CHF’nın ilk resmi dokümanları hazırlanmaktadır)
  19. 24 Temmuz 1923, Lozan Zaferi’nin tüm dünyaya ilan edildiği tarihtir. Harbin galibi Türkiye, kurulacak “Kapitülasyonuz Devlet”in TAPU’sunu almıştır. İsmet Paşa başkanlığındaki Türk Heyeti, Lozan’da dünyanın bütün efendilerini eşitlik dansına kaldırmıştır. Ve bunun onuru bu toprakların çocuklarına yeni bir güven daha vermiştir…

    Ve Cumhuriyet…

    Kaynak: Bilsay Kuruç (1987). Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi. Bilgi Yayınevi. Ankara.

  20. Ve 29 Ekim 1923, yoksulların zaferi CUHURİYET ile taçlanır. Kendi köyünden öteyi vatan bilmeyen 13 milyon yoksul köylüler ülkesinde bağımsız, özgür ve eşit bir ulus devlet kurulmuştur.
  21. 1923’te yani Cumhuriyet ile birlikte savaş ya da kahramanlık temelindeki özgüven mirası, üretim temelli bir özgüvene dönüşmeye başlamıştır. Bu dönüşüm, topyekûn ve köklüdür. Bu dönüşümün yönü, toplum yaşamından  iktisada → hukuktan → eğitime → siyasetten → uluslararası ilişkileredir Ve yarı sömürgeden bağımsız bir ulus devlet yaratma temel hedefi, ilmik ilmik örülerek tasarlanan bir stratejik tercihle gerçekleştirilmiştir. Bu dönüşümün gerçekleşebilmesi için yeni bir sermaye birikim mekanizmasına ihtiyaç vardı. Cumhuriyet kadrolarına göre bu ihtiyaç, ancak ve ancak “sanayileşme” ile karşılanabilir.
  22. Sanayileşme zorunluluğunu besleyen olgulardan biri de “bağımsızlık” sorunudur. Kemalist aydınlar ve yöneticiler, ülkenin askeri ve diplomatik zaferle elde edilen bağımsızlığının ancak iktisadi bağımsızlıkla güvence altına alınabileceği konusunda net ve ısrarlı olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiliz liberalizminin tutsağı olduğu Osmanlı sanayisiyle zanaatlarının sanayi devrimi Avrupası’nın mamul maddelerinin istilasıyla yıkıldığı bunu da İmparatorluğun iktisadi ve mali alanlarda tam bağımlılık içine düşmesine yol açtığı kanısındadırlar. Sadece sanayileşme, Türkiye’deki bu bağımlılığı kırabilir ve bu sadece iktisadi değil aynı zamanda siyasi bir tercihtir.
  23. Cumhuriyet, sanayileşmeyi iktisadi güçlenmenin esas aracı saymakta ve bağımsızlıkla eş anlamlı almaktadır. Dönemin kendine özgü koşullarında temel ihtiyaçlardan (3 Beyaz= Şeker + Pamuklu bez + Un) başlanarak sanayi üretim kapasiteleri yaratılması ileri ve geri bağlantılarla toplumsal üretkenliği artıracaktır. Farklı bir ifade ile “Türkiye Sanayileşmek Mecburiyetindedir”. Cumhuriyet döneminde sınaî üretimin, yurttaşların temel ihtiyaçlarını karşılaması asıl ilkedir. Böylece, ülke içi tüketimin tamamı karşılanacak ve ulusal ekonomi gerçek temeline oturacaktır.
  24. Unutulmamalıdır ki, Cumhuriyet, sanayi temelli ulusal ekonomiyi emperyalist çıkarların kesiştiği bölgede ve iki dünya savaşı yıllarının olağanüstü çalkantılı ortamında gerçekleştirmiştir.
  25. “Fetih devletinden iktisadi devlete” geçerken farklı bir ifade ile de “rejimin selameti açısından Cumhuriyet Treni bilinçli bir tercihle makas değiştirmiştir”. Bu değişimin kritik özdeşliği: (Misak-ı Millî + Teşkilat-ı Esasiye) = Bağımsızlık ve Ulusun Egemenliği = (Kapitülasyonlara Son + Halk İdaresi) şeklinde yazılabilir.
  26. Ve Cumhuriyet İktisadının sihirli denklemi de: Demiryolları + Sanayileşme = DEVLETÇİLİK’ tir. Not edilmeli, unutulmamalı ve her daim esinlenmelidir.
  27. 1926’nın Haziran ayında dünyanın ilk yüzer sergisi “Seyri Türkiye Sergisi”ni taşıyan beyaza boyanmış Karadeniz Vapuru İstanbul Karaköy rıhtımından denize açılır. Ve birkaç hafta sonra 1 Temmuz 1926’da Kabotaj Kanunu yayınlanır. Farklı bir ifade ile artık, kendi bayrağımızla kendi sularımızda devri başlamıştır.
  28. Yine, 1926’nın Eylül ayı. Cumhuriyet üç yaşında. Oldukça iddialı bir işe kalkışır ve başarır. TOMTAŞ = Türk Tayyare ve Motor A.Ş. Kayseri’de Erciyes eteklerinde ilk tayyare fabrikası kurulur.
  29. Yıl 1927. Cumhuriyetçi kadrolar, “ölçemediklerini, yönetemeyeceklerinin bilincindedirler. Dünyaca ünlü Belçikalı Dr. Camille Jaquart Türkiye’ye davet edilir. Monsieur Jaquart, Türkiye'de 19 Eylül 1926 – 20 Ağustos 1929 tarihleri arasında Merkezi İstatistik Müdüriyet-i Umumiyesi1 Müdür-i Umumi görevini yürütür. Ve bu sayede de Türkiye, 1927’de üç büyük sayımı yapar: Nüfus Sayımı, Sanayi Sayımı, Tarım Sayımı. Sayım sonuçları Cumhuriyetin iktisadi bakımdan kendini güvende hissedememesinin nedenlerini somutlaştırır. 13. 640.000 nüfuslu ülke, iktisadi açıdan makas değiştirmek zorundadır. Osmanlı’nın 1913 model Teşviki Sanayi Kanunun kapsamı, İstanbul Burjuvazisinin talebi üzerinde biraz daha genişletilir. 1929’a kadar beklenir. 1929’da Lozan’da getirilen bağımsız gümrük politikası kısıtı kalkacaktır…
  30. 1928’de Türk Harflerinin Tatbik ve Kabulüne Dair Kanun kabül edilir. Ve Türkiye’de aydınlanmanın ikinci büyük perdesi açılmış olur. Artık “Gül, Gel, Kel” kelimeleri de aynı biçimde yazılmayacak ve gelişine okunmayacaktır.
  31. Ve takvimler 1929’un Ekim ayını gösterdiğinde ABD’de kapitalizm büyük krizi patlak verir. 24 Ekim 1929’da borsanın 11 önemli ismi intihar etmiştir. 1933’e kadar sürecek Büyük Buhran giderek derinleşir. Ve bir halk ezgisi bestelenip söylenir: Brother, Can You Spare A Dime?: Bizim dilimize şöyle çevirebiliriz: Kardeş, 10 Kuruşun Var mı?
  32. 12 Aralık 1929 İsmet İnönü, yerli malının öneminin altını çizdiği ve büyük buhrana karşı tedbirli olmak lazım geldiğine dair etkili bir konuşma yapar. Ve bu tarihten hemen sonra Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kurulur. Bizim kuşağın büyüdüğü “yerli malı haftaları” da böylece başlamış olur. Cemiyet, kuruluşundan beş ay sonra 22 – 23 Nisan 1930’da Ankara’da Sanayi Kongresi ve Milli Numune ve Sanayi Sergisi’ni tertip eder. Bu Kongre, İstanbul ve üretici karaktere bir türlü dönüşmeyen tüccar tayfası ile ciddi bir hesaplaşmadır. Ve çok etkili olur. Sonuçta bugün dahi elimizde olmayan sanayi envanteri çıkarılmış olmaktadır.
  33. Türkiye 1930’da ciddi makas değiştirir. Aynı yıl; Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunları çıkartılır. 30 Ağustos 1930’da demiryolunun Sivas’a gelişi için düzenlenen törende Başvekil İsmet Paşa müthiş bir konuşma yapar. Konuşmanın esas vurgusu; emperyalizme ve yerli işbirlikçilerinedir. Bu konuşma üzerinde uzun uzun durulmalı ve tartışılmalıdır.
  34. İktisat Vekilliği’ne Lozan’daki Türk Heyetinde kritik görevler yapan Mustafa Şeref Bey (Özkan) atanır. Devletçilik, somutlaşmaktadır: İç İçe 3 Çark Modeli: Devlet Sanayi Ofisi, Türkiye Sınai Kredi Bankası ve İktisat Vekâleti. Modelin iki büyük çarkı süreç içerisinde Sümerbank’ı oluşturacaktır.
  35. Başvekil İsmet Paşa’nın kuzey komşu Sovyet Rusya’ya teknik gezisi. 25 Nisan – 10 Mayıs 1932. 4 Kent: Odesa, Harkov, Leningrad, Moskova. Sınai tesisler gezilir not edilir. Ve heyet daha SSCB’nde iken Cumhuriyet Gazetesi manşeti patlatır: Sovyet Rusya Türkiye’ye 16 milyon TL Sanayi Kredisi Açıyor. Kredi tutarı 8 milyon Dolardır.
  36. 1933’te Sovyet Rusya’dan Prof. Orloff Başkanlığında teknik bir heyet Türkiye’ye gelir. Aynı yıl Türkiye Birinci Sanayi Planını (1933) yayınlar. Planın girişinde yer alan ilk 11 sayfada, dönemin dünya ekonomisine, bu ekonomi içerisindeki Türkiye’nin rolüne ve bu rolden sıyrılması lazım geldiğine dair müthiş tespit ve vurgular vardır.
  37. Ve 1935’te Kayseri,1937’de Nazilli’deki tekstil fabrikaları ile önce o kentlerin sonra da tüm ülkenin bahtı değişmeye başlar. Milli Mücadelenin çoban ateşleri, sanayi ateşlerine dönmüştür. O devlet fabrikaları aynı zamanda birer eğitim, birer sağlık, birer kültür kurumlarına dönüşerek bu toprakları aydınlatmaktadır.
  38. 17 Haziran 1938 tarihinde 3460 sayılı “Sermayesinin tamamı Devlet tarafından verilmek sureti ile kurulan iktisadi teşebbüslerin teşkilatı ile idari ve murakabeleri hakkından kanun” yayınlanır. Devlet Fabrikaları / işletmeleri tam bir kurumsal yapıya da kavuşmuşlardır.
  39. Mustafa Kemal’in önderliğindeki Cumhuriyet kadroları, zaman zaman pratiğe ilişkin noktalarda deneme – sınama yöntemiyle de olsa korumacılıktan devletçiliğe doğru stratejik bir tercih geliştirmişlerdir. Bu stratejik tercihin arkasında, tamamen tesadüfi, ampirisist yani sadece günü idare etmeye çalışan bir anlayışın ötesinde ciddi bir kavrayış yatmaktadır. Bir sürü iç ve dış baskı ve dirence karşı bir Aydınlanmacı ve Jakoben olarak Mustafa Kemal bu stratejik tercihin yaratıcısı ve önderidir.
  40. EVET............ Bu, müdahaleci –korumacı- devletçi modele geçiş, basitçe, bir iktisat politikası seçimi miydi, yoksa stratejik bir seçim miydi? Benim kanaat, tez ve cevabım şudur: Mustafa Kemal bir sürü iç ve dış direnç ve baskıya karşın, bu seçimi stratejik bir karar olarak görmüştü. Mustafa Kemal’in Aydınlanma geleneğinden geldiği ve jakoben olduğu ileri sürülebilir. Galiba bu eksik; şimdi tamamlıyorum: Cumhuriyet döneminin tümü dahil olmak üzere, gelmiş geçmiş bütün siyasiler içinde tek aydınlanmacı jakoben idi. Önerme bir hak yemeyi değil, bir hakkı teslim etme niyetini taşır.
  41. Kemalist Türkiye’nin 1923 – 1938 dönemi, ilk defa yirminci yüzyılda geri kalmış ve bağımlı bir ülkenin dış açıkları, kronik dış borçları ve mali esareti olmadan, kendi kendine yeten bir sanayileşmeyi gerçekleştirmesinin, ütopik bir fantezi olmadığını gösterdi… Başka bir deyişle; Kemalist deneyim ulusal kapitalist model içinde geri kalmışlık ve bağımlılığın üstesinden gelmenin önemli bir çabası olarak da tanımlanabilir. Bu tercih sayesindedir ki; Üretim alanına, Dolaşım alanına (dış ticaret, borçlanma, finansal akımlar), Bölüşüm alanına, Fikir alanına sahip, yani özgür ve bağımsız bir ülke yaratılmıştır. Sözün özü ya da çıkartılacak son ders, her zaman “büyük bir sabırla benim gibi bir koruğun helva olmasını beklemiş olan” ve çok zamansız kaybettiğim, çok arayıp çok da özlediğim sevgili hocam – ağabeyim Prof. Dr. İşaya Üşür’e ait olsun: Dolaşım alanına haklı vurgular, üretim alanı ile bağlantılandırılmadığı sürece ve takdirde, özgürlüğün mevcut yapılar içinde mahkûm kalacağından endişe duyarım. Böylece, formel bir bağımsızlık mevcut olabilir; ama değindiğim anlamda özgür olunamıyorsa, bağımsızlık da fazla bir anlam ifade etmeyebilir. Getirme çabasında bulunduğum tanımlar, öyle sanıyorum ki, diğer yandan “yurtseverlik”in de fiili içeriklerini oluştururlar. Sanıyorum, Mustafa Kemal’in seçtiği strateji de bu doğrultudaydı.
  • 1. Günümüz TÜİK’in ilk kuruluşu.