'Kuşkusuz 19 Mayıs emperyalist işgale karşı savaşımın önemli ve belirleyici adımlarından biri. Ancak, kurtuluşa ve kuruluşa böyle bakarken ne kapitalizm ne emperyalizm unutulabilir...'

Emperyalist işgal

Günün anlam ve önemi düşünüldüğünde, yanına 18 Mart 1915 Çanakkale savunması eklendiğinde emperyalist işgale karşı savaşım gelir akla. 19 Mayıs 1919 ve devamı bu işgali çözer, 29 Ekim 1923’de ilerlemeci Cumhuriyet ilan edilir, kurtuluştan kuruluşa geçilir. Ama emperyalizm, silahlı işgale başvurmadan her alanda, her yönden adım adım Türkiye’ye girer, her yere yerleşir. Ekonomik, siyasal, kültürel, sosyal tüm gücüyle abanırken yanına milliyetçiliği ve dinciliği de alır, devleti ve hukuku da ihmal etmez. Anayasaya da girer yasalara da.

Bugünün “Solcu Liseliler”i emperyalist işgal konusunda daha çok aydınlanmış durumda. Örgütlülüğü, sınıfsal savaşımı daha iyi biliyorlar. Lenin’in “kapitalizmin en üst aşaması” dediği “Emperyalizm”i daha derin, daha incelterek kavrayıp analiz edebiliyorlar.

Kuşkusuz 19 Mayıs emperyalist işgale karşı savaşımın önemli ve belirleyici adımlarından biri. Bu adım yalnızca askeri hareketlerden oluşmuyor; ilerlemenin, aydınlanmanın da adımı. Her türden çürümüşlük üstüne kurulacak olanın, hilafete ve saltanata karşı laik cumhuriyetin devrimci adımı. Ancak, kurtuluşa ve kuruluşa böyle bakarken ne kapitalizm ne emperyalizm unutulabilir, ne de laikliğin yok edilmesi…

Emekçilerin bakacağı yer tam da bu unutulmaması gerekenler.

Dünün yabancı ordularının işgali bugün devlette, hukukta, siyasette, ekonomide, kamu kaynaklarının kullanımında, eğitimde, sağlıkta, toplumsal ilişkilerde, dinsellikte, emek gücünün üstünde, hemen her alanda kapitalist/emperyalist sömürücü düzenin işgaline dönüştü. Türkiye’deki sermaye sınıfı ve siyasal iktidarı bu kapitalist/emperyalist düzenin parçası.

Tüm hak ve özgürlükler gibi iç ve dış güvenlik denilen hak da bu yapıya koşut olarak biçimleniyor. Bu biçimlenmeyi devlet, özel ve uluslararası olarak analiz edebiliriz.

Birincisi, devletin içindeki güvenlik örgütlenme ve eşgüdümü, ordu, emniyet, istihbarat, kolluk, koruculuk gibi güçler yeniden yapılandırıldı; ihtiyaca göre yapılandırılmaya devam ediliyor.

İkincisi, güvenliğin özel girişim ve şirketler aracılığıyla yürütülmesi yaygınlaştı. Buraya savaş ve güvenlik amaçlı silah ve tesisatın şirketler eliyle üretilmesi ve ticareti, eğitim paketleri gibi birçok alanı da eklemek gerekiyor. Devlet aracılığıyla ruhsatlı silahlanmanın yanına ruhsatsız hareket eklendi. Bu alanda yasal olmayan kimi tarikat ya da cemaatlerle yasal kimi dernek ve vakıflar da var. Özeldeki yaygınlaşma için kamu hizmeti niteliği taşıyan hizmetlerin özelleştirilmesi ya da özel hukuk sözleşmeleriyle gerçek veya tüzel kişilere yaptırılması veya devredilmesi gibi anayasal yol da (1999’da) açıldı, yasalar değiştirildi. Son günlerde adı sıkça geçen, anayasal, yasal ve yönetsel alanlara el atmaya yönelik görüşler ileri sürüp çalışmalar yürüten SADAT bu alanda tipik örneklerden biri.

Üçüncüsü, uluslararası alanda NATO gibi devasa, çok yönlü ve çok amaçlı örgütlerle birlikte, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan kontrgerilla, çete, paralı asker, vekalet savaşçıları, terör örgütleri, güvenlik şirketleri, çokuluslu silah şirketleri, silah kaçakçılığı hem emperyalizmin savaş araçları olarak hem de ulusal güvenliğin içine yerleşerek ve onu yönlendirerek devrede.

Bu uluslararası ağ ile devlet ve özel bütünlüğündeki ulusal ağlar iç içe. NATO devletlerarası eşgüdümü sağlarken özel şirketlerin uluslararası alandaki birlikleri de bu bütünsel sürecin önemli eşgüdüm merkezleri olarak görev yapıyor, politika geliştiriyor. Adına savunma dense de savaş sanayi ve politikaları hem kapitalist olarak hem de kapitalist/emperyalist düzenin hizmet ve ihtiyaçlarına bağlı olarak düzenin önemli ve ağırlıklı parçası ve tamamlayıcısı.

Kapitalist dünya ekonomik, siyasal, kültürel ve toplumsal ilişkileri, devletleri ve hukuku biçimlendirirken, mekânsal yerleşimleri belirlerken, insanları yurtlarından edip göçe zorlarken savaşlarını ve güvenliğini de milliyetçi ve dinci hareketlerle birlikte biçimlendiriyor. Genel adıyla kamu düzeni ve kamu güvenliği olan, aslında kapitalist/emperyalist düzenin güvenliği. Milli güvenlik nedeniyle hak ve özgürlük sınırlandırmalarının amacı da halkı, toplumsal hak ve özgürlükleri, sınıfsal savaşım ve dirençleri bu güvenliğin içinde eritmek. Terörle savaşım stratejileri ve OHAL’ler de aynı amaçla kullanılıyor.

Emperyalist özgürlükle, organizasyonlarla, ilişkilerle, her türlü savaş ve işgallerle emperyalizmin ekonomik özü sömürü özdeş.

Kemal Okuyan’ın “Hatırlatma Dozu”nun çok ötesinde anlattığı “AKP Türkiyesi’nde Liberal Hezeyanlar” (Yazılama Yayınevi, 2022) kitabında anımsattığı gibi: “Güvenlikçi paradigma, tıpkı özgürlükçü paradigma gibi eşitlikçiliğin karşısına yerleşiyor. Daha doğrusu güvenlikçi ve özgürlükçü paradigmalar eşitsizlikleri farklı hareket noktalarından meşrulaştırırken, eşitlikçiliğe savaş açıyorlar. Özgürlükçü paradigma liberalizme, güvenlikçi paradigma milliyetçiliğe yaslanır. İkisinin de sömürü düzenini, sınıfsal/toplumsal eşitsizlikleri sürdürmek ve onaylamak gibi çok temel bir özellikleri var. Birbirlerini tamamlıyorlar.”

Sait Munzur’un yine aynı kitaptaki, hatırlatmanın çok ötesindeki çizimlerinden birinde (aşağıda) anlattığı gibi sömürü düzeni içindekilerin birbirinden farkı yok.

Hep vurguladık. Bütün bunlarla birlikte laik cumhuriyetin kendini onun sahibi olarak gören patron sınıfı ve iktidarı tarafından tarikat ve cemaatlere teslim edilmiş olmasından, bağımsızlığın NATO bağımlıları tarafından yok edilmiş olmasından, tarihe gömülmüş saltanatın çağdaş saraylarla hortlatılmış olmasından, sömürünün, yoksulluğun, eşitsizliğin ve adaletsizliğin tavana vurmasından görev çıkıyor.

Görev, ülkemizi kapitalist düzenden ve emperyalist işgallerden kurtaracak olan işçi sınıfının kurtuluş savaşımını zafere ulaştırmaktır. Artık kurtuluş emeğin kurtuluşudur.