Mazbut sözcüğü; “derli toplu, düzenli, düzgün,” gibi anlamlar içeriyor. Ama bu anlamların hiçbiri Mazbut vakıfların canlandırılmasıyla yapılmak istenen kötülükleri açıklamıyor.

Ecdat yadigarı

Ecdat yadigarı sözü, Osmanlı’dan devir alınan vakıfları nitelemek için kullanılır. Laiklikle sorunu olan cümleler genellikle bu iki sözcükle başlar. Kurulan cümlelerin içine bolca ulvi amaçlar, kutsallıklar serpiştirilmiştir. Okuduğunuzda hayırsever vatandaşların, toplumun ortak gereksinmeleri “merhamet ve yardımlaşma” duyguları içinde karşılansın diye vakıflar kurup mallarını bağışladıklarını sanırsınız.

Oysa gerçek hiç de öyle değildir. Veraset yasağı ile devlet örgütünün yerel gereksinmeleri karşılamaktaki yetersizliği, Osmanlı vakıflarına kuluçkalık etmiştir. Dinsel söylem ise bu gerçeği gizleyen bir örtüdür.

Ne zaman mazbut vakıfları konu alan yasa, yönetmelik çıkarılacak olsa ya da bir idari işlem yapılsa, laiklikten bir damar daha koparılmak üzere hazırlığa girişildiğini anlamalıyız.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıla yaklaşan geçmişinde laiklik karşısında direnişler hep oldu. Başlarda geriletilmişti. Ancak özellikle 1950 sonrasındaki siyasal ortamdan gericilik güçlenerek çıktı. Günümüzde ise ne yazık ki laiklikten söz etmek olası değil.

Ülkeyi bugünlere getirenler, şeriat devleti kurma hedeflerini gizleme gereği hiç duymadılar. Bu yargıyı kanıtlamak için birkaç örnek yetiyor:

TBMM’de 1960 yılı Bütçesi görüşülürken DP Milletvekili Kemal Özer sözlerine şöyle başladı; “Vakıflar ecdadımızın cemiyette içtimai, ahlaki ve dini ideallerinin temin ve tesisi sadedinde kurdukları mefkûrevi bir müessesemizdir.

DP Meclis Grubu adına konuşan Servet Sezgin ise daha ötesine gitti, dönemin muhalefet partisi CHP’yi kışkırtmak amacı açık bir konuşma yaptı; “vakıflar, menşeini dini ve içtimai esaslardan alan sosyal yardım müesseseleridir…150-160 seneden beri Türk milletinin canlı abideleri olan vakıflar, camiler ve medreseler ve her türlü vakıf eserleri tamir edilmemiş ve nihayet 1923 ile 1950 yılı arasında da tamamiyle ihmal edilmişlerdir.

Bu sözlere ne Mecliste gereken yanıt verilebildi ne toplumda yansımasını buldu.

Mazbut vakıflar küçük adımlarla canlandırılıyor. Kimsenin dikkatini çekmeyen yasal değişiklikler yapılıyor. Böylelikle şeriat devletinin yasal altyapısı kuruluyor.

Eylül/1957’de 7044 sayılı bir yasa çıkarıldı. Birinci Maddesinde şöyle bir kural öngörülüyordu; “Aslında vakıf yoliyle vücuda gelip de muhtelif kanunlar veya sair suretlerle Hazine, belediyeler veya hususi idarelerin mülkiyetine geçmiş bulunan muhafazası gerekli tarihi veya mimari kıymeti haiz eski eserlerin mülkiyeti tekrar Vakıflar Umum Müdürlüğüne devrolunmuştur.”

Yasayla el konulması öngörülen eski eserler, tekke ve zaviyeler ile sıbyan mekteplerinin taşınmazlarıydı. Bu yasa Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2008 yılında yenilenen 5737 sayılı Yasasının 30. Maddesi olarak bugün de yürürlükte.

2008 yılında çıkarılan yasayla çok daha önemli bir değişiklik daha yapıldı. Vakıflar Genel Müdürlüğünün 1935-2008 arasında yönetildiği 2762 sayılı yasada Vakıflar Genel Müdürlüğünce yönetilen mazbut vakıflar için; “bir kül halinde hükmi şahsiyet sayılır” kuralı yer alıyordu. Bu kural “Vakıflar, özel hukuk tüzel kişiliğine sahiptir.” Olarak değiştirildi.

Bu değişiklik, Osmanlı’dan devir alınan 52 bin mazbut vakfın her birine hukuksal işlem yapma yetkisi tanınması anlamına geliyor.

Osmanlı döneminde kurulmuş, soylarından gelen kimse kalmadığı gibi mütevellileri de olmayan Vakıflar Mazbut Vakıf olarak adlandırılıyor. Her birine ayrı ayrı tüzel kişilik verilmesinin bugün için anlamı olmayabilir. Ancak böyle bir değişiklik yaptıklarına göre bir bildikleri vardır diye düşünülmeli.

Bu değişikliği yorumlarken Diyanete yakın isimlerin ısrarla vurguladığı şu görüş işimize yarayabilir; “mazbut vakıfların mütevellisi ve soyundan gelen kimsesi olmayabilir ama mallarını Devlet malı sayamayız.”

VGM, mazbut vakıf taşınmazlarının peşine düştü. Belediye, Hazine, özel idare… bulduklarına el koyuyor. Bir yandan da mazbut vakıfların analizini yapıyor her birinin hayrat ve akar taşınmazını eşleştiriyor ve kimlik veriyor. Performans Raporunda 2018-2024 arasında 3.100; 2.300; 2.300; 2.600; 2.750 olmak üzere 13.050 vakfa kimlik verilmesinin hedeflendiği belirtiliyor.

Mazbut vakıfları kuranların iradesini VGM yorumluyor.  Diyelim ki bir vakfın şehrin orta yerinde dönümlerce arsası var “merhum, burada bir AVM olsun isterdi” deyip kira karşılığı restorasyon ya da yeni inşaat yaptırıyor.

2021 yılı Faaliyet Raporunda, kira karşılığı restorasyon ya da yeni binaların ne tür bir anlayışla yapıldığı şu sözlerle anlatılıyor: “…vakıf kurumunun dinamik yapısından dolayı sunulan hizmetler her devrin ihtiyaçlarına göre farklılık göstermiş ve…kullanılan yöntemleri de sürekli güncellemeyi gerektirmiştirmazbut vakıflara ait taşınmazlar; idare imkanları veya kurum bütçesinden herhangi bir kaynak ayrılmadan kiralama, kat karşılığı inşaat, yapım veya onarım karşılığı, restorasyon veya onarım karşılığı modelleri ile değerlendirilerek atıl vaziyetten kurtarılmakta ve gelir getirici taşınmazlar haline getirilmektedir.”

Devir aldıkları taşınmazların çoğunu çeşitli kurum ve kuruluşlara tahsis ettikleri görülüyor. 2021 yılı faaliyet raporunda 1673 taşınmazın, 935’i Diyanete; 252’si vakıflara; 196’sı Milli Eğitim Bakanlığına; 116’sı Belediyelere; 52’si derneklere tahsis edilmiş.

VGM belgelerinde 2021 yılında 131 adet restorasyon karşılığı kiralama yapıldığı; 2023 yılı sonuna değin 625 adet inşaat karşılığı kiralama yapılmasının hedeflendiği belirtiliyor.

Mazbut sözcüğü; “derli toplu, düzenli, düzgün,” gibi anlamlar içeriyor. Ama bu anlamların hiçbiri Mazbut vakıfların canlandırılmasıyla yapılmak istenen kötülükleri açıklamıyor.