Sokaktaki kadınlara da provokatör, marjinal, terörist diyecekler. Çünkü korkuyorlar, çünkü biliyorlar ki ne tür zorbalıkla gelirlerse gelsinler biz yine ayağa kalkarız.

Biz yine…

Ayağa kalkıyoruz, diye tamamlayalım yazının başlığını. Biz yine ayağa kalkıyoruz. 

Dün, yani 25 Kasım’da, Kadın Dayanışma Komiteleri, Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Gününde “Şiddetsiz ve sömürüsüz bir düzen için. Tek Çare: ayağa kalkıyoruz” çağrısıyla çeşitli illerde bir araya geldi. 

Sadece dün de değil, şu dolardır, faizdir meseleleri bardağı taşırdığından beri ayaktayız, sokaktayız. 

Olmaz da, hadi “kim bu sokaktakiler, niye ayaktaymışlar?” diye sordunuz varsayalım, yanıtlayayım:

Kadınları yazacağım sadece.

İşçi kadınlar var sokakta, örneğin, hani şu Türk lirası çatır çatır değer kaybederken, “bizde işçi çok ucuz, böyle giderse iyice ucuzlayacak Dünyada üretim bize kayacak ne güzel” diye tepindikleri tekstil ve hazır giyim sektörlerinin işçileri1. O sektördeki 1 milyondan fazla işçinin yüzde 55’i kadın. İşte onlar var sokakta, Dünyanın en ucuz emekçileri olmayı kabul etmedikleri için.

Öğretmenler, avukatlar, eczacılar, mühendisler, ofis çalışanları, evden çalışanlar ayakta. Ağır koşullarda, güvencesiz ve meslektaşlarına görece düşük ücretle çalıştıkları yetmezmiş gibi, ikinci sınıf muamelesi gören, aşağılanan, angaryaya boğulan, özel yaşamlarına dadanılan kadınlar var. 

Mesleki birikimleri, bilimsel katkıları, yaşamı koruyup kollayan olmaları bir yana itilip, düzenin bakıcıları haline getirilmiş, robot gibi çalışmaları beklenen hemşireler, hekimler, sağlık emekçileri var.

Yaşama katılma, var olma, geçinebilme olanakları pamuk ipliğine bağlanmış, işsiz, ücretsiz, kuralsız, kayıtsız, eve tıkılmış, emekçi kadınlar sokaktalar.

Doğrudan üretim ve hizmet noktalarında, işyerlerinde dolaylı ya da doğrudan, baskıya, tacize, şiddete uğrayan kadınlar var. Hiç de az değiller, daha önce bu köşede yazmıştım, mücadelelerine uluslararası hukuksal dayanak oluşturacak, ILO’nun C190 Sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesinin bu ülkede de onaylanması için ayaktalar.

Genç kadınlar var çokça da. Bilim düşmanı, gerici, cahil ve cüretkar karanlığın karşısına dikilen öğrenciler. Yolda, evde, sokakta, metroda, dolmuşta akla gelecek her tür silahın namlusuna göğsünü dayamış duran genç kadınlar. Tıpkı geçen gün metroda yüzüne bıçak sallayarak küfürler köpürten azmanın karşısında, kararlılıkla, sinmeden, “Bıçağı bırak!” diyen o genç kadın gibi dimdik duruyorlar.

Anlayacağınız sokaklar kalabalık. Bu kadınlara da provokatör, marjinal, terörist falan diyecekler çıkacaktır. Çünkü korkuyorlar, çünkü biliyorlar ki ne tür zorbalıkla gelirlerse gelsinler biz yine ayağa kalkarız.

“...Kulübesinden çıkarak utanan tarihin
Ayağa kalkıyorum
Acıda kök salmış bir geçmişten gelerek
Ayağa kalkıyorum
Yükselen ve uçsuz bucaksız bir kara ummanım ben
Kaynayıp kabarıyorum, dayanıyorum cezirde medde

Korku ve dehşet gecelerini bırakarak geride
Ayağa kalkıyorum
Harikulade aydınlıktaki şafaklara doğru
Ayağa kalkıyorum…”*

*Ayağa Kalkıyorum şiirinden, Maya Angelou, Kafesteki Kuşun Şarkısı
Türkçesi: Faris Kuseyri.