'Teknoloji şirketleri tarafından sömürülen bilim emekçilerini hem tüketici bir çalışma temposuna mahkûm ediyorlar, hem de ücretlerinin bir kısmını ceplerinden alıyorlar.'

Bilimde sermayenin ve yayın tekellerinin tahakkümüne son!

Madde, Diyalektik ve Toplum’un dün yayınlanan son sayısında Bilim ve Aydınlanma Akademisi “Parayla bilimsel yayına son” başlıklı bir bildirgeyi imzaya açtı.*

Dar anlamda bildirge bilimsel hakemli dergilerin makaleleri için araştırmacılardan para talep etmesini protesto ediyor. Yanlış anlaşılmasın, bir de hileye dayalı, hakem süreçlerinden geçirmeden para karşılığı makale basan dergiler var, bunlar kast edilmiyor, alanında en saygın dergilerin yazarlardan para talebi söz konusu ediliyor.

Bu olgu bir yanıyla tali bir mesele, bir yanıyla da dünya düzeninin bir bütün olduğunu ve insanın insanı sömürüsünün toplumu en ince dokularına kadar nasıl çürüttüğünü gösteriyor.

Tersinden söylersek bu olgu tüm dünyada düzenin neden sorgulanması ve değiştirilmesi gerektiğini de bize hatırlatıyor.

Bir yerinden giriş yapalım konuya:

Birçok ülkede Türkiye’dekine benzer bir süreç yaşandı. Biz ama en iyi bildiğimiz örneğe bakalım.

1970’lerde kâr oranlarının düşmesinin bir eşiği geçmesiyle yapısal krizine giren sermaye sınıfı krizini telafi edecek yollar tanımladı. Sömürü oranı artırılacak, sermaye önündeki bütün ulusal engeller kaldırılarak dünya birleşik bir artı-değer sömürüsüne tabi olacaktı.

Bu durum bilimin örgütlenmesinde de karşılığını buldu.

1980 öncesi Türkiye’de Alman sistemi üniversitelerde geçerliydi ve bilim insanları doçentlik ve profesörlük tezleri hazırlayarak bilime katkı yapıyor ve akademik yükseltmelere hazırlanıyorlardı. Uluslararası yayın yapmak günümüzdeki gibi öne çıkmamıştı, bilimin gelişimine ama bir yerde ulusal sermayenin hizmetine sunuyorlardı çalışmalarını. Kitap yazma, ders anlatma, topluma hizmet etme vb. birçok kriter akademik yükseltmede önemliydi.

24 Ocak 1980 kararları ve bu kararların uygulayıcısı 12 Eylül Faşizmi ile Türkiye dünya emperyalist sistemiyle bütünleşmeye başladı, başka bir deyiş ile Türkiye sermaye sınıfı uluslararası bir sömürü düzeninde sermayesini biriktirmeyi hedef olarak belirledi.

Bilim yönetiminde de radikal bir değişiklik oldu. YÖK’ün kurulması sadece baskı amaçlı değildi, aynı zamanda YÖK uluslararası piyasalaşmanın önünü açıyordu.

Akademik yükseltmenin hemen hemen tek kriteri uluslararası hakemli dergilerde yayın yapmaya indirgendi.

Bu yeni seviye bilim insanlarını zorlasa da 1990’lardan sonra hızla Türkiye’nin uluslararası yayın sayısı arttı. Akademik yükseltme kriterleri ise yükseldikçe yükseldi, etki faktörü yüksek dergilerde daha çok yayın koşulu ile akademisyenlik bir terletme sistemine döndü. Bir kadroyu koruyabilmek veya ilerleyebilmek için giderek yükselen uluslararası yayın çıtasını sürekli geçmek gerekiyordu.

Ama olsun, bilim evrenseldi ve insanlığa bu yolla hizmet ediliyordu. Verilen emek zorluklarına rağmen anlamlıydı.

Öyle miydi gerçekten, bilim evrensel miydi?

Bunu yeni yeni sorguluyoruz:

Geçen 30 yılda Türkiye binlerce ziraat alanında uluslararası yayın yaptı, ama Türkiye bu zaman zarfı içinde yabancı tohum tekellerinin, zirai ilaç tekellerinin pazarı haline geldi. On iki bin yıllık tarım ülkesi kendi tohumunu üretemez oldu.

Geçen 30 sene içinde biyoteknoloji alanında binlerce yayın yapıldı ama Türkiye aşısını üretemez duruma düştü.

Geçen 30 sene içinde Türkiye binlerce farmakoloji yayını üretti, ama ilaç tekellerinin başlıca pazarlarından birine dönüştü.

Aynı şekilde 30 yılda Türkiye’den bilim emekçileri on binlerce biyoteknoloji, kimya, enformasyon alanlarında yayın yaptı, ama Türkiye teknoloji şirketlerinin pazarı olmaktan kurtulamadı.

Ve şunu acıyla keşfettik:

Tüm inovasyonlarda, yeni teknolojilerde Türkiyeli ve bütün dünyadan milyonlarca bilim emekçisinin ürettiği bilgiler uluslararası yayınlar üzerinden bunları üreten bir avuç tekel tarafından emeğin karşılığı ödenmeden kullanılmış. 

Bir ülke bilim emekçilerini zorluklarla ve masrafları göğüsleyerek yetiştirecek, onların buluşları ve ürettikleri bilgiyi uluslararası yayınlarla topluma sunacaksınız ve bu bilgiler tekellerin Ar-Ge’leri tarafından tekel kârları elde edilen metalara dönüştürülecek.

Bu gizlenmiş uluslararası sömürü bilimi evrensel yapmıyor.

COVID-19 aşısı aşı tekelleri tarafından piyasaya sürüleli 2 yıl oldu neredeyse ve tüm insanların %40’ı, yani 2,5 milyar kadar insan henüz iki doz aşı olamamış.

Nasıl bir evrensellik?

Aksine tekelci sermayenin boyunduruğunda bir bilimden bahsediyoruz. Sadece emekçilerin sırtından kâr elde etmiyor, bilimi kendi çıkarlarına göre de yönlendiriyor da.

Şimdi parayla yayınlara gelebiliriz. Gördüğümüz gibi uluslararası dergiler bu sömürü zincirinin kritik bir yerinde duruyorlar. 

Ve onlar da tekelleşmiş, bir sermaye birikimine ve kârlılığa yaslanıyor.

Son 10 yılda tüm hakemli dergilerdeki makalelerin %50’sinden fazlası 5 bilimsel yayın tekeli tarafından yayınlanmış ve kar marjları otomotiv sanayisini filan katlamış: Elsevier, Springer, Taylor&Francis vb.

Bu yayın tekelleri her birinin sahip olduğu bin civarındaki dergiyi üniversite kütüphanelerine satıyorlardı, alabilen okuyordu.

Şimdi ise yöntem değiştirdiler, açık erişime sunuyorlar, ancak bilim emekçilerinden makale başına para talep ediyorlar, bir emekçi için büyük paralar.

Böylesine çürümüş ve ahlaksız bir dünya var mı?

Teknoloji şirketleri tarafından sömürülen bilim emekçilerini hem tüketici bir çalışma temposuna mahkûm ediyorlar, hem de ücretlerinin bir kısmını ceplerinden alıyorlar.

Yani bir dünya istiyoruz:

İnsanın insanı sömürmediği.

Tüm teknoloji şirketlerinin ve üretim ağlarının bütün topluma ait olduğu.

Bilimin sadece tüm insanlığın mutluluğu ve refahı için üretildiği.

Bilim o zaman evrensel olur gerçekten.

*BAA tarafından imzaya açılan metin:

Parayla bilimsel yayına son

Biz aşağıda imzası bulunan bilim akademileri, bilimde uzmanlık dernekleri, bilim emekçilerini örgütleyen sendikalar, meslek odaları, siyasi parti ve çevreler, popüler bilim dergileri ve kişiler;

Bilim emekçilerinin yoğun uğraşlar sonucu elde ettikleri araştırma sonuçlarının yayınlanması için bedel talep edilmesini protesto ediyoruz. Özellikle nitelikli bir kadro arayışı içinde olan genç bilim emekçilerinin etki faktörü satan bilimsel dergi tekelleri tarafından köşeye sıkıştırılmasını kabul edilemez buluyoruz.
Bilim bütün insanlığın yararı için kâr peşinde koşan kurumlar olmadan yapılmalı ve sonuçları toplumla paylaşılmalıdır.

Bugünden itibaren;

1-Bilimsel hakemli dergilerin kamusal kaynaklarla dünya çapında parasız olarak yönetilmesi, editörlük süreçlerinin tekellerden bağımsızlığının garanti edilmesi için uluslararası düzeyde bir tartışma ve eylem platformu oluşturacağız.

2-Üyelerimizi bilimsel makalelerin yayınlanması için para talep eden dergilerde editör veya hakem olarak görev yapmamaya çağıracağız.

3-Yine üyelerimizi/üye olduğumuz kurumları yayın için para talep etmeyen bilimsel dergilere yönlenmeleri için teşvik edeceğiz.