'Emperyalizm bazen bir bölgeyi karıştırır, bir kaos yaratır ama en nihayet sömürü çarkının sürmesi anlamına gelen istikrara yönelir. Suriye için bir istikrar bölgesi yaratmayı önceliyorlar gözüküyor.'

AKP’nin bir fetih zaferi şansı var mı?

Egemenler ve siyasi temsilcileri eğer işler içeride iyi gitmiyorsa yurtdışında bir zafere ihtiyaç duyarlar. Böylece yurt içindeki siyasi zafer eksikliği yurtdışından telafi edilmeye çalışılır.

Gerçi riskli iştir ve ucunda ava giderken avlanmak da vardır.

Yurtdışında zafer aramanın en iyi bilinen iki tarihi örneği Fransız imparatoru III. Napolyon’un 1870’deki Prusya seferi ve Rus Çarı II. Nikolay’ın 1904’teki Japonya macerasıdır. Her ikisinde de uğranılan ağır yenilgi kendi ülkelerinde toplumsal ayaklanmalara yol açmıştır. Paris Komünü’nü ve 1905 Devrimi’ni düşününce bu hatalara müteşekkiriz doğrusu!

Türkiye’de Erdoğanlı AKP’nin işlerinin içeride iyi gitmediğini görmek için siyaset uzmanı olmaya gerek yok, çocuklar bile fark ediyor durumu. AKP’nin içeride kazanacağı bir zafer kalmamış gözüküyor.

Ya yurtdışında?

Küçük olsun bir zafer?

Libya desen Batı emperyalizmi, özellikle AB petrol hortumladığı bu coğrafyada kontrolü eline aldı ve Türkiye sermayesinin uzun boylu bir stratejik hamlesine kapı kapanmış oldu.

Doğu Akdeniz?

Türkiye Mısır’a yanaşmasına rağmen yalnızlığını gideremedi. Yakın vadede bir çıkış kolay değil.

Yunanistan?

Bu hiç mümkün gözükmüyor. Yunanistan ve Türkiye sermaye sınıfları içeriyi kontrol etmek için gerilimi yüksek tutmaya çalışırlar ama her iki tarafta bir zafer umulmayacağını bilir. Yunanistan’daki ABD’nin devasa askeri yığınağı (1000 tank ve 250 helikopter) medya tarafından sanki Türkiye’ye karşı yapılmış gibi gösteriliyor ama aklı olan herkes bu hazırlığın ABD’nin muhtemel bir Rusya kuşatması ve savaşıyla ilişkili olduğunu anlıyor.

İran bu koşullarda tartışma bile götürmez, çok büyük lokma.

Geriye kalıyor Suriye.

Suriye’de Türkiye sermayesi için iki cephe var:

İdlib civarı ve Kuzey Suriye’de Türkiye sınırı boyunca uzanan ve ABD desteği ile Suriye devletinden bağımsız davranan Kürt hegemonya bölgesi. Aşağıdaki harita son durumu anlamaya yardımcı olabilir:

Harita: 2019’da Türkiye tarafından başlatılan Barış Pınarı harekâtından sonra Suriye’deki son durum. Suriye devletinin büyük ölçüde Suriye’de egemenliğini geri kazandığı görülüyor. İstisnası üç işgal bölgesi göze çarpıyor. Türkiye himayesindeki cihatçı çetelerin toplandığı İdlib, Türkiye’nin kuzeyden işgal ettiği bölgeler, ABD’nin güneyde El-Tanf üssü ve ABD himayesindeki Suriye’nin Kuzey doğusundaki Kürt hegemonya bölgesi.

İdlib cephesinde bir zafer olanaksız duruyor, çünkü Türkiye dolaylı bir biçimde hamiliğini yaptığı cihatçı çetelerle birlikte savunma durumunda. Rusya’nın desteği ile Suriye ordusu azalıp artan bir basınç uyguluyor.

Geriye kalıyor geniş kuzey sınırındaki Kürt hegemonya bölgesi. Bu bölgede girişilecek bir fetih savaşının içeride milliyetçi bir dalga yaratacağı umuluyor olabilir.

2019’da Barış Pınarı Harekâtı ile zaten bu bir kez denenmişti. Bütün sınır boyunca 30 km içeri girilmesi ve Suriyeli göçmenlerin buraya yerleştirilmesi ile Türkiye-Suriye arasına bir Sünni koridor oluşturulması planlanmıştı. Böylece 877 km x 30 km’lik bir hegemonya alanı ele geçirmiş olacaklardı.

Ancak Suriye Devleti ve Rusya’nın müdahil olmasıyla bu operasyon amacına ulaşmadı. Kürtlerin boşalttığı cepheyi Suriye ordusu aldı. Ruslarla yapılan bir anlaşma ile Suriye sınırında ortak devriye gibi bir pratik buradan doğdu.

Şimdi tekrar bu operasyon için yığınak yapıldığı, paralı ordu olan ve çık tuhaf şekilde Suriye Milli Ordusu olarak adlandırılan askeri birliklerin bölgedeki önemli Kürt siyaseti hakimiyetindeki şehirlerin civarında yerleştirildiği söyleniyor. Bu sefer Membiç, Kobani ve Kamışlı hedef tahtasında ve sadece 30 km değil, buradan stratejik alanlara kadar güneye ilerleneceği konuşuluyor.

Ama Erdoğan, Çar II. Nikola veya III. Napolyon değil, bir sürü dengeyi hesaplamaları gerekiyor. Bir kere bu kadar büyük bir askeri harekâtı modern askeri anlayışa göre hava desteği olmadan yapmak imkânsız.

Oysa Suriye hava sahasını bugün 4 devlet kullanabiliyor: Suriye Devleti, Rusya, ABD ve adı konmamış bir anlaşmayla İsrail.

Dolayısı ile Türkiye’nin askeri harekâtı Rusya veya ABD ile anlaşmaya bağlı. Başka bir deyiş ile Türkiye’nin karşılığında ne vereceğine bağlı.

Rusya’ye ne verilebilir? Kırım’ın Rusya’ya bağlı olduğunun tanınması, İdlib’ten korumanın kalkması, Rus savaş uçaklarının satın alınması…

Bunlar cazip Rusya için, ama bu başlıklarda bir pazarlık Rusya için de kolay değil. Çünkü Rusya Ortadoğu’da etkili bir siyasi aktör haline geldi ve bunu Suriye Devletine verdiği desteğe borçlu. Suriye topraklarının bir kısmın işgalini pazarlık konusu yapması zor gözüküyor.

Kaldı ki Türkiye’nin askeri yığınağı Rusya’nın da söz konusu bölgeye hava savunma sistemleri ve gelişkin savaş uçakları taşımasına neden oldu.

Ya ABD ne ister?

S-400’lerin iptali, geçelim bunu, önemli bir başlık değil artık. Karadeniz kıyısında bir NATO üssü, örneğin Trabzon’da. Montrö anlaşmasının yeri geldiğinde delineceğine ilişkin resmi olmayan bir söz!

Ama ABD’nin de bunlara ihtiyacı pek yok gözüküyor, çünkü bunları yeri gelince Erdoğanlı veya Erdoğansız hükümetten zaten alacağa benziyor.

Emperyalizm bazen bir bölgeyi karıştırır, bir kaos yaratır ama en nihayet sömürü çarkının sürmesi anlamına gelen istikrara yönelir. Suriye için bir istikrar bölgesi yaratmayı önceliyorlar gözüküyor. 

Arap ülkeleri ile Suriye arasındaki anlaşmalar, taraflar arasında yoğunlaşan ziyaretler, muhtemel Rusya ve ABD arasındaki görüşmeler buna işaret ediyor. Kürt siyasetinin bazı özerklik talepleri karşılığında Suriye Devletinin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü tanıması ve Suriye’nin dünya kapitalizmine dönmesi. Türkiye sermayesine bir muhtemel ilhak alanı kalmaz bu anlaşmayla ama ticari ortaklık kalır.

Sonuçta Erdoğanlı AKP’ye bir fetih zaferi yakında gözükmüyor.

Öte yandan emperyalizm tarihinin ulusal egemenlere kurulmuş tuzaklar ve kışkırtmalarla dolu olduğunu aklımızda tutalım.