EMEKTARLAR |1| Murat Alp: Kavganın haklı tarafında

‘Başlıca iki dönemde iki ayrı alanda çalışmışım.  Bir yirmi yıl kesintisiz olarak partili yoldaşların spor faaliyetini düzenlemişim. Sonra da yirmi yıl boyunca, ki bunun bir kısmı çok acılı ve karışık bir dönemdir,  ‘Çarşamba Platfomu’nda Sovyetler Birliğini, sosyalizm için mücadelenin gerekliliğini savunmuş, gündemde tutmuşum.’

Cemil Fuat Hendek

"TKP tarihinden 7 portre: Komünist atılımın Almanya‘daki emektarları" başlıklı dizimizin ilk yazısıyla bugün başlıyoruz. Her gün bir portre yayımlayacağız.

1 Mayıs

"Biz müthiş bir kavganın haklı tarafında yer aldık!"

“Azala azala bir avuç kaldık. Çokları aramızdan ayrıldı; kimisi doğanın yasalarına, kimileri de  80’lerdeki liberal fırtınalara boyun eğerek... Biz fakat hâlâ varız ve başka bir yerde değil, buradayız!”

İlk kez yıllık parti kampına geldiğinde, gençlik yıllarındaki heybetinden hiçbir şey yitirmemiş, dimdik ayağa kalktı ve genç partili yoldaşlarını böyle selamladı. TKP yüzüncü yılını dolduruyor. Yüzün yarısı elli eder. Murat Alp de bir komünist olarak elli yılını doldurmaya hazırlanıyor.

Çocukluğundan beri partiyi tanımak

Rastlantıdır, ama onun için çok önemli olacak, hayatına yön verecek bir ortamın içine doğmuştur. Babasının siyasi mücadelesi sayesinde çocukluğu tüm TKP tutuklamalarından, 51 tevkifatınından kalmış komünistlerin arasında geçmiştir. Böylece komünizm düşünceleriyle ilk kez yakın çevresinde karşılaşır.

O dönemdeki komünistlerin konuşmalarından feyz alır. Vedat Türkali gibi insanları tanır.  TKP’nin sesini, “Bizim Radyo’yu daha 1959 yılında dinlemeye başlamıştır.

1970’de Almanya’da tekrar buluşma ve parti saflarına katılış

Heyecanla anlatıyor: “O zamanlar parti illegaldi. Çalışma koşulları çok zorluydu. Partinin toparlanması, bizim de genç bir kuşak olarak politize olmamız, olgunlaşmamız için zamana ihtiyaç vardı. Hiçbir şey durup duruken olmadı. 62 Konferansı var. Dış Büro kuruluyor. Bunun hemen ardından Türkiye’den işgücü göçü başlıyor. Bunların her biri birbirine bağlı süreçler.” 1960 sonlarında Alman Ticaret Filosu’nda denizci olarak çalışmaktadır. Berlin’de yayınlanmakta olan Kurtuluş gazetesinin adına, ilk kez Baltık denizinde gemiyle seyrederken bir gazetedeki “Türkiye’ye girmesi yasak yayınlar listesi”nde rastlar. Bundan yaklaşık altı ay sonra 1970’de Berlin’e gelir gelmez de, yayının sahibi görünen Berlin Türk Toplumcular Ocağı’nı aramaya başlar. Böylece Almanya’da tekrar partiyle buluşur. Ve 73 Atılımı ile birlikte Parti üyeliği...

İşgücü göçüyle birlikte Avrupa’da yoğunlaşan çalışmalar

73 Atılımı’ndan daha önceleri, Türkiyeli işçilerin Almanya’ya gelmeye başlamasıyla birlikte partinin işçiler arasındaki çalışmaları da başlamıştır. İşçiler arasındaki siyasal faaliyetlerle birlikte, Berlin başta olmak üzere Köln, Münih, Stuttgart gibi kimi büyük kentlerde kurulan işçi dernekleri... Örneğin, Türkiyeli işçilerin hakları için Berlin’de düzenlenen ilk protesto yürüyüşü komünistler tarafından örgütlenmiştir. Bu işçi örgütlerinin ardından, İngiltere ve Fransa’dakilerle birlikte kurulan Avrupa Türkiyeli Toplumcular Federasyonu (ATTF)... Çalışmalar hızla yoğunlaşmaktadır. Murat Alp de bu çalışmalarda yerini alır.

Yurtdışındaki yeni ağırlık noktası ve sosyalizmin sıcak nefesi

Bir zamanlar partinin Batı Avrupa’da nefes aldığı yer Paris iken, bu ağırlık noktası, Türkiyelilerin yoğun olmasının da getirdiği bir ivmeyle Almanya’ya kayar. Parti merkezi ise, Dış Büro’nun kurulmasıyla birlikte Leipzig’de yerleşmiş ve sonuna dek orada kalmıştır. “Biz Berlin’de, yanıbaşımızda duran bir sosyalist Alman devletinin sıcak nefesiyle ısınıyor, ondan güç alıyorduk. ADC’de yurttaşlara verilen tüm haklar kapitalist Almanya’nın tepesinde bir tehdit idi. Sosyal hizmetleri, işçi haklarını, çalışma ve yaşam koşullarını oradakinden daha kötü yapamazlardı. Bu da bize büyük avantaj sağlıyordu.” 

Türkiye’deki siyasal mücadelenin doğrudan yansıması

Aslında Türkiye’deki siyasal mücadele doğrudan Almanya’ya yansımaktadır. Komünistler bir yandan Türkiyelilerin buradaki sorunlarıyla ilgilenmektedir, ama asıl belirleyici olan Türkiye’deki kavgadır. O da giderek kızışmakta, buna şiddet de bulaşmaktadır. 70’lerin sonlarına gelindiğinde Türkiye’den tek fark, Almanya’da silah kullanılmamasıdır. Ama işin oraya doğru evrilmeyeceğini de kimse söyleyemez. “Belli olaylar belli insanları öne çıkarır” diyor Murat Alp, “giderek sertleşen ve şiddete dönüşen o ortamda, kimi zaman benim öne çıktığım oldu. Böylece bu tür işler de inisiyatifim dışında bana kaldı.”

Siyasal mücadele için sokağa hakim olabilmek

Murat Alp Berlin’e geldiğinde şöyle bir tesbit yaptığını söylüyor: “Sokağa hakim olamazsak, siyasi faaliyetimizi yürütemezdik. Ne bildiri dağıtabilirdik, ne gazete. Yeri gelir, bize sokakta yürüme hakkı bile tanımazlardı.” Bunun şartını da açıklıkla ortaya koyuyor. “Bu hakimiyet ancak fiziksel olarak mümkündür. Onun anahtarı da insandır.”

Böylece TKP’ye mücadele sporlarını sokan ilk üye olur Murat Alp. Partinin izniyle, aynı zamanda görev olarak dört dalda spor faaliyetleri düzenlemeye başlar. Partinin genç üyeleri güreş, aletli Jimnastik, karate ve halter dallarında spor yapmaya başlarlar. “Yoldaşlar kapalı spor salonunda antreman yapıyorlardı, gerektiğinde bu antremanları sokakta da tekrarlamaya hazır hale geliyorlardı.” 

ATTF Korosu anılmadan olmaz

Bu arada Batı Berlin’de Tahsin İncirci ile birlikte çok başarılı bir koro kurulmuştur: ATTF Korosu (FİDEF’in kurulması sırasında ATTF kapatılınca ‘Batı Berlin İşçi Korosu’ adını alır). Nereye gitse salondakileri ayağa kaldıran, dolayısıyla hızla ünlenen, her yerden davet alan, çok başarılı bir ajitasyon aracıdır bu koro. Ne var ki, partinin dostu çoğaldıkça düşmanları da çoğalmakta, düşmanlar daha da hırçınlaşmaktadır. “Onun için bahsettiğim bu spor çalışmalarına katılanlar da koroyla birlikte başka kentlere, bölgelere, hâttâ ülkelere gidiyorlardı. Kimi doğrudan güvenlik görevlisi olarak, kimisi de korist olarak...”

Böylece Batı Berlin örgütü, mücadele sporu, halter çalışması yapan üyeleriyle ister istemez öne çıkar. Bu gençlerden oluşan grup Berlin dışında da görev almaya başlar.

76’dan 96’ya dek aralıksız spor

Murat Alp bu çalışmayı yirmi yıl boyunca aralıksız devam ettirir. “Spor sanat gibidir. İnsanda öylesine etkiler yaratır” diyor, “sevgi, disiplin, dayanışma, cesaret... Bu çalışmalarla onca zaman partili yoldaşların bu yanlarının gelişmesine katkı koymuş olduk.” Geri dönüşlerden ve partinin kapatılmasından sonra da bu çalışmalardan vazgeçmez. “Parti varmışçasına çalışmaya devam ettim.”

Bir yirmi yıl da ‘Çarşamba Platformu’

Daha sonra da bir ‘Çarşamba Platformu’ kurulmasına önayak olur. Her Çarşamba çevresine topladığı eski ve yeni yoldaşlarıyla birlikte yapacakları konuşma ve tartışmalar için dünya ve Türkiye’deki gelişmeler üzerine gündem hazırlar. “Uzun bir bekleyiş ve gözlemden sonra 2012’de yeni oluşum içinde yer aldım, ama 96’da başladığım bu çalışmayı da 2016’ya dek sürdürdüm.”

İki dönem, iki önem

Arkasına bakınca elli yılın bilançosunu şöyle görüyor: “Başlıca iki dönemde iki ayrı alanda çalışmışım.  Bir yirmi yıl kesintisiz olarak partili yoldaşların spor faaliyetini düzenlemişim. Sonra da yirmi yıl boyunca, ki bunun bir kısmı çok acılı ve karışık bir dönemdir,  ‘Çarşamba Platfomu’nda Sovyetler Birliğini, sosyalizm için mücadelenin gerekliliğini savunmuş, gündemde tutmuşum.”

Sosyalizmin yıkılışından moral kaybına gelince

“Asla” diyor, Murat Alp, “biz müthiş bir kavganın haklı tarafında yer aldık!” Bir anda, yaşanmış 77 yılın yükünü sırtından atarak, gepegenç bir sesle ve güvenle haykırıyor: “Bütün bunlar geçicidir! Hepsi ortalık yerde duruyor. Sosyalizmin değerleri... İnsanlığa sunduğu örnekler... Yaratılan mucize... Bizimki örgütlü bir geçici geri çekilmedir. Kimse böyle kalacak sanmasın. Berlin’den Vladivostok’a,... Gideceğiz ve geri alacağız! Ona Edirne’den Ardahan’a olan toprakları da katacağız. Gelecek bizimdir. Gelecek sosyalizmdedir! Onun için buradayız. Onun için parti saflarında mücadeledeyiz!”