TSK savaşabilir mi?

Yavuz Alogan'ın “TSK savaşabilir mi?” başlıklı yazısı 25 Aralık 2012 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Hayır, savaşamaz!

Nizami savaşlar için ordular, silah teknolojisinin yanı sıra iki şeye muhtaçtır: moral ve tecrübe.

Birincisi hiç yok. Kozmik odaları talan edildi. Amerikan savaş gemilerini Karadeniz’e sokmayan amiralleri, NATO’ya eleştirel bakan ulusalcı generalleri hapsedildi. “Fuhuş”, “uyuşturucu”, “casusluk” gibi vahim suçlamalarla aşağılandılar. Üstelik bu süreç ağdalanarak devam ediyor: askeriyeye ait altı yüz bini şifreli milyonlarca iletişim bilgisi 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde iddianame malzemesi olarak duruyor. Muvazzaf subaylar 80’li yılların başındaki solculardan farksız durumda.

Tecrübe deseniz, hiç yok. Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana sadece Kıbrıs Çıkarması… O da harp tarihine “amfibik taarruz nasıl yapılmaz” başlığıyla geçmiş: kendi gemisini batırmalar, dost ateşiyle gelen kayıplar, orantısız mühimmat kullanımı…

Soğuk Savaş’ın ardından TSK kendi müttefikleri tarafından da aşağılandı. 1992’de NATO tatbikatı sırasında Saratoga gemisi Muavenet muhribini adeta füze atış talimi yapar gibi vurdu. Kuzey Irak’ta başlarına çuval geçirildi. Emekli genel kurmay başkanı (Doğan Güreş) televizyona çıkıp “Amerikan helikopteri PKK’ya malzeme atıyordu, gözümle gördüm” dedi.

1 Mart tezkeresi TBMM’de reddedilince, ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz, “TSK önderlik yapamadı,” diyerek onları azarladı. Ergenekon ve Balyoz davalarının arkasındaki Pentagon ve CIA gölgesini bütün dünya gördü.

Fakat bir ordunun moral ve tecrübe bakımından savaşamayacak durumda olması, savaştırılamayacağı anlamına gelmez.

İnsanımız askeri darbe sabahlarına radyoda çalınan Hasan Mutlucan türküsüyle uyanırdı: “Yine de şahlanıyor aman kolbaşının kır atı, görünüyor bize yandım sefer yolları.”

Tıpkı o zamanki gibi, şimdi de “sefer yolları”nı ABD ve NATO gösteriyor, ama bu kez askeri darbelerdeki gibi içe doğru değil, sınırların dışına doğru.
Damardan emperyalist Brookings Enstitüsü’nün otuz yıl CIA’da çalışmış Ortadoğu uzmanı Bruce Riedel, “ABD Suriye’yi nasıl kurtarabilir?” sorusunu kurumun internet sitesinde şöyle yanıtlıyor:

“Suriye’yi kurtarmak için NATO planlama yapmalı ve askeri güçlere önderlik etmeli Arap Birliği meşruiyeti sağlamalı Türkiye ise, Pakistan ve Arap birliklerinin desteğiyle askeri gücün ana gövdesini oluşturmalı. Amerika ve Avrupa uzman personel ve hava desteği sağlayabilir. Suudiler, Katarlılar ve BAE parayı ödeyebilirler.”

Ne kadar basit ve mekanik, değil mi? Tam Amerikan kafası. Tavşan hikâyesindeki gibi: bu tutmuş, bu kesmiş, bu pişirmiş, bu da yemiş…

Güzel İzmir’e yerleşen NATO Kara K. K. Karargâhı buna benzer bir planı “sefer görev emri”ne dönüştürürse, TSK ne yapacak?

İşte ben bunu merak ediyorum.

Elbette sefere çıkabilir. Pakistan ve Arap askerleriyle omuz omuza ve sınırdaki şeriatçı grupların “ileri gözetleyici”liğinde sınırı aşabilir. Amerikan uçaklarının enkaz haline getirdiği ceset dolu şehirlerden geçerek, farklı din ve mezhepleri bir arada tutan LAİK ve ULUSALCI BAAS rejimini yok edebilir ve böylece ortaçağa özgü savaşların bir yangın gibi bölgeye yayılmasını sağlayabilir.

Başbakan ve Hariciye Nazırı’nın önüne Şam Merkez Camii’nde seccade serebilir.

Lakin dönüş yolunda, sağcısı solcusu, müslümanı ateistiyle bu marifeti alkışlayacak tek bir yurttaş bulamazlar. Bu arada TSK’nın paralı asker şirketi Black Waters’tan farksız ve emperyalizmin yeni görevlerine hazır olduğu da tescil edilmiş olur. Böylece yeni bir sayfa açılır.