Retro me satanas!

“Empati” diye bir duygu var, malum. Kendinizi başkasının yerine koyarak onun gibi hissetmeye çalışıyor, böylece karşınızdakinin yaşadığı durumu içselleştirmiş oluyorsunuz. Her konuda olduğu gibi, bu empati meselesinde de elbette ölçü ve işlev önemli. Başkasıyla, onu her durumda anlayacak ölçüde empati kurmanın sakıncaları olabilir. Mesela karşınızdaki adam sizi yok etmeye çalışıyordur ve kendince haklı nedenleri vardır. Bu durumda empati olayını fazla abartmak mücadele azminizi azaltır. Empatinin bir işlevi de olmalı. Karşınızdaki kişinin bir sonraki hamlesini onunla empati kurarak anlayabilirsiniz. Satranç tahtasının öteki tarafına geçip düşünmek gibi bir şey…

Örnek vermek gerekirse, bendeniz Başbakan’la mükemmel empati kurabiliyorum. Japonya’dan seslenerek, “Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç olma gibi bir hedefi yok” derken, onun hissiyatını içselleştirmeyi başarıyorum. Şöyle diyor: “Türkiye sadece üzerine düşen görevi yapmak suretiyle gerek bölgede gerekse uluslararası camiada bir yere oturtuluyor. Olan budur, olması gereken de budur.”

Aslında bizim hep adını andığımız, etnik devrimcilerin ve solcu gibi duran liberallerin var olmadığını iddia ettikleri ya da artık önemsiz gördükleri “emperyalizm” işte budur. Adamcağız nasıl da korkuyor. Emperyalist efendisine, “Durun lütfen, süpürmeyin, bir yanlış anlama var!” diye sesleniyor. Çok zor bir durum. Diktatör heveslisi, kendisini yaratan gücün aynı zamanda onu kahredebileceğini çok acı bir tecrübeyle anladı. Efendileri ona çok sert vurdular şimdilik deviremedilerse de dengesini fena bozdular. Kurtulmak için yapmayacağı şey yoktur “askeri vesayet”i bile yardıma çağırabilir. Şimdilik Suriye siyasetini ve bölgesel güç olma iddialarını geminin bordasından atıp sadakat yeminleri ederek yükünü hafifletmeye çalışıyor. Arkası gelecektir.

Bu noktada bir iyi, bir de kötü haber var. Kötü olan, Türkiye’nin tarihinde görülmedik ölçüde dış güçlerin manipülasyonuna açık bırakılmış olmasıdır. Yankee emperyalizmi şantaj ve baskı yoluyla Cemaat’e ve ülkenin şu anki yöneticilerine her istediğini yaptırabilecek güce ulaştı.
İyi olan haber ise şu: Son kriz, Türkiye’nin temellerinin sağlam olduğunu gösterdi. Başka deyişle, Türkiye’nin siyasi kurumları olmayan sıradan bir bağımlı ülke, bir sömürge gibi yönetilemeyeceği anlaşıldı. Kafası çalışan bütün insanlarımızın, hükümetin yargıyı yürütmeye bağlama girişimine karşı gösterdikleri tepkiye bakınız. Bu tepkinin arkasında, 1961 Anayasası’nın getirdiği ve iki askeri cuntanın bile dokunmaya cesaret edemediği, yerleşmiş bir “kuvvetler ayrılığı” ilkesini görüyoruz. İmamlar çetesi bu ilkeyi bozamayacak bu yönde çabaladıkça kendi mezarını kazacaktır.

Aptal Amerikalı ise şantaj ve baskı yoluyla manipülasyonun sınırlarını gördü ve kurdurmaya çalıştığı rejimin daha var olmadan bir kanalizasyon borusu gibi patlamasına yol açtı. Şu sıralarda ABD’nin “Düşünce Kuruluşları” bu enkazı nasıl kaldıracaklarını derin derin düşünüyorlardır muhtemelen. NATO’nun güney kanadında çok tehlikeli bir iktidar boşluğu oluştu. Ülkemizin içindeki öfkeli dinamikler harekete geçmeden bu boşluğu doldurmaya çalışacaklardır. Becerebilecekleri şüpheli.

Bu Yeni Dünya Düzeni’nde aptal Yankee’yle empati kurmak çok zor. Ben bunları gerçekten anlamıyorum. Başarısız bir emperyalizm söz konusu. Sosyal psikolojinin, sosyolojik ölçme ve değerlendirme yöntemlerinin anavatanı, bunca yıllık emperyalist tecrübenin sahibi, nasıl oluyor da silahlı silahsız daldığı her yerde büyük insani felaketlere ve çürümeye yol açarak çuvallıyor. Ülkelerin tarihsel birikimine önem vermediği için olabilir mi?

Er ya da geç Türkiye’den de kovulacaklar ılımlı İslam numunelerini de alıp yeni cehennemler yaratmaya gidecekler. Gitsinler. Ortaçağ’da denildiği gibi, “Retro Me Satanas” yani, “Şeytan Benden Uzak Dur!”