Büyük değişim

Mısır’da otuz milyon kişinin sokağa çıktığı gece… CNN Türk’ün Amerika muhabiri, Tahrir’e kilitlenmiş görüntünün önünde vakit öldürürken, ABD’nin her yıl Mısır ordusuna 1.3 milyar dolar yardım yaptığını söyledi. Ardından şöyle dedi: “Bu yardım olmasa Mısır ordusu diye bir şey kalmaz zaten.”
Amerikan doları ve NATO standartları olmadan orduların var olamayacağı düşüncesi oldukça eskidir. Soğuk Savaş döneminde anlamı olan bu kanaati, bugünün dünyasında ABD medyası ve film yapımcıları ayakta tutmaya çalışıyor. Özünde sorun elbette siyasi. Bir kast olarak silahlı kuvvetler kendisini finanse eden ve donatan gücün çıkarlarını kollar. Ortaçağ’da da böyleydi.

Emperyalizmin Ortaçağ düzeni kurmaya çalıştığı bölgemizde beliren yeni bir olgu, silahlı kuvvetlerin bu özelliğini bozabilir. Bu olgu, halk ayaklanmalarının silahlı kuvvetlere mensup birey ve grupları kapsama potansiyelidir. Bunun Libya’da tam olarak, Suriye’de ise kısmen görülen olumsuz örnekleri de var. Bu örneklerde, başıbozuk asker grupları silahlarıyla birlikte emperyalizme hizmet eden yağmacılara katıldılar, hatta onlara komuta ettiler. Paralı askerler, parayı verenin koruması olurlar fakat ideolojik yapılı ulusal orduların yurtseverlik damarı güçlüdür, hakikat anı geldiğinde çok geniş kitle hareketleri içinde dağılıp yeni bir siyasi oluşuma katkıda bulunabilirler. Soğuk Savaş sona erdikten sonra hiçbir ülkede emperyalizmin kendisine verdiği görevi istikrarlı biçimde yerine getiren askeri bir cunta görmedik.

Ortadoğu’daki halk kitleleri şu son yıllarda mezhep ve etnik grubun ötesinde ulusal bir devletin yurttaşı olmanın değerini, özellikle Libya ve Suriye’de yaşanan emperyalist vahşet sırasında gördüler. Bölgedeki sıradan yurttaşlar, Aleviler ve Hıristiyanlar gelecekteki ölümlerini televizyonlardan naklen izlediler, olayların arkasındaki gücü gördüler ve muazzam bir bilinç patlaması yaşadılar.

ABD, AB’yle birlikte “ılımlı İslam” projesinden vazgeçmiş görünüyor. Küresel iktisadi kriz koşullarında bunun radikal İslam’a yol verdiğini ve kendilerine ağır bir bedel ödeteceğini anladılar. Şimdi, Mısır’da görüldüğü gibi filmi geri sarmaya çalışıyorlar. Fakat biraz geç kaldılar. Soğuk Savaş dönemindeki gibi Amerikancı cuntaların kurulamayacağını, kurulsa bile istikrarı sağlayamayacağını muhtemelen ilk kez Mısır örneğinde görecekler.

Peki ne yapacaklar? Hiçbir şey yapamayacaklar. Ya üçüncü dünya savaşına razı olup şanslarını deneyecekler ya da bölge halklarının iradesine boyun eğecekler. Sokağa çıkan milyonlar emperyalist kuklacının oyununu bozdu, ipler ayağına dolandı.

“Demokrasi” ve “darbe” kavramlarının hızla belirsizleştiğini ve “meşruiyet” kavramının öne çıktığını görüyoruz. Halk, demokrasiyi sandıktan ibaret sananların kafasına sandığı geçirecek çünkü oradan çıkartılan şeye artık güvenmiyor. Taksim ve Tahrir’in mesajı budur.

Türkiye’ye gelince… Amerikan Büyükelçisi, “Kennedy Caddesi’ndeki gösterilerin sesini” dinlerken Atatürk’ü okumuş. Atatürk, “Fikir cereyanları, cebir, şiddet ve kuvvetle reddedilemez” diyormuş. Bunu kendisi anlatıyor. Ne kadar pedagojik bir tavır!... İlahi Ricci! Adam komedyen olacağına diplomat olmuş. Utanmasa, “Faşizme karşı omuz omuza” diye slogan atacak.

Halbuki o Atatürk çoktan öldü. Kimse, “Atatürk’ün askerleriyiz” diye slogan atmıyor. Çünkü o, frak ve pelerinini, silindir şapkasıyla birlikte gardropta bırakarak Mustafa Kemal suretine bürünüp Kuvayı Milliye üniformasıyla halkın arasına karıştı askerleri de milyonlarca kişilik dev bir kitle halinde onun peşine takıldı. Düveli Muazzama’ya isyan halinde çok kuvvetli şahsiyettir… Zamanla, bölgedeki öğrencilerini Ahmed Mişel Eflak’ı (Baas’ın kurucusu), Habip Burgiba’yı, Bin Bella’yı, Cemal Abdül Nasır’ı da halklarıyla birlikte peşine takabilir. Halkların kardeşliğine, yurttaş hukukuna bu yoldan gidilir.

Ortadoğu sokaklarındaki halk, emperyalizmin geçen yüzyılda yaptıklarını hatırlamıştır neoliberalizmin kendi refahı için olmadığını anlamıştır ve yeni kapitalizmin yarattığı inanılmaz servet eşitsizliğinin ve gösterişçi tüketimin farkındadır. Meydanlarda aradığı adalet, eşitlik, özgürlük ve vicdandır. Bu arayış sonuç verdikçe, geçen yüzyılın “demokrasi” tanımı daha da değişecek ve sosyalizmin yolu açılacaktır.