Türkiye bir korkaklar ülkesidir

Türkiye korkaklar tarafından yönetiliyor. Bu korkaklık o kadar uzun süredir Türkiye'nin başında ki, artık ülkenin genel karakteri haline geldi.

Ülkenin temel gündemi her zaman korku tarafından belirleniyor. Bugün 24 Nisan ve soykırım tartışmaları korkunun belirlediği eksenlerin dışına çıkamıyor. Türkiye'yi yönetme iddiasındaki beceriksizler sürüsü, Batı'nın kapısının önünde “ya tanırlarsa” korkusuyla binbir çeşit takla atarken, doğrunun peşine düşmesi gerekenler, “inkarcılık” etiketiyle yaftalanma korkusuyla sözünü söyleyemiyor.

Korkaklık kendisini her zaman çekiniklik olarak dışa vurmaz. İktidarını kaybetme korkusuyla hareket edenlerden her türlü çılgınlık beklenir. Üstelik, iktidardan düştüğünde başına neler gelebileceği hakkında kabuslar görenler, bu korkuyla değil ülkeyi, dünyayı dahi yakabilirler. Erdoğan'ın ruh haline teşhis koymaya çalışanlar, işe bu korkudan başlamalıdır.

İktidardan düşme korkusu tamam da iktidara gelme korkusuna ne demeli? Yıllardır bu korkuyla siyaset yapan CHP'nin bu seçim öncesinde bu alışkanlığını terk edip hareketlenmesinin gerisinde ise daha derin başka bir korku yatıyor: Bu ülkede siyasetin hep yürüdüğü alışkın olduğu yoldan çıkması korkusu… Türkiye siyasetinde bir korkuyu, başka bir korku yenebiliyor ancak.

Bu ülkede bölünme korkusu yıllarca Kürtlere dönük inkar ve baskı politikalarının temeli olarak kullanıldı. Çok eziyet edildi, aralıksız kan döküldü. Böylesine büyük bir acı karşı tarafta başka bir korkunun oluşmasına sebep oldu. Kürt ulusal hareketi şimdi kendi acısıyla insanları korkutuyor, bu zalimliği görmekle siyaseten Kürtlerin her dediğine evet demeyi birbirine eşitliyor. Siyaseten Kürtlerle her konuda yan yana duramayanlar, Kürt meselesi hakkında konuşma hakkını elde edemiyorlar. Türkiye'de hatırı sayılır bir kesim bu garip “demokrasi” sınavından kalma korkusuyla, HDP ile birlikte hareket ediyor. Kürt hareketi böylesi bir tabuyla yol alıyor. 

Adına toplumun değerleri denen büyük aldatmacayla korkutulan insanlar, laiklik hakkında konuşamıyor. Siyasetin ve toplumsal yaşantının dinsel referanslarla kuşatılması ve belirlenmesi bu korku sayesinde ilerliyor, bir ülke böyle dinselleştiriliyor, korku memleketi gericileştiriyor.

Türkiye bir seçime doğru giderken, AKP ve Erdoğan korkusu, hepimizi ve tüm gündemi belirliyor. Erdoğan gitmekten korkarken, ya gitmezse korkusuyla hareket edenler, bunun dışında olan biten ne varsa yok sayıyor, Erdoğan'ın arkasında bırakacağı bir ülkeyi düşünmeyi, Erdoğan'ı ve AKP'yi yaratan zihniyetle mücadeleyi reddediyorlar.

Korku insanların kendi olmasına engel oluyor ve insanı ezdikçe, insanı insanlıktan çıkarıyor.

Türkiye, ülkeyi yiyip bitiren bu sıkışmışlıktan yalnızca cesaretle çıkabilir.

Ermeni meselesinde, biz başka bir tarafız demek cesaret işidir.  Ancak bağımsız hareket etmeyi göze alanlar, Türk ve Kürt emekçilerinin çıkarlarını savunabilir. Dinselliğin baskısına karşı laikliğin sözünü cesurlar söyleyebilir. Yalnızca bu düzenin yıkılmasından korkmayanlar daha iyisini kurabilir.

Türkiye'yi bir korkaklar ülkesine çevirenler, bunlar olduğunda kaybedecek olanlardır.

Onların kaybedecek çok şeyi var ondan korkuyorlar. Peki ama biz neden korkuyoruz?