Amele pazarlarından saray koridorlarına Ara Güler: Fotoğrafçının ölümü

İnsan hayatı bir bütün. Yaşamın bir evresini diğerinden, insanın yaptıklarını söylediklerinden, ürettiklerini duruşundan bağımsız ele almak mümkün değil. Ne olursa olsun insan tek bir hayat yaşıyor. 

İnsan ölünce de o biricik hayatı bir bütün olarak değerlendirilmeli. Şayet olmayan meleklerin omuzlarda günahlarla sevapları toplamasını beklemeyeceksek insanın her bir adımı doğru bağlamda dikkate alınmalı. İnsan hayatı üç yanlışın bir doğruyu götürdüğü bir sınav değil elbette. Ama geçmişteki doğruların sonraki yanlışları silmesi de beklenmemeli. Geçmişteki hiçbir doğru, insana büyük yanlışlar yapma kredisi açmamalı.

Ara Güler öldü. Ölümüne kadar hiç durmadan fotoğraf çekti. Güler'in fotoğrafları, kameranın arkasındaki göz kadar, kameranın kime baktığının da önemli olduğunun ispatıydı. Her sanat ürünü gibi fotoğraf da aklın, becerinin ve birikimin ortak ürünüydü. Fotoğrafçının eli ve gözündeki maharet, ne seçtiği konuyu önemsizleştirebilirdi, ne de konuyu nasıl ele aldığını.

Güler, kamerasını boğazda ekmek peşinde koşan balıkçılara veya pazarda iş bekleyen emekçilere çevirdiğinde güzel fotoğraflar yakaladı. İnsan yapısı bir şehri fotoğraflayıp insanın o şehre dair duygularının peşinde koşarken iyi bir fotoğrafçıydı.

Bu kareler Türkiye'nin ortak hafızasında, bu ülkenin genel bir arşivi varsa o arşivde silinemez yerini aldı. Kendisini hep bir muhabir olarak gören Güler'in o fotoğraflarına bizimdir demenin hiçbir sakıncası yok.

Ara Güler, çalışkan bir muhabir olarak İstanbul'un meydanlarını yüzlerce kez fotoğrafladı belki. Bunların arasında en kötüleri Taksim'de Belediyenin yaptığı iftar sırasında çektikleriydi ve bu bir rastlantı değildi. İftardan da iyi kare çıkardı elbette. Ama o meydanın Gezi'nin direnişçilerine, 1 Mayıs'ta emekçilere ev sahipliği yaptığını unutmamak şartıyla... O iftarın direnişçilerin duruşuna, emekçilerin sınıfsal kimliğine bir saldırı olduğunu unutmamak kaydıyla, böylesi bir bilinçle o iftar fotoğraflanabilirdi. Oysa Ara Güler o iftarda huzuru aradı, bulduğu ve çektiği ise mutlak bir çirkinlikti.

Güler çok sayıda iyi portre çekti. Portreler iyiydi, çünkü Güler'in fotoğraf işçiliği kadar, kameranın baktığı insanlar da değerliydi. Hoş yüzler, sımsıcak gülümsemeler, derin bakışlar girdi karelere. İyilikten, doğrudan yana insanlar kameraya bakınca, ortaya bir güzellik çıkıyordu.

O kamera bir sarayda milyonlarca aileyi karanlığa, yoksulluğa ve mutsuzluğa mahkum eden bir siyasetçinin ailesinde saadeti görüntülemeye çalıştığında ortaya çıkansa fotoğrafçılığın iyi örnekleri değil mutlak olarak kötü karelerdi.

Ara Güler'in daha önce iyi fotoğraflar çekmesinin bir önemi yoktu. Geçmişteki iyi kareler, gelecekteki karelerin güzelliğini garanti altına almıyordu. Sanat da hayat da bu açıdan acımasızdı ve sarayda çekilen fotoğraflar çirkin olmaya mahkumdu. Çünkü halkı ezen saraylıların gülümsemesinden bir güzellik çıkamazdı. O gülümseme sempatik değil mahkum eden bir tarzda fotoğraflanabilirdi ancak. Ama Güler bunu yapmayı hiç düşünmedi.

Üstelik, bu çirkinlik fotoğrafçıya da zorunlu olarak içine çekecekti. Güler de o çirkinliğin bir parçasıydı, çünkü kareleri yaratan oydu. Ürün nasıl fotoğrafçıyı yüceltebiliyorsa aynı şekilde dipsiz karanlık bir kuyuya doğru çekebilirdi.

Ara Güler, o karanlık kuyunun derinliklerinde, kötü ve çirkin fotoğraflar çekerken öldü. İyi bir fotoğrafçı olarak bu hayata veda edebilir, öyle de uğurlanabilirdi. Kendisi, iyi bir fotoğraf muhabirine yakışmayacak bir tavırla çirkinlikten yana tercihini kullandı.

Amele pazarlarından hanedan fotoğrafçılığına giden yolu Ara Güler kendisi yürüdü. Bugün bu yürüyüşü, Güler'in bu tercihini yok saymak imkansız artık. Güler'in iyi fotoğraflarından müteşekkil arşivse ortak hafızada durmaya devam edecek.

Ara Güler bir zamanlar doğru fotoğraflar çekti. Sonra AKP'ye destek verdi. Son yıllardaki karelerinin gösterdiği gibi kötü bir fotoğrafçı olarak öldü. Aslında iyi fotoğrafçı Güler çoktan ölmüştü. Şimdi AKP'nin gericiliğine, karanlığına, zengin seviciliğindeki çirkinliğe yaraşır bir şekilde büyük bir gürültü ve karmaşa içinde uğurlanıyor.