AKP’ye yönelik büyük komplo

AKP kendisine karşı kurulduğunu iddia ettiği büyük komplonun peşini bırakmıyor. AKP’lilere göre Batılı güçlerin Gülen Cemaatiyle el ele verip AKP’yi devirmek için yaptığı geçmiş planlar ortaya çıkarılırken, yenileri de engelleniyor.

Bu söylemle herkes aynı sepete konularak operasyonlar yapılıyor. Birtakım isimler tutuklanıyor, bazı pazarlıklar sonrasında serbest kalanlar oluyor.

Son olarak Batıyla yakın ilişkileri herkes tarafından bilinen, Birikim ve İletişim çevresinin yol arkadaşı olmakla övündüğü işadamı Osman Kavala, gözaltına alınmasının ardından, CIA ile ilişkili ABD’li akademisyen Henri Barkey’yle olağanın ötesinde ilişkilere sahip olduğu iddiasıyla tutuklandı.

Kavala’nın kimlerle görüştüğünü, bu görüşmelerde nelerin konu edildiğini elbette bilemeyiz. Bunların açığa çıkarılması hususunda ise hali hazırdaki Türk hukuk sistemine ve açıkça ve doğrudan bu sistemi yönlendiren AKP’ye asla güvenmeyiz.

Ancak tüm bu karmaşa içinde AKP’lilerin ortada gezdirdikleri büyük komplo iddialarına da, bizzat AKP’nin varlığı nedeniyle, AKP’nin tehlikeli bir örgüt olması sebebiyle gülüp geçemeyiz. Dünyanın ve Türkiye’nin içinde olduğu hal nedeniyle bunu yapamayız.

Çünkü dünyanın da Türkiye’nin de durumu iyi değil... Çünkü dünyadaki sistemin yaşadığı tıkanıklığı fırsat görüp değişen dengelere oynamaya çalışırken Türkiye’yi bu krizin merkezine oturtan AKP nedeniyle ülke içler acısı bir halde... Çünkü AKP bu karmaşık tablonun dışında değil içinde, hatta merkezinde duruyor...

AKP, yalnızca kendi isteğiyle değil elbette, patronların ittirmesi ve yönlendirmesiyle Türkiye’nin dünya sistemi içinde tuttuğu yeri değiştirmek için iddialı adımlar attı. Büyük oynayan büyük kaybederdi, AKP için de bu kural bozulmadı. Ancak kaybeden yalnızca AKP olmadı. Hatta AKP ve lideri Erdoğan bütün maharetleriyle bu faturayı hepimizin üzerine yıkmak konusunda gayet başarılı oldu. Bombalar patladı, insanlar katledildi, uçaklar düşürüldü, darbe denemeleri yapıldı... Bütün bir ülke Ortadoğu’da ve bölgede girişilen maceraların bedelini ağır bir biçimde öderken, olan biten her şeyin siyasi sorumlusu Erdoğan ve partisi AKP iktidarda kalmayı başardı.

Bu faturanın kesildiğine, hesabın kapandığına dair bir işaret de yok üstelik. Tam tersine... Tüm işaretler Türkiye’nin 2019’a da benzer koşullarda gireceğini gösteriyor. Siyasi gerilimin düşmeyeceği, dışarıdan müdahale eden güçlerin ülkeden elini çekmeyeceği koşullar bunlar.

İşte bu koşullarda Türkiye’de istihbarat örgütlerinin faaliyet göstermeyeceği düşünülebilir mi? Sorunun bir parçası ve üstelik bir taraf olarak AKP’nin bu tabloyu bırakın çözmeyi, aydınlatması da imkansız, burası tamam. Ancak böyle bir ülkede casusluk yok, komplo yok, dış müdahale yok denebilir mi? Üstelik adı geçen ülkelerin sicili ortadayken ve yine üstelik bu ülkeler dünyanın zirvesinde kıyasıya bir rekabet içindeyken...

ABD’nin yıllarca Alman lider Merkel’i gizlice dinlediği bir dünyada... Rusya’nın aleni bir şekilde ABD seçimlerine her türlü casusluk yöntemini kullanarak müdahale ettiği bir dünyada... ABD başkanının yanında yöresinde kim varsa Rus casusluğu suçlamasıyla bizzat ABD kurumları tarafından resmen soruşturulduğu bir dünyada... Ortadoğu’da ajan gezdirmeyen ülkenin ciddiye alınmadığı bir dünyada... İstisnasız her gün her çeşidinden istihbarat faaliyetinin ortaya döküldüğü bir dünyada... Türkiye’de benzer işler yapılmayacak, komplolar kurulmayacak, türlü türlü dolaplar çevrilmeyecek öyle mi? İmkansız elbette.

Neyin komplo olup olmadığını, kimin casusluk yapıp yapmadığını AKP’den veya AKP’li yandaşların senaryolarından öğrenecek değiliz. Ancak AKP’nin yönettiği Türkiye, tam da AKP nedeniyle bu açıdan belki tarihinin en hareketli günlerini yaşıyor. Hem istihbarat faaliyeti sadece bombayla, suikastla yapılmıyor. Hatta bundan daha çok doğrudan ve dolaylı yönlendirmeyle, adam satın alma ve kullanmayla yapılıyor. Kimisi bilgi sızdırırken kimisi senaryo yazıyor, kimisi ise bu senaryolarda rol alacak adamları arıyor. Herkesin doğrudan bağlantısı olması da gerekmiyor. Bazısının siyasi olarak oturduğu nesnel konum bile bu işlevi yerine getirebiliyor. Dahası bu işler yalnızca Batılı ülkelerden sorulmuyor, AKP’nin bu sıralarda dans etmeye çalıştığı Rusya ve Çin’in de kolunun uzun olduğu biliniyor.

Türkiye bu açıdan bir ajan cennetidir. Şimdi casus kovalama iddiasıyla operasyon yapan AKP kendisini bu işten sıyıramaz. Bütün bu işlerin tam merkezinde duran, ülkeyi bu karmaşanın ortasına sürükleyen ve hatta bu karmaşayı yaratanlardan birisi olan AKP’de kimsenin yönlendirilmediği, kimseden bilgi sızmadığı, bazı partililerin ve devlet kadrolarının farklı senaryolarda rol almadığı iddia edilebilir mi?

Türkiye’de casus mu aranıyor, komplo mu açığa çıkarılacak? İçeride ve dışarıda herkes AKP’ye gözünü dikmiş AKP’nin içine oynarken, aman partinin içi, bağlantılı kurumlar ve devlet kademelerinde istihdam edilmiş partili kadrolar ihmal edilmesin... Boş dönülmeyeceği bir siyaset kuralıdır.