AKP'nin dış politikası

Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihi dış politika konularının iç politikada bir enstrüman olarak kullanılmasının örnekleriyle doludur. Bu bir yanıyla doğaldır aslında. Teorik olarak da dış gündemin iç gündemden ayrılması pek kolay değildir.

Örneğin Kıbrıs sorunu Türkiye için ne kadar dış gündemdir? Ya da Ortadoğu'da savaş bir yanıyla bizim iç meselemiz değil midir?
Ancak elbette bu konular arasında bir soyutlama düzeyinde dahi olsa bir ayrım yapmak mümkündür. Balkanlar, Kafkaslar ya da Ortadoğu'daki bir konu bu soyutlama düzeyinde dış gündem olarak nitelendirilebilir.

Türkiye'de bu sınırların fazlasıyla belirsiz hale gelmesi, bu gündemlerin iç politikada yoğun olarak kullanılması ya da bir başka deyişle bu gündemlerin iç politikayı doğrudan etkilemesiyle bağlantılıdır. Teorik varsayımların ötesine geçmemiz, iradi bir müdahalenin de göstergesidir. Türkiye'nin özel konumu ve Türkiye kapitalizminin yapısal sorunlarının bölgesel dinamiklerle yakından bağlantılı oluşu iç dinamiklerle dış dinamiklerin arasındaki ilişkinin bu denli doğrudan olmasında etkilidir. Ancak Türkiye'yi yönetenlerin bu ilişkiyi kullanmaktaki isteği de gözden kaçmamalıdır.

İster yönetimdeki yerlerini güçlendirmek için yapısal sorunları kaşımak, isterse aynı saikle yapısal sorunları bastırmak amacıyla olsun dış dinamikleri kullanmak konusunda hep istekli olan Türkiyeli egemenlerin, bu konuda ne kadar mahir oldukları ise ayrı bir tartışma konusudur.
AKP işte tam bu bakış açısıyla değerlendirilmelidir.

Zaman zaman AKP'nin gündemi istediği gibi yönlendirdiği, özellikle dışardaki gündemleri içeriye çok başarılı taşıdığı yorumları yapılıyor. Bu yorumlarda bir haklılık payı var. Ancak haklılık payı bunu yalnızca AKP'nin yapmasıyla ilgili değil. AKP'den önceki iktidarlar da bu yola sıklıkla başvurdular. Kıbrıs konusu, AKP'den önce bir iç gündem konusu değil miydi? Tabii ki öyleydi. Ya da Ermeni meselesi, veya Filistin'deki sorunlar AKP'den önceki iktidarlar tarafından hiç iç politika malzemesi yapılmadılar mı? Elbette, yapıldılar. Tersi mümkün de değildi zaten buna ne Türkiye kapitalizmin yapısal sorunları izin veriyordu, ne de Türkiye burjuvazisinin bu yapısal dinamiklerden beslenen geleneksel eğilimleri... Dolayısıyla onlar da yaptılar onlar da dış politika gündemlerini içeride kullandılar.

Peki o zaman AKP'nin farkı nereden kaynaklanıyor?

AKP'nin farkı bu konudaki maharetinde aranmalı...

Bu mahareti kıymeti kendinden menkul bir fenomen olarak incelemeyeceksek ya da çok basitçe AKP kadrolarının bu konuda yetkinliğini bu olguyu açıklamak için kullanmayacaksak soru şu olmalı: AKP'nin maharetinin kökeninde ne var?

AKP'nin dış gündemleri içeride kullanma becerisinin gerisinde Türkiye Cumhuriyeti'nin çözülüşü ve emperyalizmin bu çözülüşün baş aktörü olması var.

Tanık olduğumuz her gelişme bize, emperyalizmin Türkiye'nin olduğu gibi devam etmemesini istediğini gösteriyor. Üstelik bir süredir biz bunları yazarken ya da tartışırken Türkiye aslında değişiyor. Kim Türkiye'nin on yıl öncesindeki Türkiye ile aynı ülke olduğunu düşünüyor? Çözülüş bir gün bir seferde olup bitecek bir olayı anlatmıyor, tam tersine bir süreci niteliyor.

İşte emperyalizmin baş aktörü olduğu bu çözülüş sürecinde, dış gündem içeriyi geçmişe oranla aynı sıklıkta etkilese dahi, çok daha şiddetli etkiliyor.

Erdoğan'dan önce bir "van minut" şovu izlememişsek, ya da benzer girişimler Erdoğan'ınkinin yanında sakil ve beceriksiz kalmışsa, bunun nedeni Türkiye'de yaşanan değişimin tam kendisidir.

Daha önce defalarca komiteden geçmiş ama her seferinde genel kurulda takılmış Ermeni tasarısının arkasından bunca kıyamet kopuyorsa, bunun sebebi, çapsızlığı her yerinden belli olduğu halde, zeki dış politika üstadını ilkokul müsamerelerinin çocuk aktörlerine yakışır şekilde oynayan Davutoğlu'nun kurnaz hamleleri olamaz. AKP, ABD dış politika komitesinden geçmiş bir tasarıyı dahi, başarılı bir iç politika enstrümanına çevirmeyi başarmışsa, Türkiye'nin nereye gittiğine daha dikkatli bakılmalıdır.

Hepimiz yeni bir "van minut"u endişeyle bekliyorsak bu AKP'nin becerisiyle açıklanamaz. Ancak bu durum, ülkenin geleceğine dair çok önemli bir göstergedir.

AKP'nin dış politikası, Türkiye Cumhuriyeti'nin çözülüşünden güç aldığı gibi, bu çözülüşü besleyen ve şiddetlendiren bir enstrümana dönüşmüştür.

Solu, her meselenin arkasında "emperyalizm"i aramakla itham edenlerin bu konunun üzerinde uzun uzun düşünmesi gerekir.