Pesco ve merkezdeki kriz

Kriz sadece bizde mi var? Metropoller günlük güneşlik mi gerçekten? O zaman neden bu kadar zorlanıyorlar? Bizdeki “istikşafi müzakereleri“ aratmayan koalisyon pazarlıkları, Almanya-Avusturya hattında aynen revam ediyor. Hıristiyan demokratlar (CDU ve CSU) ile liberaller (FDP) ve acımasızlıkta onları hiç aratmayan Yeşiller arasındaki koalisyon görüşmeleri dün gece kesiliverdi. Neden?  

Kriz sadece bizi vurmuyor, emperyal merkezlerde de durum iç açıcı değil. Herhalde, ondan.  

Tamam, zenginler daha zengin oldu, ama korkunç bir para oligarşik yapılarda takılıp kalmış durumda, Almanya-Avusturya hattında mesela insanlar çalıştıkları halde yoksullaşıyor. Yani Almanya gibi bir zengin mutfağında bile her 5 kişiden biri resmen yoksul veya yoksulluk tehdidi altında. Bu, sosyal barışı er ya da geç bozacak bir şişkinlik.

Biriken sorunları çözebilecek gibi görünmüyorlar.

Belki hükümetin falan pek önemli olmadığını hep birlikte görüp şoke olunca paldır küldür bir şeyler yaparlar. Gerçekten de öyle: “Hükümetsiz veya tabansız hükümetle de yürüyormuş işler” duygusu yayılmaya başlarsa, büyük sermaye önce bundan memnun olabilir, ama zamanla da etekleri tutuşur. Çünkü kitleler temsili demokrasiyi artık ciddiye almamaya başlarlar. Sistem temellerinden sarsılır. Son yıllarda Weimar Cumhuriyeti felaketinin yeniden yaşandığına inananların sayısında artış var. Sağ popülist AfD’nin Almanya’da, onun öncüsü FPÖ’nün de Avusturya’daki yükselişini örnek gösteriyorlar.

Buna tahammül etmeleri çok zor.

Ancak hükümet bile kuramayanların ordu kurmaya falan yeltenmesi de başka bir tuhaflık.

Kuşkusuz, Avrupa’nın, daha doğrusu Almanya Avrupası’nın bu işlerden kaçması zor. Yapacak bir şeyler, eli mecbur. Başbakan Angela Merkel yaza girerken, Trump tarafından iyice bir aşağılandıktan sonra, “Valla biz kendi göbeğimizi kendimiz kesmek zorundayız artık“ mealinde bir serzenişle, “Avrupa’nın kendi savunma politikalarını geliştirmek zorunda olduğunu” ilan ettiğinden beri arayışlar sürüyor.

Bahaneleri mi yok? Der Spiegel, yeni sayısında sadece Almanya’daki Erdoğancıların saldırısını değil, bunu da işledi. Rusya’nın askeri gücü, elbette ilk gerekçe olarak sunuluyor. Özellikle Doğu Avrupa’nın faşistoid rejimleri Rusya korkusunu geçmişteki antikomünist histeriyi hiç aratmayacak ölçülerde kullanıyor ve Berlin-Viyana hattı, Paris’in desteğiyle bu ahmaklaştırıcı korkuyu kışkırtmayı sürdürüyor. İngiltere’nin AB’den “çekilmesi”, artık ne zaman olacaksa bu iş, bir başka korku kaynağı. AB’nin askeri gücünün İngiltere olmaksızın çok düştüğüne inanılıyor. Donald Trump da, Almanya AB’sine yönelik burun sürtme operasyonlarından sonra, Avrupa Ordusu’nun doğumunu adeta zorluyor. Washington, Trump sayesinde, Avrupa’ya yetemeyeceğini itiraf etmiş durumda aslında.

AKP cumhuriyet rejimini yıktı, yenisini kuramıyor.

ABD de dünya sistemini taşıyamıyor, eski öncü rolünü bırakmak zorunda kaldı, ama ortada yeni bir uluslararası rejim de yok. Öncü hiç yok.

Avrupa şaşkın. İngilizcesiyle “Pesco”, yani Bir Güvenlik ve Savunma Birliği Projesi, yapılabilir bir şey mi? Aklı başında kimse buna inanmıyor. AB’nin hegemonyal gücü Almanya’nın böyle bir işin altından kalkabileceğini kimsenin aklı kesmiyor. Bir belirsizlik egemen. Ama ortada büyüyen bir ihtiyaç da var. Silahlanma projelerinde hangi ülkenin damgası olacak acaba? Almanya dışında ve Berlin’e karşı bir gücün herhangi bir şansı var mı? Peki, Berlin bu yükün altına girebilir mi? Girer de, o yükün altından çıkabilir mi? Kolay değil. Emperyalist-kapitalist demokrasi, gerçekten çok zor durumda.

Bir şey açık: Rusya’nın nasıl bir güç olduğunu Suriye’de de gördüler. Güney Avrupa’da ülkeler zangır zangır sallanıyor. İçsavaşların önü alınamıyor. İtalya ve İspanya’nın ne zaman batacağını kimse kestiremiyor. Böyle bir sahnede AB Ordusu kurulabileceğini düşünmek, sadece hayal görmektir. Ama görüyorlar. AB’nin ABD’den askeri olarak daha bir bağımsızlaşması ve silahlanma projelerinde AB içinde daha sıkı bir işbirliği... Bunlar hep hayal. İyi de, mevcut krizi başka nasıl ifade edebilir insan?

Hükümet kuramıyorlar, ordu mu kuracaklar? Berlin’de dün gece koalisyon müzakereleri kesildi. Berlin’deki komedi ile Ankara’daki “istikşafi görüşme” rezaleti arasında pek büyük bir fark olmadığı anlaşılıyor.

AB demokrasisi giderek derinleşen bir krizin elinde esir. Ordu komedisi de içerideki sosyal barışın tehlikeye düşmesi halinde büyük sermayenin gerekli baskıyı uygulamak için kullanacağı bir enstrüman olur en fazla.

Yaşlı kıta büyük bir eşitsizlik içinde parça parça dökülüyor, metropollerde de keza öyle, dolayısıyla böyle bir sahnede Avrupa Ordusu hayali falan görmek, olmayacak duaya amin demektir. Ama ordu diye bir araya getirilenlerin, emekçi sınıfların sırtından sopayı eksik etmemek için ve içeriye dönük bir “baskı unsuru” olarak kurgulandığı şimdiden ileri sürülebilir. Bir de, krizin acımasız bir biçimde derinleştiği...

Yalnız Türkiye ve çevresi değil yani sallanan. Demokrasinin “beşiğinde” de durum vahim. Bakan, görebilir.