İşler karışırken

AKP'nin Afrin hesapları, eğer Suriye Devleti Afrin kentsel alanına PYD/YPG ile anlaşmalı bir biçimde kendi güçlerini gönderme kararı alırsa altüst olacak görünüyor. Suriye bu hamlede kararlıysa, Suriye'de bayrak gösteren diğer yabancı devletler ve güçler bakımından da çok yönlü siyasi/askeri etkiler doğuracaktır. Öyleyse daha geniş bir açıdan bakmaya çalışalım. 

Suriye topraklarında ikisi davetli ikisi davetsiz olmak üzere dört yabancı devlet bulunuyor. Rusya ve İran davetliler grubundan, buna Lübnan'da yarı-iktidar sayılan Hizbullah'ı da katabiliriz. ABD ve Türkiye ise davetsizlerden. ABD'yi Suriye'ye getiren en büyük bahane IŞİD oldu, bu nedenle IŞİD'in haritadan tamamen silinmesi işine gelmiyor. Bu arada, yetkisi olmadığı halde ABD'yi Kuzey Suriye'de tutan bir Suriye içi güç olarak PYD/YPG yapılanması da ABD'ye işgal gerekçesi üretmiş durumda. (Doğrudan sahada yer almayan ama vekalet güçleriyle boy gösteren bölgenin Sünni Arap ülkeleri ve İsrail ile Batılı ülkeleri ve NATO'nun gölgesini burada hesaba katmıyoruz.)

AKP Türkiye'si Irak ve Suriye devletleriyle olsun, Kuzey Irak Kürt yönetimiyle olsun, PYD örgütüyle olsun, başından beri sürekli zikzaklar çizen bir politika (veya politikasızlık) izledi. İzlenen politikanın tutarlı bir omurgası yokmuş gibi gözükmesinin temel nedeni, AKP'nin başlangıçtaki hesaplarının tümünün bir bir çökmesi oldu. 2011'de Suriye ile iyi ilişkilerin hasmane ilişkilere dönüştürülmesi gerçekleştirilirken iki temel hesap hatası yapıldı: Birincisi, Esad rejiminin Libya örneğinde olduğu hızla çökeceği hesabıydı. Bu hesap pasif bir uzaktan izlemeden ibaret değildi; bunun gerçekleşmesi için cihatçı terör grupları bir sonuç alınana kadar olanca güçle desteklendi, ama sonuç alınamadı; Rusya'nın sahaya etkin bir biçimde girişiyle bu politika (ABD'ye rağmen) sahada yenilgiye uğradı. 

İkincisi ise, hem Irak hem Suriye Kürtlerinin ABD veya mevcut merkezi rejimler yerine Türkiye ile işbirliğine girerek ülkelerinin parçalanmasında AKP Türkiye'sinin çıkarlarını gözetecekleri hesabıydı. (Bunun daha ileri ve ütopik bir tasavvuru, bazılarına göre, bir Türkiye-Kürdistan Konfederasyonu olarak tanımlanabilirdi. RTE'nin "milliyetçiliği ayakları altına alıp ezdiğini" söylediği ve PKK ile doğrudan Oslo görüşmelerinin, sonrasında da HDP ile Dolmabahçe'ye kadar giden müzakerelerin yapıldığı günlerdeydik henüz). Hem Irak'ta hem Suriye'de Kürtler kendi toprak genişletme hesaplarını yaptıkları için, kendi merkezi rejimleriyle doğrudan çatışmaya girmeden ama onların zayıflamasını ve ABD desteğini de fırsat bilerek bu yönde yol almayı tercih ettiler. Bu tercih kesinleştikçe, Irak ve Suriye Kürt liderlerinin ayakları altına serilen kırmızı halıların yerini önce hasmane söylemler, ardından da Kuzey Suriye'ye operasyon tartışmaları almaya başladı. Ama hâlâ, Batı dünyasının ve ABD'nin baskılarıyla, Kobane'den IŞİD'i çıkartmak için Peşmerge güçleriyle doğrudan, YPG güçleriyle dolaylı işbirliğine girişilmek mecburiyetinde kalındığı bir evreydi bu.

Kuzey Suriye'de PYD yayılması genişleyip buna yönelik ABD koruması pekiştikçe, Türkiye'nin güney sınırlarında bir Kürt koridoru oluşumu kesinleşmeye başladı. Bunun da sineye çekilmesi, Suriye'deki yenilgiyi katmerli hale getirecek, AKP, siyaseten (hem topluma hem askeriyeye karşı) savunamayacağı bir konuma itilecekti. Türkiye'nin Güneydoğusunda PKK'nın sınır ötesinde önemli bir stratejik derinlik kazanması anlamına da gelecek olan bu gelişmeye karşı merkez solda ve milliyetçi sağda yer alan diğer kitle partilerinin tepkileri de çok farklı olmazdı. Dolayısıyla AKP bunun üzerinden bir müdahale gerekçesi oluşturmaya başladı. Bunun haklılığı üzerinden ABD ve AB ülkeleri üzerinde baskı kurmaya yöneldi. Batı Fırat'a yapılan ilk operasyon, bu koridorun Afrin ile birleşmesini ve PYD'nin Batı Fırat'a geçmesini önlemeye yönelikti. Ama ABD verdiği sözü tutmayıp PYD/YPG'yi himaye edince, Türkiye'nin operasyonu tamamına eremedi; koridorun birleşmesi şimdilik önlenmişti ama bir Arap yerleşimi olan Batı Fırat'taki Münbiç ve civarı da ABD/PYD kontrolüne geçmişti. AKP iktidarı, yarım kalan operasyonunu aynı noktada sürdüremeyince, Rusya'nın da iznini alarak bir ay önce Afrin üzerinden yeni bir operasyon başlattı. 

***

Şimdi bir ara değerlendirme yapalım. AKP'nin içe dışa karşı en güçlü bir biçimde savunduğu açık argümanı Kuzey Suriye'de bir Kürt koridoru (AKP'nin şimdiki terminolojisiyle "terör koridoru") oluşmasını önlemektir. Kamuoyuna açıklanan bu temel gerekçe dışında örtük gerekçelerin neler olabileceğini konu üzerine görüş bildiren -biz de dahil- birçok kişi bir süredir tartışıyoruz. İktidar partisi açısından iç politikaya yönelik öncelikler bunlar arasında öne çıkan ve geniş bir mutabakat sağlananıdır. Kuşkusuz iç politika denilince bunun üç kademede anlaşılması daha doğru olur: 1) Böyle bir operasyon yapılmadığında iç muhalefetten gelebilecek eleştirileri peşinen bertaraf etmek; 2) Afrin (ve belki de Münbiç) fatihi olarak 2019'un üçlü seçimlerinde sonuç alıcı avantajlar elde etmek; 3) Dinci totaliter bir rejimin inşasında geri dönülmez yeni bir aşamaya geçişi perçinlemek.

Fakat bu açık ve örtük iki gerekçeyle sınırlı kalarak tahlil yapmanın yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Bu gerekçeler, AKP'nin kötü giden Suriye politikaları ters tepince zevahiri (sınırları) kurtarmaya dönük bir tutum içine girdiğini ve daha çok iç siyasete oynadığını söylemektedir. Peki ya AKP rejimi Suriye'de hâlâ kalıcı toprak kazanımları heveslerinden vazgeçmemişse?

Bunu bize düşündürten nedir? Bir kere sadece Kuzey Suriye'de bir Kürt devleti oluşmasını engellemek ve dolayısıyla Suriye'nin toprak bütünlüğünü içtenlikle savunmak isteyen bir anlayış, öncelikle Suriye rejimiyle işbirliğine giderdi. Üstelik bunun hukuki/siyasi koşulları Astana ve Soçi'de fiilen oluşmuşken, Suriye'nin arkasında duran Rusya ve İran ile aynı hatta duruyor gözükürken... Bunu ne El Bab'da ne Afrin'de yaptı. Üstelik, bugünlerde Afrin kentsel alanına girmek gibi her iki tarafa da çok ağır bedelleri olabilecek bir karar arifesinde bile yapmadı ve... fırsatı da kaçırmış görünüyor. Suriye rejimi, PYD'yi ilişki kurulabilir bir muhatap, ÖSO'yu ise nihai amacı kendisini yıkmaya yönelik bir terör örgütü olarak görmekte ne kadar haksız? Suriye, AKP Türkiye'sini ülkesini bölme niyetleri taşıyan güvenilmez bir komşu olarak gördükçe, Türkiye de hâlâ açık Esad karşıtlığını sürdürdükçe, Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzelmesi için adım atılmayacak demektir. Bunun, bir ilgisi bulunmamaktadır.

İkincisi, Suriye'nin toprak bütünlüğünü içtenlikle savunan bir AKP Türkiye'si, bu ülkeyi parçalamaya birinci önceliği veren ABD ile Kuzey Suriye'de Fırat ekseninin batısı-doğusu üzerinden hâlâ ortak paylaşım planlarıyla yakınlaşmak istemezdi.

***

Suriye ordusu eğer Rusya/İran destekli olarak Afrin kentsel alanına yerleşirse, AKP iktidarı yeni bir karar eşiğine gelecektir. Bunun akla ziyan bir karar olmayacağını umarız. Ama her durumda, AKP'nin dış politika zikzaklarında henüz son durağa gelmediğinin bilinmesinde yarar vardır.