Yılan Gibi Değişmek, Leopar Gibi Kalmak

Sevdiğim bir arkadaşım Facebook’daki statüsüne kondurmuş, “derisini değiştirmeyen yılan ölür”vecizesini. Bir sosyal paylaşım sitesi olarak, paylaşılmadık şeyimizi bırakmayan Facebook’da, bu tür kerametli vecizeleri statümüze kondurma gerekçelerimizi, eğer özellikle belirtmezsek, karşımızdakilerin anlamasını sağlayacak bir teknik olmadığından, arkadaşımın buna neden gerek duyduğunu anlayabilmiş değilim doğal olarak. Yakında bu facebook vs hissedecekler artık neler düşündüğümüzü. Zaten bir adım sonrası da budur. Ne kadar, saklımız varsa ayan beyan ortada olacak haliyle.

Defterimize yazıp, duvarımıza astığımız bu vecizeleri, ifade edilmelerine yol açan koşullardan bağımsız okunduğu için hap niyetine kullanma tavrından pek hazzetmem. Kaldı ki, hap gibi oluşlarından ötürü yol göstericilikleri –varsa tabii- etkisiz olan, sadece güzel laf olarak kalan cümlelerdir bunlar. Arkadaşımın alıntıladığı vecize Nietzsche’ye mal ediliyor. Bir hayli Nietzsche okumaları yapmış biri olarak vecizeyi hatırlamıyorum, ancak doğrudur muhakkak.

Hiç de umurumda değildir ama. Nietzsche bile söylese, madem “böyle buyurmuş üstad” deyip kabul edip benimseyecek halim yok bu sözü, kusura bakılmasın.

Hangi niyetle söylendiğini bilemesem de –haklılık payı vardır diye teslim etmiş olayım öncelikle- iyi bir lakırdı değildir bu. Belki çok güzel bir anlamda söylenmiştir ama, ağızdan çıkan sözün, çıkan ağzın tüm saygınlığına rağmen, doğru anlaşılması konusunda bir garantisi yok. Büyük Nietzsche, “gelişin, ilerleme anlamında değişin” niyetiyle sarf etmiş de olabilir bu sözü ama günümüzün büyük siyasi fırıldakları açısından bu söz, “dönmenin ne kadar gerekli bir şey” olduğunu anlatmak için örnek olarak da ileri sürülebilir.

İyi bir dönüş öyküsü hatırlarım. Geçtiğimiz yıllarda BBC’de yayınlanan ırkçılık karşıtı programın ana figürü gazeteci, ırkçıların kamudan sakladıkları görüşlerini kameraya alıp tüm topluma duyuran eski bir ırkçıydı. Onunki de “dönmek”ti yani. Ama “Kötü”den, “İyi”ye bir dönüştü elbette. “Yılan bile ölmemek için derisini değiştiriyorsa, ben neden fikrimi değiştirmeyeyim” demiş olsaydı, “dönüşüne” ilişkin pek bir uygun örnek vermiş sayardık onu, şüphe yok. Yılan, değişen çevre şartlarına karşı derisini değiştirerek ömrünü uzatır derler. Irkçılık karşıtı cephe güçlendikçe, iyi insanlardan oluşmuş bir toplumda bir ırkçının yaşaması çok zor. Irkların kardeşliğine inanmasa bile değişmesi lazım. O gazeteci, faydacı bir anlayışla değil, kuşkusuz bir insanlık suçu olduğunu fark ettiğinden uzaklaşmıştı ırkçı düşüncelerinden, belirteyim.

Nietzsche’nin olduğu ileri sürülen vecizeden yola çıkarak, değişimden “dönmeyi” anlayanlar kendilerine yılanı örnek alabilirler tabii. “Hak bildiğin yolda yalnız gideceksin” diyenlerin kılavuzu akıllarıdır diye biliriz biz. Akıl, ona sıkıntı verse de, inanmış adamı yolda bırakmaz. Yılanın deri değiştirmesi örneğini, sözkonusu canlı için anatomik bir gerekirlilik olduğunu bir kenara bırakarak söyleyeyim, fırsatçılığın, faydacılığın örneği kabul ederler. Ben de öyle kabul edenlerdenim.

Değişme, durulan yerden uzaklaşma anlamına mı gelir her zaman? Gelmeli mi ya da? Düşünen bireyin en önemli hasleti değil midir bir “fikir disiplini”ne sahip olmak? Yüklenilen fikrin sıkıntılarından kaçmanın yolunun fikir değiştirmek olduğuna inananın kılavuzu elbette yılan olur. Bu vecizeyle dönüşümünü açıklayan kişi, aslında bir itiraf da yapıyordur. Herkesin kendisinden farklı düşündüğü bir ortamda “yaşayabilmek” için değiştim itirafını yani.

Kolay bir fikir takipçiliği nerede görülmüştür? Genel havayı, dönmelerine gerekçe yapanların malzemesi çok. “Ülke emperyal kuşatma altında” diyerek, “millet”i, sermayedarla birlikte savunabiliyor, “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diyerek de her türlü sol değerden arınabiliyorlar. Yılandan bu kadar mı etkilenilir?

Irkçılığa, Yahudi düşmanlığına, Kürt nefretine, mezhep kışkırtıcılığına, şövenizme tavır almak hiç bir koşulda vaz geçilebilecek tutumlar değildir. “Vatan” gerekçesiyle bunların “teferruat” görülmesi kabul edilemez. Vatan, tüm bu “tavır alışlarla” birlikte vatandır çünkü.

“Güvercin, kendi sesini taklid edene gider” der usta avcılar. Avcının sesini kendinden bir ses gören güvercinin şaşkınlığına sahip olanlar, yılanı kendilerine yakın görürler kuşkusuz. Derisi yılanınkiyle aynı olan, değiştirir de elbette.

Nietzsche kadar etkili biri değildir belki söyleyen ama, inançlarında kararlı olanları tanımlamada hatırlanması gereken şu vecize de muhteşemdir: “Leoparlar benek değiştirmezler.”

Seçin.

Ya yılan olacaksınız ya da leopar.

Doğanın en estetik canlılarından biri olan leopara elbette benzemiyorum ama seçimim leopardan yana.

Nietzsche kusura bakmaz umarım.