Plastik Mesih

Ben öyle çok basite almadım doğrusunu isterseniz. Özentili bir tutum gibi gördüğümü de söyleyemem. İnandığını söylediği, ama hep tersini yaptığı milliyetçiliğine uygun bir tutum olmasa da, çoğu Türkçe’den başka dil bilmeyen basın mensuplarına, cezaevi çıkışı İngilizce şakıması çok doğaldı Mehmet Ali Ağca’nın. Anlaşalım bu konuda.

Operanın dilinin İtalyanca, edebiyatın dilinin Fransızca, felsefenin dilinin Almanca olduğuna inanılmış olsa da, bu diller İngilizceyle karşılaştırıldığında yerel kalırlar. Öyle denilir. Eh, kolay değil, dünya çapında bir terörist olarak Ağca’nın, gazetecileri sessizliğe davet ederken, “evrensel tarafını” vurgulamak için de tabii ki, “Listen to me” demiş olması, beni çok güldürmüş de olsa, anlaşılır bir şeydir.

Mesih de olmuşken, hazır ondan İsa’nın diliyle konuşması beklenirdi belki ama olsun, trend’e uymasında anlaşılmayacak bir şey yok. Musevi doğduğuna bakıp, İsa’nın dilinin İbranice olduğu da düşünülmesin bu arada. Değildir. Bilinir, Hristiyanlığın kutsal kitabı İncil, önce Süryani dilinde kaleme alınmıştır. Süryanilerin, İsa’nın dilini konuşuyor olmakla övünmelerinin nedeni budur.

İpekçi’yi öldürürken, Papa’yı öldürmeye teşebbüs ederken, her tür melaneti gerçekleştirirken Türkçe düşünen Ağca’daki, bu, kendini İngilizce ifade etme titizliği “teröristin globalleşmiş” olanına işaret eder. Globalleşmesine yardımcı olmuş olan ulusal ya da uluslararası aktörlerin başarılı bir “projesi” olarak Ağca’ya da yakışan budur. Sadece İngilizce değil, İtalyanca, İbranice de bildiği söyleniyor ki, insan söylemeden edemiyor: “Seni çok dilli alçak seni”.

İngilizce, İtalyanca, İbranice bilip, tam 31 yıldır Türkçe susan biridir bu. Güzelim Türkçe, hiç bu adamda olduğu kadar sessiz olmamıştır herhalde. Hiç bir itirafını, hiç bir özrünü, hiç bir pişmanlığını Türkçe yapmayan bu katilde İngilizce, duvar çatlağından fışkıran su gibi patlayıverdi birden gözümüzün önünde: “Listen to me”.

Tam “One minute”e alışmışken, karşımıza çıkan cümle budur. Oysa, o ne kadar İngilizce konuşursa konuşsun, öldürmeye teşebbüs ettiği Papa tarafından bağışlanırken, yani, Hristiyanlığın ne kadar hoş görülü bir din olduğu propagandasına hizmet ederken, dili Türkçe’ydi. Ülkesinin insanlarını dünya aleme rezil ederken de.

Ama ısrarlıyım, en iyi Türkçe sustu. 31 yıl boyunca susmak da, 31 yıl boyunca alçak kalmak da takdire değer bir özelliktir ayrıca. O nedenle onu bir yanıyla “kahraman” saymakta sakınca görmem ben. Kendi alçaklığının kahramanıdır.

Daha ileri gideyim dileyen herkes onda takdir edilecek bir “kahramanlık” bulabilir. Batılı ırkçı, Türklerin ne kadar barbar olduğunu kanıtladığı için, kendi hastalıklı görüşünün kahramanı sayabilir onu. İslamafobiden muzdarip başka din mensubu bir fanatik de, müslümanların nasıl kan içici olduğunu kanıtladığından ötürü onu, kendi hastalıklı (teopatik) din anlayışının kahramanı görebilir. Dünya, her parçası başka alçakların Kahraman’ı olmuş böylesi bir alçağı zor görür bir daha.

Elbette bir delidir. Ruh hastası olduğu konusunda da kimsenin kuşkusu yok. Ama cezaevi sonrası gitmesi gereken yerin akıl hastanesi değil de Sheraton oteli olması, Aklını Yitiren Türkiye’de, içeridekilerle dışarıdakilerin, hem de çok uzun zamandır yer değiştirdiklerinin işaretidir. Ağca, Sheraton’daysa, bizim olmamız gereken yer belli değil mi? Ben oraya gitmeye dünden razıyım. Memlekette bana lazım olmayan tek şey, akıl çünkü.

Sustu ama suç ortaklarını hiç mi işaret etmedi mi peki bu adam? Türkiye’de, başka ülkelerdekinden çok daha fazla olduklarına inandığım komplo teorisyenlerinden hiç biri, üstelik çok da ince ince araştırmalar yapmalarına gerek de yokken, o diğer uğursuz figürleri göremediler mi? Bunlardan biri bir spor kulübünün başkanlığını yapmadı mı yakın zamana kadar? Bir diğeri, ülkenin, yayın yönetmeni yeni kovulmuş, “büyük” gazetesinde, ABD’den ses vermedi mi?

Demek, Türkçe susmak kadar, Türkçe görmemek de olabiliyormuş? Ne kadar talihsiz bir dildir bu. Hangi ulusun dili, bir alçaklığın sessiz tanığı haline getirilebilir böylesine?

Kurşun sıyırdı geçti ama o kadar kalabalığın içinde yine tutturabildi sayılır Papa’yı. Abdi İpekçi daha kolay hedefti, tam tutturabildi. Türkçe girdiği hapishanede, konuşması İngilizce, yazdığı yeni İncil İtalyanca olan biri olup çıkıverdi. Tetiği gayet iyi tutturan Ağca’nın, “dilini” bir türlü tutturamaması ne gariptir.

Anladığı dilden konuşan biriyle karşılaştığı ana kadar böyle gider bu. Projenin sonuna gelindiği anda, proje sahipleri, yani onunla aynı dili konuşanlar, göreceksiniz bir köşede iyice sessizleştirecekler Ağca’yı.

İnanmıyor musunuz?

Doğru söylüyorum “Listen to me”...