Gelecekler, Gelmeliler...

İçten içe sevinen ama timsah gözyaşları dökerek DTP’nin kapatılmasını kınayanların iki yüzlülüğü dayanılır gibi değil doğrusu. Bu iki yüzlülükte başı AKP çekiyor ki itiraz eden herhalde yoktur. Çok değil, kısa bir süre önce kapatılmanın eşiğinden dönen bir siyasi yapı olarak DTP’nin kapatılma kararına sessiz kalışı, bu partinin “demokrasi”den ne anladığı konusunda çok öğreticidir.

Ne olduğu konusunda ABD hariç, kimsenin içeriğini bilmediği Kürt Açılımı’nda, kelimenin tam anlamıyla çuvallayan AKP iktidarı, sokaktaki hareketliliklere verilmesi gereken “kurban” olarak DTP’nin sunulmasına bilinçli olarak ses çıkarmadı, öyle anlaşılıyor. Toplumun “gazını” almaktır bu. Patlama öncesi, sorumlular yaratıp, sonra o sorumluluları “etkisizleştirmek”, topluma, “durumun farkındayız” mesajını vermektir. Ucuz iktidar taktiği yani.

Ne olursa olsun, DTP’nin kapatılması, Kürt siyasetinin yasal zeminlerde yapılması olanağını ortadan kaldıran çok tehlikeli, çok vicdansız bir karardır. DTP gitti ama Kürt Sorunu ortada duruyor hala. Muhatapların birbirlerine sıklet çekmekle vakit geçirmek yerine, artık ortak bir zeminde toplanmaları gerekmekteydi oysa. Ancak, DTP’nin PKK ile bağı olduğu gerekçesiyle buna olanak tanınmadı.

DTP’nin PKK ile organik değilse de bir bağının olduğunu bilmeyen yok. Farklısı düşünülemez zaten. Kurulan hangi Kürt partisi PKK dışı bir çizgi izleyebilirki? Kürt illerinde yaşayanların PKK’ye olan muhabbetlerinden haberdar olmayanlar bu tür bir beklenti içine girebilirler kurulacak herhangi bir yasal Kürt partisine ilişkin. Gerçekçi olmak, şimdi her zamankinden daha önemlidir. Kabul etmek kimileri için kolay olmayabilir ama PKK faktörü hesaba katılması gereken ciddi bir faktördür.

AKP’nin, Reşadiye saldırısını “açılımı provake” eden bir saldırı olarak değerlendirmesinde bir doğruluk payı olabilir. Türkiye’nin bir provokasyon cenneti olduğunu bilmeyen mi var? Ama “Açılım”ın kendisi tek başına bir “provokasyon”du zaten. Ülkenin dinamiklerini yeterince hesaba katmayan bir açılım olduğu için de, ortaya çıkma fırsatı kollayan, çoğunlukla faşizan tepkilerin iyice belirginleşmesine yol açtı.

Yasal bir Kürt partisinin PKK ile bağı olduğu/olacağı ne kadar gerçekse, APO’yu “Önder” olarak görenler olduğu gibi, onu “katil” olarak görenlerin de olduğu bir gerçektir Türkiye’de. Türkiye’nin en önemli “dinamiği” budur. Açılım, APO’nun istekleri etrafında dolanmaya başladığında, asker aileleri ile, asker ailelerinin tepkilerini -anlaşılır nedenlerle- ortak “milli” duygu haline getirmiş kitleler birleşmiş oldular. Asker cenazelerinde ailelerin bir kısmının, “bu savaş son bulsun” diyerek intikamcı duygulardan, bir anlaşma zemininin doğmasına yol açacak bir metanet platformuna gelme şansı yakalanmışken, Kürt Açılımı, APO’nun hücresinin metrekare hesabının yapılmasına sıkıştırıldı. Açılım’ın başı sonu belli değildi ayrı mesele ama, olsaydı bile uğraşılan sorun işte buydu. Yazık olmuştur.

Kişisel olarak DTP’nin Kürt taleplerini dile getirme konusunda başarılı olduğunu düşünenlerden değilim. Ortada kuşkusuz dile getirilmesi, muhatapları tarafından da kesinlikle karşılanması gereken talepler vardır ancak DTP, bu talepleri sadece “sembol”ün gerçekten sıradan isteklerine indirgemiş, koca bir halk talebini önemsizleştirmiştir. Bu yanıyla savunulması elbette çok zordur DTP’nin.

Kaldı ki, yine kişisel olarak, kurulacak herhangi bir Kürt partisinden de hiç mi hiç umutlu değilim. Ben gözümü Kürt sosyalistlerine dikmiş durumdayım uzun süredir. Azımsanmayacak oranda Kürt sosyalist var çünkü. Onların sahneye çıkmaları gerekiyor artık. Öncekiler de dahil olmak üzere DTP türü partiler, sınıflı bir toplum olan Kürt toplumundaki ağır feodal koşullara itirazlarını dile getirdiler mi bugüne kadar? Feodal üretim ilişkilerini Kürt halkının kaderi sanmaya daha ne kadar devam edecekler? Aşiret ağalarının “milli”lik adı altında toplanmaları Kürt halkının en insani talepleriyle ne kadar uyumludur? Bugüne kadar bu sorulara yanıt veren bir Kürt yasal partisi oldu mu Türkiye’de? Feodal yaşam biçiminin, başta Kürt kadını olmak üzere, ezdiği bu halk için ne tür “modernleşme” çabası oldu yasal Kürt partilerinin?

Tüm bunların gerçekleşmesi, Kürt Sorunu’nun çözümüne bağlanıyorsa, bu aldatmaca olduğu kadar vahimdir de. Temel mesele Kürt Sorunu’nun çözülmesidir dendiği anda, feodal yaşam tarzının ömrü uzatılmış olur. Sorun’un çözümü süresince de feodaliteye savaş açabilir bir Kürd hareketi. Açmalıdır.

Artık, “toprak yurtseverliği”nden çok “politik yurtseverlik” yapacak Kürt sosyalistleri devreye girmelidir. Bu sorunun, feodal üretim biçimine dayanmış yapılarla çözülmesi mümkün değildir çünkü.

Hiç başarılı bulmasam da, DTP’nin, Kürtlere yasal zeminde siyaset yapma olanağı vermeme anlamını taşıyan kapatılma kararını elbette kınıyorum.

Ama, kişisel olarak tavrım nettir. Antifeodal olmayan hiç bir Kürt hareketine desteğim de, sempatim de yoktur.

“Daha çok beklersin” diyeceksiniz ama yine de söyleyeyim: Ben Kürt sosyalistlerini bekliyorum.

Mutlaka gelecekler.