Yürek ister!..

Metin Eloğlu’na göre “bu zıkkımı içmek” öyle kolay bir şey değil. Bakın neyle karşılaştırarak açıklıyor

“Bu zıkkımın yanında
Arnavut ciğeri ister, bir.
Çiroz salatası ister, iki.
Cacık ister, üç.

Adalet, müsavat, hürriyet demeye
Sadece yürek ister”

Mangal gibi olanından söz ediliyor elbette. Kuzu gibilerin yüreği zengin sofralarına meze olur ancak.

Eşitlik, özgürlük ve adalet, kapitalizm üzerinde zehir etkisi yapıyor. Bu üç özlemden kendilerini özenle koruyorlar. Eloğlu, bu zıkkımı içmekten kolay diyor ama pek öyle değil gibi. Çok etkili araçları var. İyisi mi biz listeye bir ek yapalım beyin de olmalı.

Eşitlik denildiğinde ilk refleksleri “Beş parmağın beşi de bir mi?” diye sormak oluyor. Tanrıları Dünyayı, birilerinin ezilmesi üzerine kurgulamış. Tanrı kelâmına karşı çıkıp, cehenneme mi gitsinler? Çare yok! Büyük balık küçük olanı yiyecek.

Din, tarih boyunca egemen sınıfların elinde etkili bir silah olarak kullanılageldi. Ucuz ve güvenilir bir yöntem. Ötekileştirmeye de çok elverişli. Ekonomik, kültürel, sosyal sorunlar inanç uyuşmazlıklarına indirgenip piyasaya sürülüyor ve böylelikle politik enerji, yolundan saptırılıp tehlikesizce boşaltılabiliyor.

Özgürlük de onlar için tehlikeli. Eşitlik ve adalet mücadelesi, özgür ortamda kitlesellik kazanıyor. Savaş karşıtı gösterilere bile dayanamıyorlar. Dün, polis ya da “meçhul kişilerin” kurşunlarıyla en az 11 kişi öldürüldü. Aslında güç kullanmak pek işlerine gelmiyor. Haziran direnişinde olduğu gibi yeni sorunlara yol açabiliyor. Uluslararası dayanışmayı ateşleme riski de cabası. Baştan ezmek istiyorlar. Az sayıda katılımcıdan oluşan toplantılara bile bu yüzden şiddetle saldırıyorlar. Ancak saldırılara sivil görünüm verilmesinin öneminin ayrımında oldukları için bu işi çoğu kez “karşıt görüşlü gruplara” havale ediyorlar.

Adaleti boğmaları bir nebze daha kolay. Çünkü çoğu insan evrensel hukuk kuralları adı verilen bir dizgenin varlığına ve “demokrasisi gelişkin ülkelerde” uygulandığına inanıyor. “demokrasi mücadelesi” verilerek adalete ulaşılabileceğini düşünüyor. Bu inanç çok işlerine yarıyor. Çünkü hukukun sınıfsal niteliği maskeleniyor.

Efsaneleri bir yana bırakalım: “hukukun üstünlüğü” tarihin hiçbir döneminde ve hiçbir ülkede var olmadı. Egemen sınıflar kendi düzenlerinin gereklerini evrensel hukuk kuralları olarak insanlığın önüne sürdü ve yeterli sayıda kişiyi inandırdı. Emekçiler ancak seslerini yükseltebildikleri ölçüde kimi ödünler alabiliyor. Hangi burjuva ülkesinin Anayasasında “özelleştirme suçtur”, “işsizlik, güvencesizlik yasaktır” benzeri kurallar yer alır? İnsanların yoksulluğu, geleceksizliği onların adaletini hiç ilgilendirmiyor.

Adaletin gözü kör değil. Doğrusunu öğrenmek isteyenler Anayasa Mahkemesinin önündeki heykele baksın. Adalet kızımızın gözleri fıldır fıldır. Düzenin kör gözlerle korunamayacağını o biliyor. Herkes öğrenmeli.

Dedim ya! Yürek yetmez. Beyin de gerekiyor: Sosyalist düşünceye açık olmalı.

Kamusal bütün varlıklarımız yerli, yabancı tekellere bağışlanırken, yurttaşını düşman sayan yasalar çıkarılırken, ne yazık ki yüreğimizi ve beynimizi ortaya koyamadık.

1980’lerde her yıl ortalama 1,6 milyar dolar fazla veren tarım dış ticareti bugün 3,5 milyar dolardan çok açık veriyor. Tarım bitirildi. Köylü, geçinebilmek için yerinden yurdundan oldu. Kentlere göçtü. Şimdi çoğu işsiz ve kentsel dönüşüm adı altında kentlerden de sürülüyor. Anadolu’nun suyunu içerken bile Dünyanın dev tekellerine haraç ödüyoruz. Bankalara ödediğimiz faizin yarısı dünya finans devlerinin bilançolarına kâr olarak işleniyor. AKP kamu bankalarını sattığında bu oran en az %80’e ulaşacak. Elektrik dağıtım şirketlerinde de durum aynı. Hepsi yabancı sermayeli ya da dış borç alarak bu işe girişti. Daha nice örnek var, hangisini sayalım. Şimdi de yapı sektörüne sarıldılar. Kentleri, köyleri, kıyıları, ormanları tarih, doğa, tarıma elverişli toprak demeksizin beton bloklarla donatıyorlar. Krizden çıkacağız diye yaşamı yok ediyorlar. Üstelik çıkacakları da yok. Kullandıkları çimentonun %90 maliyet girdisi petrol. Ülkede petrol mü üretiliyor?

Beyefendilerin çıkarları için Anadolu her yıl yüz milyarlarca dolar kanatılıyor, iş cinayetlerinde binlerce insan ölüyor, yaşayanlar sefalete mahkûm ediliyor, göç ettiriliyor ve ne yazık ki bütün bunlara direnenlere gereksindikleri desteği veremiyoruz.

Yüreklerimiz zengin sofralarında sürünüyor.