Yesinler birbirlerini

Son 15 gündür en çok duyduğumuz sözlerden biri “yesinler birbirlerini” oldu. Gerçekten AKP ile cemaat denen oluşum birbirlerini mi yiyorlar? Sofrada kimler oturuyor, masanın üzerinde neler var? Kim kazanır? Birbirlerine ağır hasar verirler mi? Verirlerse bunun emekçilere ne yararı olur? Bunlar ve benzeri soruların yanıtı, mücadele yöntemini ve yönünü belirleyeceği için önemli.

Yargı ve poliste yapılan operasyonlara, yolsuzluk savlarına, ayakkabı kutularından çıkan milyonlarca dolara, AKP’de çözülme beklentisi oluşturan istifalara bakıldığında birbirlerine çok zarar vereceklermiş gibi bir algı oluşuyor. Oysa bizler açısından kimin kazançlı çıkacağının pek bir önemi yok. Gelişmeleri yönlendirme iradesi gösteremezsek taşeronlar değişmiş olur o kadar.

Şu vurgu çok önemli: Tekeller için kurulan sofrada cemaat ya da AKP değil, Anadolu’nun zenginlikleri, canımız, terimiz, emeğimiz, geleceğimiz sunuluyor. Oturup kimin kazanacağını beklememiz, kimler aracılığıyla pazarlanacağımızı beklemekten öte bir anlam taşımıyor.

AKP, bir süredir dizginlerinden boşalmış bir görünüm sergiliyor. Bunun dış politikada önemli yansımaları oldu. Özellikle Suriye konusunda ABD, Rusya ve AB ülkeleriyle ters düştü. Emperyalizmin hedefindeki ülkelerde itibarsızlaştı. Haziran direnişleri, toplumu etkileme gücünün tükendiğini açığa çıkardı. Bu suçlar, deliğe süpürülmekle cezalandırılıyor. Siyasi arenaya yeni markalar gerekiyor.

AKP-Cemaat kavgasına gelince: Pazarlama eyleminde değil, alınan komisyonların paylaşımında sorun çıktı. Kirli çamaşırlar bu nedenle ortaya saçılıyor. Her iki tarafın da elinin güçlü olduğu anlaşılıyor. Bununla birlikte hangi silahların ve ne ölçüde kullanılacağı kararlarının hoca efendilerin, düş kırıklıklarının, hezeyan içindeki karizmatik liderlerin, bireysel tercihlerine kontrolsüz biçimde bırakılacağını düşünemeyiz. Kargaşa ortamı yeni bir seçenek üretildiğinde biter. Karizma gücüyle yapılabileceklerin sınırları var. Üstelik gerekirse imaj mühendisleri liderin altını boşaltır ve karizma dediğimiz şey bir günde çizilir. Borsa krizlerinin “yatırımcıların” işine gelmeyeceği unutulmamalı.

Çatışma, tarafları arasındaki dehşet dengesini ortaya çıkardı. Direksiyondaki AKP, bir yandan “Ne istedin de vermedik?” deyip sitemlerini belirtiyor, arkasından “Siz de o kadar temiz değilsiniz” sözleriyle tehdit ediyor, “ininize gireriz” diyor. Acaba nelerin karşılığında neler istendi? Kimlere neler verildi de yetinmediler? İnleri neresi? Temiz olmayanlar nerede kirlendiler? Bu kavga belki yeni örneklerin ortaya çıkmasını sağlar.

AKP kadroları sonuna kadar direnmek zorunda. Kendilerine o denli güveniyorlardı ve öylesine pervasızca davrandılar ki kılıfına uydurmak, kamuoyundaki meşruiyet algısını yitirmemek gibi kaygıyı hiç taşımadılar. Bakan yavrularının, gemiciklerinin üzerine, villalarının kapılarına bir tek “babam sağolsun” yazmadıkları kalmıştı. Şimdi korkuyorlar. Yıllarca sürecek yargılanma, tutuklanma, mahkûm olma tehlikesi altında yaşamaya başladılar.

Adları yolsuzlukla anılan bakanlar, günlerce görevlerinde bırakıldı ve kritik görevlere atama yapmalarına izin verildi. Kendilerini güvenceye almak istiyorlar. Soruşturma yetkisi alınan savcı, bu süre içinde birçok kanıtın karartılmış olabileceğini düşünüyor.

Bu kargaşa sırasında AKP kadroları, bir dizi “reform” yapmalarına karşın yargıda pürüzler kaldığını fark etti. Meclisin açılmasıyla Balyoz, Ergenekon, KCK davalarının yeniden görülmesi, tutuklu milletvekillerinin serbest bırakılması gibi soslar eşliğinde gerekli dönüşümleri gerçekleştirmeye çalışacaklar. İstifalara bakıp işlerinin zor olacağını düşünmek doğru değil. Biliyorsunuz CHP, demokrasi adına bu konuda katkı vermeye hazır olduğunu açıkladı.

Bu kavgada kim kazanırsa kazansın yağma, bizler farkına varıncaya, birlikte mücadele etmeyi öğreninceye değin sürecek. Belki yenilenmiş bir AKP ile belki “temiz bir sayfa açan” yeni siyasi aktörlerle, belki koalisyonlarla. Biz bunlardan birini seçmek zorunda mıyız?
Bizim sofrada oturanlarla hesabımız var.