Muhalefet üstüne

Sayın Aydemir Güler ile Oğuz Oyan hocanın yazılarını (28 Mayıs, Çarşamba) okuduğumda, neredeyse bitirmek üzere olduğum ve başlığını yukarda okuduğunuz “İtiraz”a bakıp kaldım. İki yazı, bir yandan sözü gereksiz kılan donanıma sahip, bir yandan da konuyu sürdürme yolunda bir çağrıydı. Yinelemeye düşmemeye çalışarak, çağrıya uymaya ve yazımı bitirip göndermeye karar verdim.

Denilebilir ki, olup biten kepazeliklere itiraz edip, muhalif bir tavır takınmak için, kütüphaneler yutmak, teori deposuna dönüşmek, iri tahlillerden yola çıkmak gerekmez. “İnsan olmak” yeter. Evet, konuyu böyle toparlamak, bu tavır nedeniyle takdir görmek de olasıdır ve örnekleri bol bol vardır. Ama neyleyelim ki, “İtirazım var!”dan öteye geçmeyen, duyarlıktan çok ağlak duygusallıklara çağırıp, düzene karşı tepkiymiş gibi görünürken, aslında bal gibi kitlelerin gazını boşaltmaya ve düzene soluk aldırmaya yarayan bu muhalefet biçiminin adı, arabesk bataklığıdır. Yine örneklerine sıklıkla rastladığımız gibi, düzenin iltifatlarına mazhar olup, payeler almak ve günü geldiğinde düzenin akıldanelerinden biri olarak, halkı yatıştırma ve sindirme enstrümanına dönüşmek de, işin doğası gereğidir. Ne diyorsunuz, arabeskin boyunu aşan laflara kalkıştığı, en azından güdüleri dürtüklemeye başladığı görüldüğünde, “acısız”ı bizzat devlet tarafından sipariş edildiğine tanıktır bu coğrafya. Bu işin, birkaç bilimsel araştırma dışında, genellikle karikatürize edilerek, gözden kaçırılan yanıdır.

Bir de işin “sosyal içerikli arabesk” yanı vardır ki, işte o daha yürek paralayıcıdır ve en az ilki kadar vahimdir. Arabesk itiraz, burada kendine, uğruna yüzyıllar harcanmış süreçler, uğrunda sayısız bedeller ödenmiş, her biri insan aklının süzgecinden geçerek kendini var etmiş kavramları, tanımları, olay ve olguları kılıf yapmaya başlar. Bu kafa karışıklığı bir gün görür ki, bütün bu düşünsel yapı ve muhalif duruş erdeminin birikimi, bizzat düzenin yaratıcıları ve alkışçıları tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Ne diyorsunuz, gericiliğin sözcülerinin, yapılan eleştirilere “Haksızlık yapıyorsunuz, çünkü yüklediğiniz suçlamalar, bizim diyalektik anlayışımıza ters” dediğini, diyebildiğini ve karşısındakilerin manalı manalı kafa salladığına tanıktır bu coğrafya. Muhalif kişilikleri ikide bir dillerine dolamalarını, buğulu gözlerle yad etmelerini, şiirlerinden şarkılarından parçalar devşirmelerini, uzun uzun tartışmaya gerek var mı?

Her iki muhalefet anlayışı da, düzenin değirmenine su taşımaktan başka işe yaramamaktadır. Keşke sürekli durum saptaması yapıp durmak, tumturaklı söylevlerle salonlarda tsunamiler yaratmak, hurufat tüketip durmak bir işe yarabilse.

Ben muhalifliği ve muhalefet yapmayı, kişilikten örgütlenmeye, birbirini belirleyen katmanlardan oluşan bir düşünce ve eylem üretme alanı olarak görüyorum. Malumatfuruşluk sayılmazsa, kimi belirlemelerde bulunmak isterim.

Muhaliflik yalnızca lafa laf yetiştirmek, yapılana eleştiri yağdırmakla yetinmek, gidenin peşinden koşturmak olmadığı gibi cambaza bak taktiklerine balık gibi atlayıp kapılmak, muhalifliği akut hale getirmek, alışkanlığa dönüştürmek de değildir. Muhaliflik, olup biten kepazeliği sonuna dek silkelemek, yerine senin ne öngördüğünü, düşünce ve eylem birlikteliği içinde, somut ve paylaşılabilir teklif ve temennilere dönüştürmektir. Muhaliflik, dünya görüşün doğrultusunda, hayata ve insana yakışmayanın yerine geçmek için mücadele etmektir. Öne geçmek, günü ve gündemi belirlemek, demektir. Muhaliflik sorumluluktur, eleştirdiğinin yerine geçme kararlılığı ve irade beyanıdır. Bu beyanlar nedeniyle sana bağlanan umut ve heyecanlara yakışmaktır. Çözüm odaklı umutlarla, geleceğe karşı yeisleri ortadan kaldırmak, enerji yoğunlaştırmaktır. Muhalifim derken, gerçek muhalefetin önünde takozlaşmak, enerjiyi heba etmek, emeklere yazık etmek de vardır, dikkat edilmelidir.

Bireysel, örgütsel, partisel, toplumsal vb. açılardan ve işe kendimizden başlayarak, şu “muhaliflik” meselesini, önce kendimize karşı yalansız durarak, bir gözden geçirmekte sonsuz yarar görmekteyim. Örneğin bunlar acaba neden iki de bir, “Sol muhalefete ihtiyacımız var” demektedir? O muhalefet, muhaliflikten vazgeçip iktidar yürüyüşlerine geçtiğinde, düzen niye dişlerini göstermekte, bir kıyım makinasına dönüşmektedir?

Güler ile Oyan o yazıları boşuna yazmamıştır ve söyleyeceklerimiz de bu kadar değildir.