Fransa’da düzenin krizi 2020 için umut veriyor

Fransa’da 5 Aralık’ta başlayan ve 2 milyon civarında işçinin katılımıyla süren grev devam ediyor.

Macron’un “Mezarda Emeklilik Yasası”na karşı 250 kadar sendikadan emekçiler eğitimden sağlığa, itfaiyecilerden demiryolculara, havayolu emekçilerinden rafineri işçilerine kadar hemen bütün sektörlerde grev ve sokak gösterilerine katıldılar.

Fransa’da hükümet çalışan ve emeklilerin ücretlerini düşüren ve emeklilik yaşını uzatan planı geri çekmedi ve grevci işçilerin üzerine bir orduya benzer şekilde donanmış polisi sürdü. Gaza boğulan işçi kortejlerinde itfaiyecilerin ön saflara geçtiği anlatılıyor. Aşağıdaki fotoğraf gaz bulutu altında yürüyüşe katılan itfaiyecileri gösteriyor.

Muhtemelen kadınların devrimlerde önemli bir rol oynamaya başladığı ilk ülke olan Fransa’da grevcilerin çoğunluğunun kadın işçilerden oluştuğu da söyleniyor. Özellikle sağlık ve eğitim sektörlerinden kadınlar ön saflarda yer alıyorlar.

Fransa’nın birbiriyle ilişkili iki farklı yüzü var:

İlki, Fransa’nın bir devrim beşiği olması, ikincisi önce sömürgeci, sonra emperyalist olan Fransa’nın günümüzde bir iktisadi/siyasi krizin içine sürüklenmesi.

1700’lü yıllarda daha feodal Fransa’nın bağrında Paris 600 binlik nüfusuyla adeta bir devrim sahnesi olarak inşa oluyordu. 1789’da bütün sınıflar ve katmanlar burada birbirleriyle çarpışacaktı.

1830 ve 1848 Devrimleri de burada sahne aldı. 

1848’de işçilerin radikalliğini acımasızca ezen burjuvazi bu devrim coğrafyasında rezil, kaypak, sinsi her türlü cinayeti işlemeye hazır bir burjuvazinin doğduğuna işaret ediyordu. Bugün Macron gibi siyasi temsilcilerin arkasında irin dolu bir çıban gibi bu sınıf yatıyor. 

Yeri gelince Paris Komüncülerini duvara dizip kurşuna dizen, sınıfın temsilcilerini satın alma konusunda becerikli olan, yeri gelince geçen yıllarda olduğu gibi cihatçıların kullandığı kamyonu tam işçi eylemlerinin yükseldiği anda üzerlerine sürüp sonra olağanüstü hal ilan eden hep aynı habis karakterli Fransız sermayesidir.

1930’larda faşizmi arzulayan ve Sovyetler Birliği’nden ölesiye nefret eden de aynı sınıftır. İşçi sınıfının direnci faşizmi engellemiş ama cezası burjuvazinin ülkesini Nazilere bırakıp kaçması olmuştur.

Nazilere karşı direnişi örgütleyen işçi sınıfının devrimi savaştan sonra bir kez daha çalındı.

İşçi sınıfının siyasi öncülüğü düzenle uzlaşma içinde eridi. Ama bu uzlaşmanın sermayeye bir bedeli oldu, işçi sınıfını düzen içinde tutulabilmek için ödünler verildi. Avrupa’da en yüksek sosyal haklara sahip işçi sınıfı oluştu.

Uzun yıllardır bir iktidar mücadelesinden çok bu elde edilmiş haklar etrafında sınıf mücadelesi sürüyor.

Örneğin, 1995’te Juppe’nin kapsamlı bir emeklilik yasası için yaptığı girişim iki ay süren ve milyonlarca işçinin katıldığı grevle geri püskürtülmüştü.

Şimdi tekrar deniyorlar.

AB bir yandan bastırıyor, sizdeki sosyal haklar rekabet yeteneğini azaltıyor diye.

Diğer yandan Fransa emperyalist sistemin krizini sonuna kadar yaşıyor. Düşük büyüme yüzdesi, %9 civarında işsizlik oranı ve ulusal gelirin %98’ine erişen dış borcuyla bu sosyal hakları kaldıramıyor.

Öte yandan işçiler ücret pazarlığından başka ufku olmayan, uzlaşmacı sendika bürokrasilerini zorluyorlar, hava almaya yarayan kısa süreli eylemleri aşan bir direnç gösteriyorlar.

Kortejlerde düzen değişikliği isteyen sloganlar yükseliyor.

Şimdiye kadar parti olma şansı bulamayan devrimci komünistler yüzey alanlarını genişletiyorlar ve örgütleniyorlar.

2020’de Fransa’da ve dünyanın her yerinde sermayenin başımıza ördüğü belalarla karşılaşacağız. Ama devrimci bir dalganın başlangıcına çok daha fazla yaklaşmış olacağız.

Hepinize örgütlü ve umutlu bir yeni yıl.