Devrimin göz kırpışı...

Asaf Güven Aksel'in yazısı 30 Haziran 2013 tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Keşke devrim günleri coşkusuyla, devrim günleri arasındaki açıdan söz etmenin sırası olmasaydı... Keşke, koyup akılı bir tarafa, duyguyu salıverseydik.

Açıkçası, bunca güzel şey yaşanırken, deli misiniz, resmen gözümüzün önünde kanlı canlı tarih yazılırken, elbet meylimiz bu keşkelerden yana.
Bir itirazdan, bir kalkışmadan daha fazla ne hak eder ki güzellemeleri, olay Gezi’yi, şiddete öfkeyi, bir sosyal ritüeli çoktan aşmışken...

Söyleyeyim: Devrim. Hayatın değişmesi...

Ne diyordu, “Boyun Eğmeyenlerin Şarkısı”nda, müthiş bir içten gelen gülümseyişle, keyifle Genco Erkal? “Devrim göz kırptı...”

Şu ana kadar yaşadığımızın en güzel özeti, bizim açımızdan. Göz kırpma. Acaba, birine takılırken, ona ya da yanımızdakine, ciddiye alma, şakalaşıyoruz, gerçek değil anlamında mı? Yoksa açıktan, sevgililiğe hazır oluş onayı, bir teklif, karşılıklı gönül kavilleşmesi, işmar anlamında mı?

Bunun yanıtı, bize bağlıdır.

Her iki şıkta da, değişmeyen, bir samimiyet, bir bağ kurulmuşluk, bir niyet beyanında bulunmuşluktur.

Bir şaka ya da bir flört. Göz kırpıldığı aşama. Potansiyel. Teklife açıklık. Talebe onay işareti. Ama devrim değil.

Türkiye’de çok şey değişti, değişiyor. Ama bu bir devrim arifesi değil henüz. Devrim olmuyor. O biraz daha zor...

Bugünün eylemlerinin en üst talebi, “hükümet istifa” olarak tanımlanabilir. Hükümetin uygulamalarından rahatsız olarak sokağa dökülen kitlelerin kendiliğinden varacağı üst nokta.

Üst nokta diyoruz, çünkü, genele hâkim olan, henüz bazı uygulamalardan vazgeçilmesi, bazı düzenlemelerin yapılması talepleridir.

Yer yer, sokak, bunu aşıyor. Lice’de jandarma halka kurşun yağdırınca, ellerinde bayraklarla yollara dökülenler, AKP’den hesap sorma, bu beladan kurtulma talebini ileri sürüyor. BDP’den ise, karakol komutanınını görevden alma talebi geliyor.

“Türkiye”deki eylemlere “Kürdistan”ın mesafeli duruşu, “barış süreci”ni sabote etme ihtimaline bağlanıyor. Eylemcilerin arasında hükümeti yıpratmak isteyenler olduğuna dikkat çekiliyor. Sokak, bizzat bu yıpratma işlevini üstlenmiş, çarpışıyor. Çünkü, barışı, kardeşliği, bir emperyal planın AKP eliyle yürürlüğe girmesine değil, kendi özlemine bağlıyor. “Türkiye partisi” olma iddiaları, bir milliyetçi perspektifin kaçınılmaz manevraları, uzlaşmaları, bel bağlamalarıyla, sokağın hesapsız talebi karşısında berhava oluyor. “Adım at” talebi, “gitmeden şu işi bitir diye okunabiliyor.

Sokak, darbe karşıtlığını, askeri vesayetten uzaklaşılmasını demokrasiyle özdeşleştirmiyor artık tecrübeleri nedeniyle. Asker darbeci yargılaması olmayıp “sivil” hukuk darbesi olduğunu anlıyor. Referandumun “yetmez ama evet”çilerinin AKP diktasını güçlendirmekten öte bir işlev taşımadığını görüyor. Ergenekon ile KCK arasına duvar örmüyor, tümünü deşifre ediyor.

TSK İç Hizmet Kanunu’nun 15. Maddesi’ndeki değişime, artık o liberaller el çırptıramayacak, demokrasi geliyor palavrası sıkamayacak. Sokak, TSK’nın “dış hizmet”e amade hale getirilişinin anlamını da sorgulayacak bilinçte şimdi. Polis-MİT devletinin ne olduğunu da.

Alevilerin cem evlerine özgürlük teranesini de yutmuyor sokak, bunun, tekke ve zaviyelerin, medreselerin, hilafetin önünün açılması ve dinci yapılanmanın boyut atlaması, Cumhuriyet’ten önemli bir rövanş alınması için uzatılmış havuç dilimi olduğunu kavrıyor.

İktidarın Üçüncü Köprü’nün yapılmaması gerektiği tartışmalarını köprüye konulan adla bir Alevi tepkisine dönüştürüp, toplumun geniş kesimlerince ilgi odağını buraya kaydırıp, adını değiştirdik kararıyla herkese sevinçle ve zafer elde etmişlik duygusuyla onaylatacağı hesabı da sokakta tutmuyor.

Sokak, yaşam tarzında İslamcı motifleri ağır basan, sosyal ve ekonomik inşada dizginsiz liberal ikinci cumhuriyeti kabullenmiyor, ama, bir önderin askeri olmakla tanımlanmış bir birinci cumhuriyetin kalıbına da sığmıyor.

Sokak, Cumhuriyet’in bütün devrimci dönem atılımlarının değerlerine sahip çıkıyor, gericilik eliyle yıkılmasına izin vermiyor, mevzide direniyor, ama o bayrağındaki altı okun bütün ilkelerini kırıp atmış CHP, bu söylemlerle mirasyedilik oyununu oynayamıyor, kof bir düzen partisi olduğunu birkaç ilerici milletvekilinin eyleme desteğiyle örtemiyor.

Sokak, Türk bayrağını ırkçıların, şovenlerin, milliyetçilerin her düzeyinde temsil edildiği bir bayrak olmaktan çıkartıyor, eylemiyle, sloganlarıyla, onlarca kullanımına izin vermiyor, bağımsızlığın, gericiliğe karşı aydınlanmanın, yıkılmak istenen ortak değerlerin, kamunun bayrağına dönüştürüyor.

Devrimci barutun tükendiği döneme ait Kemalizmin değil, eskiyi yıkan ve yeniyi kuran Kemalizmin ve bayrağın ortalıkta salındığını göremedikleri için, buradan “çok ekmek yiyeceklerini” sanan “sol milliyetçi”lerin elini böğründe ve şaşkın bırakıyor sokak.

Özetle, bütün siyasal aktörler, bu eylemliliğin içinde ya da dışında, kendi hedefleri ve sınırları açısından bakarak yer alıyorlar ve sokak tarafından sınanıyorlar.

Devrimin göz kırpışı, işte bu olgulardan görülüyor. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, kartların yeniden karıldığı, önkabullerin apıştığı ifadesi, bunu anlatıyor.

Ama, dedik ya, bu göz kırpma. Devrim, bu çoğunluğun, eylemlere damga vuran bu kendiliğinden bilincin forumları, şiddete karşı yürümeleri, protestoları, istifa talepleriyle sınırlanamayan bir halk hareketiyle geçer bu aşamayı. Buna daha var...

Düzen partilerinden kopuş ve küçük gruplara karşı kibirden, anın heyecanından kaynaklanan bir kendine güven dışavurumu, hiç kimse karışmadı biz yaptık yanılsaması, direnme ve mücadele tarihini bir ay öncesinden başlatma girişimleri, elbet hafife alınamayacak bir coşkunun ifadesidir, hoşa gidicidir. Ama, parkların ya da Gezi’nin adıyla, “çapulcuların” birleşmesiyle yeni bir parti kurma fikrinin çokça dillendirilir olması, alttan alta örgütsüzlüğün ve siyasal hamlığın, kendisini örgütlenme ve bilinç olarak ifade ettiği bir hevestir.Bir göz kırpma aşamasında kalıştır.

İşte bu yüzdendir, örgütlenme çağrıları, adres göstermeler. Bu yükselişten birkaç üyelik pay kapayım küçük hesaplarından, yaygın deyimle flamacılıktan değil. Var olan ve tek geçerli alternatifi, sosyalizmi topluma sunmak için. Bir program, bir iktidar hedefi, bir düzen değişimi. Bunları gerçekleştirilebilir hale getiren siyasal akıl, analiz ve örgütlenme yeteneği, tecrübesi, yani önderlik için TKP sokağı çağırmaktadır... Çünkü devrim böyle olmuyor, o biraz daha zor. Bir ayda epeyce yol almışsa da...