“Türk rüyası” ve yeni CHP

Geçtiğimiz Çarşamba Ertuğrul Özkök köşesinde şu soruyu soruyordu: “Türkiye’nin kalkınma modeli ne olacaktır? Rusya, Güney Kore ve Çin modeli mi? Yoksa Avrupa Birliği modeli mi?” Özkök soruyu sorduktan sonra kendisinden beklenen yanıtı vermek üzere bir karikatür çiziyor: “Bunlardan birincisi diyor ki: ‘Türkiye gibi ülkeler, ancak otoriter bir rejimle kalkınabilir.’ İkinciler ise şunu diyor: ‘Aslolan, gerçek anlamda ileri demokrasi ile kalkınmaktır.’”

Epey zamandır AKP’yle yıldızı barışmayan Özkök’ün sorusunun ve verdiği yanıtın, Türkiye’yi AB rotasından uzaklaştırdığı söylenen Erdoğan’ı rahatsız ettiği söylenebilir mi? Hiç sanmıyorum…

Kaldı ki Özkök yazısının sonunda “yeni Türkiye”ye ve “ileri demokrasiye” iman etmek hususunda samimiyet testinden geçmekte hiç zorlanmadığını kanıtlamaktadır: “Geçmişte Adnan Menderes’e, Süleyman Demirel’e, Turgut Özal’a destek veren sahiller, samimi ve ikna edici bir demokratikleşme projesine gönülden destek vermeye hazırdır. Ben bütün kalbimle buna inanıyorum. İyi eğitim almış, hoşgörülü sahil insanlarının meselesi türban falan değildir. Onların meselesi ‘tek adam’, ‘tek seçici’, ‘tek muktedir’ rejimidir. Varoşları, Anadolu şehirlerini okuyabilen Tayyip Erdoğan, sahilleri de okuyabilir. Tekrar ediyorum, gerçek ileri demokrasinin son rötuşları, sahillerden gelecektir. Ama önce tarihi karar: Tek adam rejimi mi? Yoksa kurumsal çoğulcu demokrasi mi?”

Demek ki “tek adam rejimi”, otoriterleşme vs söyleminin bir de bu çeşit bir kullanım alanı var. Bu yazı Erdoğan’ı rahatsız etmek ya da ona bir tavsiyede bulunmak için değil –Özkök’ün de böyle bir iddiası zaten yok– sahillerdeki CHP seçmenine yazılmıştır. Mesajı ise şudur: “AKP’nin yarattığı yeni Türkiye’yi bağrınıza basın”.

Bu mesaj CHP’deki son operasyondan sonra giderek daha sık dile getirilmeye başlandı. Denilebilir ki, Doğan medyasından bazı isimlerin de katılımıyla, Erdoğan ve partisinin belirgin otoriter yönelimlerinden duyulan kaygıyı “yeni CHP”ye doğru yönlendirmek üzere bir küçük cerrahi operasyon gerçekleştirilmekte… Newsweek dergisi geçtiğimiz hafta yayımlanan sayısında bu mesajı sloganlaştırmış: Türk rüyası...

Nedir o?

Derginin editörü Selçuk Tepeli aynı başlığı taşıyan yazısında bunu açıyor. Tepeli’nin ne söylediğine geçmeden, derginin kapak konusunun birkaç hafta önce Kadir Topbaş tarafından açıklanan İstanbul’daki kentsel dönüşüm projesiyle ilgili olduğunu belirtelim. “Türk rüyası” başlığı da bu bağlamda kullanılmış.

Depreme karşı tedbir olarak tasarlandığı ileri sürülen projenin esası kat sahiplerinin binalarının yeniden yapılması için anlaşması ve karşılığında daha fazla kat izni almalarına dayanıyor. Özkök’ün “Türkiye’nin kalkınma modeli ne olacak?” sorusuyla Newsweek’in “Türk rüyası” arasındaki paralellik dikkatten kaçmamalı. Zira bahsedilen projenin basit bir yerel mesele olmadığı gerek Tepeli’nin, gerekse konuyla ilgili dosyayı hazırlayan Ayçin Noyan ve Mustafa Alkan’ın yazılarında belirtilmekte. “Türk rüyası” olarak adlandırılan bu projenin önemi bir siyasal iktisat paradigması barındırmasında.

Önerilen paradigmada ise yeni bir şey yok: Dev inşaat projeleri vasıtasıyla açılan yeni rant olanaklarının sürüklediği inşaat sektörünün büyümenin motoru olduğu, bu devasa projelerin yurtdışından kaynak girişiyle finanse edildiği bir modelden söz ediliyor. Noyan ve Alkan’ın yazılarında “herkesin hemfikir” olduğunu belirttikleri iki noktadan ikincisi özellikle dikkat çekici: “İstanbul’da mevcut binaların en az yarısını(n) depreme dayanıklı hale getirilip kentin yaşam kalitesini artırmak şart. Dahası bu artık dünya için de bir gereklilik ve bunu küresel ekonomi finanse edebilir.”

Yani 2007 kriziyle birlikte iflas eden ve Özkök’ün “Avrupa Birliği modeli” diye tasvir ettiği neoliberal paradigmanın otuz yıllık ezberi “Türk rüyası”nın dayandığı ekonomik şablonu ifade ediyor. Siyasal kısmı ise geniş kitlelerin, şu zor zamanlarda her tür rantiyecinin yüzünü güldürecek bu paradigmanın “yeni” ve “değişimci” olduğuna ikna edilmesi. Bunun için “deprem riskini fırsata çevirmek” yerine “depreme karşı tedbir almak” deniliyor bunun için yağma ve zorbalık yerine uzlaşma ve dayanışma sözcükleri telaffuz ediliyor.

Ve evet, Özkök’ün hatırlattığı gibi Demirel’den Özal’a, sağın öne çıkan liderlerinin hepsi bu yolun yolcularıydı. Borçla finanse edilen, servetin hızlı bir şekilde el değiştirmesini sağlayan köprü, otoyol, site ve alışveriş merkezi inşaatları ülkede çok büyük bir değişim olduğu ilüzyonu yaratmak için biçilmiş kaftan olduğu keşfedileli çok uzun zaman oldu. Ve doğru, bu paradigmayı Türkiye’ye ilk getiren Menderes’ti, değil mi?

Özetle “Türk rüyası” bildiğimiz Özalcılıktır. Hiç değilse otuz yıldır içinde yaşıyoruz o “rüya”nın…

Ama “rüya”yı bir de Tepeli’nin anlatımıyla dinleyelim: “… dosyada detaylarına girdiğimiz proje, uzlaşma, dayanışma ve kendi ellerimizle yeniden inşa ettiğimiz hayata sahip çıkıp siyasette daha çok söz sahibi olmamızı sağlayacak bir ileri demokrasi anlamına da geliyor. O halde Babil Kulesi’ni tamamlamak için daha ne bekliyoruz?”

Aynı yazının sonunda dergide yer alan “yeni CHP” yazısının önemine işaret edilmesi ve CHP’de yaşanan değişimlerin, “Öyle yumuşak geçişler de değil, tabiri caizse epey kanlı değişimler bunlar” şeklinde özetlenmesini tesadüf sayamayız. Anlatılmak istenen “ileri demokrasi” için -ya da “Türk rüyası” için diyebiliriz- uzlaşmaya kararlı bir CHP’nin de İstanbul’un dönüşümü misali yaratılmakta olduğudur. Atıfta bulunulan yazılarda “ustura Kemal”in ve ılımlı Kemalizmin hırçın savunucusu Gürsel Tekin’in çıktıkları yolculuğa methiye düzülmesi de herhalde bunun da kentsel dönüşüm misali bir inşaat faaliyeti olarak görülmesiyle ilişkilidir. Newsweek dergisinin müteahhidin her çeşidini sevdiğini anlıyoruz.

Peki, meselemiz “yeni CHP”ye karşı eskisini savunmak mı? Bu “yeni Türkiye”ye karşı artık bitmiş olan eskisini savunmak kabilinden bir gaflettir. Ve Tepeli’nin haklı olarak hatırlattığı bir nokta var: CHP’nin tarihi zaten bir değişimler tarihidir.

Ancak Özkök misali AKP’yle yıldızı barışmıyor gibi görünen, ama sermaye sınıfının çıkarlarıyla her daim barışık zevatın “yeni Türkiye’ye yeni CHP yakışır” propagandasıyla hesaplaşılması gerektiği açık. Bu hesaplaşmayı yapması gerekenler ise en başta sadece AKP’nin başını çektiği Amerikan dönüşümüne de karşı olanlardır. Solun görevi “yeni Türkiye”yi kabullenmeyenlerin önüne başka bir alternatifi koymak, sosyalizmden başkasının depremde hayat kurtaramayacağını anlatmaktır.