AB ilerleme raporu açıklandı: AKP-AB ilişkisinde ikiyüzlülüğe devam

AB Komisyonu, 2019 Türkiye İlerleme Raporu’nu açıkladı. Son yıllardakine benzer şekilde rapor Türkiye’nin AB yolunda “ilerleyemediğini” söylüyor.

Raporda, ekonomideki sorunlar piyasa ekonomisi açısından endişe verici bulunuyor, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında alınan ve sonrasında da devam eden tedbirler sakıncalı görülüyor, Doğu Akdeniz’de yapılan sondaj çalışmalarının iyi komşuluk ilişkilerini zedelediği söyleniyor, milletvekili ve gazeteci tutuklamaları ile İstanbul seçimleri başta olmak üzere 31 Mart seçim sonuçlarına yönelik YSK kararları eleştiriliyor.

“İlerleyememe” konularından bazıları böyle... Genel olarak ise müzakereye açılan 16 başlıktan 10 tanesinde bir önceki yıla oranla ilerleme kaydedilememiş, temel hak ve özgürlükler, adalet, içişleri ve ekonomi alanlarında müktesebattan uzaklaşılmış, enerji ve ulaşım alanlarında ise müktesebata uyum artmış.

Fasıla görüşmeleri yıllar önce kapanmış bir müzakere sürecinde bu ilerleme-gerileme durumunu kimin ne kadar önemsediği ayrı bir tartışma konusu. Bu bile tüm aktörlerin başından itibaren birbirleriyle ikiyüzlü bir ilişki sürdürdüğünün kanıtı.

Piyasa ekonomisi tehlikede ama patronları korumak için alınan tedbirler, çıkarılan paketler sevindirici. Temel hak ve özgürlükler konusundaki gerileme var ama Türkiye’nin güneydoğusundaki güvenlik durumundaki iyileşme umut verici. Kötü komşuluk ilişkileri endişe verici ama göçmen politikaları konusundaki olağanüstü çaba takdir edilesi…

İkiyüzlülük böyle sürüp gidiyor.

Ne AB’nin ne de AKP’nin rapordaki konularla ilgilendiği falan yok. Sürecin kendisi her iki taraf için de iç ve dış politika enstrümanından ibaret.

***

AKP’nin ilk iktidar dönemini ve o dönem şişirilmeye başlayan AB balonunu hatırlayın. İslamcısı, sağcısı, liberal solcusu, sonra solculuktan kurtulan "yetmez ama evet"çisi balona üflemek için nasıl da tek sıra dizilmişti!

“Kırmızı ışıkta geçmemeyi öğrenmiş bir halkın medeniyet düzeyi” goygoyuna bizzat maruz kalmış biri olarak yazıyorum. Bugünün sıkı AKP karşıtları, o dönem AB’cilik yaparak gözümüzün içine baka baka AKP’cilik yaptılar. AB’cilik her cenahta ikiyüzlülüktü.

Avrupa sermayesinin ortak ordusunu, ortak parasını, ortak ticaretini oluşturduğu Avrupa Birliği’nde “Emeğin Avrupası”nı arayan şaşkının ama bir o kadar sosyalizmden kaçkının solcu, “AB emperyalist bir bloktur” deyip Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan komünistin milliyetçi-ulusalcı diye yaftalanmaya çalışıldığı yıllardı. Beceremediler ama AKP’nin çok işine yaradılar.

***

Türkiye’de yaşayan insanların ismini ezbere bildiği iki yabancı politikacıdan biri Derviş’li-IMF’li yılların Türkiye Masası Şefi Cotterelli ise diğeri AKP’li ilk yılların AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu üyesi Gunther Verhougen’dir. Verhougen Türkiye aleyhine sözleri ile anımsanır. Ama 2004 yılında “Avrupa Birliği artık Türkiye’nin kaydettiği muazzam gelişmeyi göz ardı edemez” deyip AB-Türkiye müzakerelerinin başlayacağı “müjdesini” de ilk o vermişti. 2005 yılında başlayan müzakereler 2006 yılında Kıbrıs’la ilgili gelişme gündeme getirilerek askıya alındı. Ama yine görüşmeler sürdü. AB müktesebatına uyum konusunda Ulusal Programlar yayınlandı. Komisyon ile AKP sonraki yıllarda da kimi çalışmalar yaptılar.

Peki sonuç?

Patronların istediği oldu. Türkiye’nin AB üyeliği sürecinin bir sermaye projesi olduğunu onlar kanıtladı.

Taşeron işçiliği yaygınlaştırıldı. Çalışma süreleri esnekleştirildi. Hafta tatili Pazar günü olmaktan çıkarıldı. Standart dışı istihdam tipleri yasalaştı, işi olan işsizler düzenli bir geliri olmayan işçiler yaratıldı. Patronlar aralarında işçi kiralamaya başladı, sonra işçi kiralama ofisleri kuruldu. Devletin elli yıllık iş ve işçi bulma görevi patronlara para kazandıran bir işe dönüştürüldü. Sendikal örgütlenmede, grev ve toplu iş sözleşmesi hakkında 12 Eylül yasakları korundu. Kamu emekçilerine sendika hakkı verildi, grev hakkı yasaklandı. İşsizlerden daha fazla patronların kullandığı bir işsizlik sigortası fonu oluşturuldu. İşçi sağılığı ve güvenliği alanında en kapsamlı yasal değişiklik yapıldı ancak işçi ölümleri katlandı. Kamu malları patronlara satıldı, özel sektör ihya edildi.

Tüm bunlar AB müktesebatına uyum adı altında ve önemli bir bölümü 2008 sonuna kadar yapılanların küçük bir listesinden ibaret.

Müzakereler olumsuz gitse de ve AB, ilerleme raporlarında sert eleştirilere yer verse de özellikle AKP’nin yeniden güçlenmesini sağlayan ve belki de başkanlık sisteminin yolunu açan 2010 Anayasa değişikliği AB tarafından olumlu karşılandı.

Kimse kimseyi kandırmasın. El birliği ile yeni bir rejim inşa ettiler. AB, AKP ve AB’cilerin topu en başta Cumhuriyet’in köküne kibrit suyu döktü.

***

AB ile ilişkiler gerildiğinde, 2007 Lizbon zirvesiydi, “Gerekirse Kopenhag Kriterleri yerine Ankara Kriterleri deriz, yola öyle devam ederiz” diye Erdoğan söylemişti.

Öyle oluyor. Kopenhag kriterleri de desen Ankara kriteri de, hep aynı kapıya çıkıyor. AB’ciliğin ölüsünden de dirisinden de hep patronlar kazanıyor.