Yar ve sav

Uçan bir tekme ile kalabalığı yaracaksın, hedefine ulaşacaksın, sonra da başından savmaya kalkacaksın… Sahibine göre de sahibinin sesi olan tekmeciye göre de etkili bir taktik…
Bu hareketi
(i) TBMM Adalet Komisyonu’nda yapacaksın ki, yarma ve savma hareketin adalet adına yapılmış olacak.
(ii) Halkın temsilcilerinin olduğu ileri sürülen çatı altında hem de seçimle gelen milletvekili tarafından yapacaksın ki, hareketin parlamenter demokrasi adına yapılmış olacak ve seçilmişlerin üstünlüğü kanıtlanacak.
(iii) Tek başına iktidarda oturan partinin başkanı ve başbakan olan zatın, “sen kimsin” diyerek tanımadığı birine karşı yapacaksın ki, liderin ve partin yapılanlardan sorumlu olmayacak.
(iv) Bir yargıca karşı yapacaksın ki, yargının yalnızca sahibe biat etmesi ve hizmeti sağlanacak.
(v) Yargıç ve savcıların örgütü olan YARSAV’ın kurucu başkanına ve Yargıçlar Sendikası’nın başkanına yapacaksın ki, yargı mensuplarının burnu sürtülecek, süklüm püklüm kalacaklar. Örgütlenmeden gına getirecekler ya da yandaş örgütlere geçecekler.
(vi) Zorunluluk olmayan, yalnızca ve yalnızca iktidar gücü içindeki hırs ve paylaşımdan kaynaklanan haksız bir yasa çalışması sırasında yapacaksın ki, darmadağınık ettiğin Cumhuriyet ve yurt insanı korkudan ayağa kalkamayacak.
(vii) Yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama soruşturma ve kovuşturmalarının ardından yapacaksın ki, ayakkabı kutusu doldurma gücün kırılmayacak.
(viii) Tükendiğin yerde ve seçimlere yakın zamanda yapacaksın ki, herkes seni “yıkılmaz” sanacak.
(ix) Yargı emekçisine karşı yapacaksın ki, temsil ettiğin emperyalizm ve koşulsuz önünü açtığın kapitalizm, seni hâlâ “emeği bastıran, ezen” iktidar olarak seçeneksiz sanacak.
(x) Ezilene, sömürülene karşı yapacaksın ki, halk “sol” diye bir kavram etrafında buluşmaktan kaçınacak.
Aynı tekme TÜSİAD, MÜSİAD, TİSK, Hak-İş ve Memur-Sen başkanlarına atılır mıydı? Onlar, siyasi reformlar, yargı reformu, kamu yönetimi reformu, ihale hukuku, özelleştirme, kentsel dönüşüm, vergi, eğitim, sağlık, hukuk ve anayasa konularında görüşlerin oluşturulmasına katkıda bulunuyor TBMM gündeminde bulunan kanun, tasarı ve tekliflerinin izliyor ve yönlendiriyor iç ve dış sermayenin, bu sermayeye hizmet edenlerin yasama sürecine katılımını sağlıyor.
AKP ve sermaye uyum içinde çalışırken, birileri de “bu yargı değişmeli, bağımsızlığını kaybetmiş” sözcüklerine sığınarak bu uyuma daha uygun bir bağımlı yargıya destek verirken, yargı içinden, halkın içinden çıkan gerçekçi seslere izin verilir mi? AKP gitmeden AKP yargısından kurtulmak olanaklı mı? AKP istediği yasa değişikliklerini TBMM’ye önerecek, Komisyon’da engelleme çabaları ve İçtüzük olanakları boşa çıkacak, Genel Kurul’da parmak hesabı nedeniyle sonuç alınamayacak, Cumhurbaşkanı imzalayacak, Anayasa Mahkemesi iptal etmeyecek…
11 yıldır hep aynı sahnede aynı oyunlar oynanmadı mı? 2010 AKP yargısı da kamuoyu etkilenerek, demokratiklik hevesiyle desteklenmedi mi? Dün de bugün de beğenmediği kararlardan sonra yargıya tehditler savuranlar, aynı AKP başkanı ve yöneticileri değil mi? Yargıç ve savcıları soruşturmalarla, atanmalarla baskı altında tutan, avukatları tutsak eden aynı siyaset değil mi? Bu oyunlarla yalnızca egemenler kazanıp, uzlaşmacılar avucunu yalayıp, emekçiler ve halk kaybetmedi mi?
Paul Auster anlatımıyla, “destedeki tüm kartlar sizin kaybedeceğiniz biçimde dizilmişse o eli kazanmak” olanaklı mı? “Tek yol kalıyor” diyor Auster, o “kurallara karşı gelmek”… Tabii, kötü kuralların oluşumunu da engellemek… Yani, her şey aleyhine ise en doğal ve meşru hakkı, “direnme hakkı”nı kullanmak…
Yargı, ona sahip olanlar için bağımsızdır. Direnen ve cephesini sağlam kuran halka karşı, sömürenin tekmesi ancak havada kalır.