Ülkenin cumhuriyetçi ve sosyalist güçleri bugünkü gerici iktidar koalisyonuna 'demokratik hazım' sürecini belletecek iradeye ve kararlılığa sahiptir.

Seçimlerin eğik düzlemine girildi

Eskiden “seçim sath-ı mailine girildi” denirdi. “Sath-ı mail” yani “eğimli düzey” ifadesinin seçilmesinin nedeni, bir anlamda, dağlardan doğan nehirlerin ovalara ve oradan da denize akarak sonuca ulaşması gibi, siyasetin de seçimlerle o an için nihai amacına ulaşması olarak tarif edilmiş olurdu.

Gerçi seçimlerin siyasette ve sınıf mücadelelerinde sadece bir uğrak noktası olduğunu bugün her zamankinden daha fazla biliyor olmalıyız. 14 Mayıs 2023 belki mücadelenin sürekliliği tanımına da en uygun örneklerden biri de olacak; ama 14 Mayıs’ın bir siyasi dönüm noktası olarak ifade ettiği anlam da bugün çok fazla şey yüklenmiş durumda: 21 yıllık despotik bir İslamcı iktidara bir şekilde son vermek anlamına gelecek. Muhalefetin saflarında da AKP dönemi artığı kimi unsurların olması 14 Mayıs’ın bir dönüm noktası olarak anlamını elbette bulandırıyor, ama değiştirmiyor.

Seçimlerin eğik düzleminin bu son aşamasında, iktidar temsilcileri çıldırmış durumda. Olmadık kirli sıfatlar kullanıyorlar, olmadık çarpık değerlendirmeler yapıyorlar, olmadık tehditler savuruyorlar. Bırakalım mazide bıraktıkları “demokrasi” kavramını, bu hezeyanlar siyasetin doğasına bile uygun değil. Jandarma Genel Komutanlığı’nın ve Hüda-Par’ın seçim gecesine ilişkin teyakkuz ilanları da işin tuzu biberi. Bunun nedeni kuşkusuz “kaybetme korkusunun” birilerinin iliklerine işlemiş olması. 

Kaybetmenin, bugünkü Türkiye gerçekliğinde bir siyasi münavebe (almaşma= alternans) durumundan ibaret olmadığı biliniyor. Kaybedilecek olan sadece siyasi iktidar olmanın avantajları değil; 21 yıldır iktidar merkezinden eteklerdekilere dağıtılan her türlü “kıyağın” son bulacak olması dahi değil sadece. 21 yıllık soygunun, yağmanın, usulsüzlüğün, hilenin hurdanın, pandemi-deprem-iş cinayetlerinin vs. hesabının sorulması korkusu (sorulması zor olsa bile) ve şeriatçı istikamette kat edilen ilerlemenin, tarikat-cemaat azgınlığının kesintiye uğrayabileceği kaygısı.

İktidar temsilcilerinin yetkiyi devretmeme gözü karalığı bu kadarla kalsa iyi. Bu iktidarın daha karanlık yüzleri olduğunu geçmiş seçimlerde deneyimledik çünkü. AKP, Meclis çoğunluğunu yitirdiği Haziran 2015 seçim sonuçları yok sayarak ve ülkenin kana boğulmasına yol açarak ülkeyi götürdüğü Kasım 2015 seçimlerini adeta lehine parsellemişti. 2017 referandumunun sonuçlarını da gene YSK desteğiyle (mühürsüz oyların kabulüyle) lehine çarpıtmıştı. Ama bugün bunları tekrarlaması o kadar kolay değil. Nitekim bu siyasi ahlak yoksunu girişimlerinden sonuncusunda, 2019 yerel seçimlerinde amacına ulaşamadı; bu unutulmamalı. 2015’te seçimlerinin altı ay sonra tekrarlanmasına benzer hamleyi 2019 yerel seçimlerinden iki-buçuk ay sonra İstanbul’u geri almak için gene YSK desteğiyle (seçimler tarihinin yüzkarası olacak bir bahaneyle) İBB Başkanlığının yeniden oylanmasını tezgahlamıştı ama yenilgisinin katmerlenmesinden başka sonuca ulaşamamıştı. Dolayısıyla eli o kadar rahat değil artık.

Olmadığı için de şimdi Erdoğan’ın ağzından, bir son çaresizlik çırpınışı olarak, “Benim milletim Kandil’den aldığı destekle cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez” sözleri dökülmekte, ülkeyi ateşe atmayı dahi göze alabilecekleri gözlere sokulmak istenmekte. Açıkça, seçim sonuçlarını kabul etmemenin veya seçimleri çalmanın provası yapılıyor, iç savaşa, SADAT’lara davetiye çıkarılıyor. Bunun ağır siyasi sorumluluğu vardır. Bunu göze alabilmeleri kolay değildir. Kendi kitlesini seferber edebilmek için başvurduğu tüm kışkırtmalara rağmen (Kabataş, Dolmabahçe yalanları) başarılı olamayışı da bizzat Gezi direnişi sırasında görülmüştür. Sonuçta, İstanbul’da olduğu gibi tası tarağı toplayıp gideceklerdir. 

1 Mayıs 2023

Dün 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde ülkenin tüm meydanlarından kitlelerin iktidara ana mesajı da buydu zaten: “Sen siyasi ömrünü tükettin, son kullanma tarihini doldurdun, artık milletin sırtından düş”! Böylece milyonlar, bu ülkenin emekçileri, 1 Mayıs ve 14 Mayıs tarihlerini buluşturarak, sermayenin bu en karanlık iktidarına “artık yeter” dediler. Ekonomik politikaların artık sermayenin değil emekçilerin çıkarları üzerinden oluşturulmasını talep ettiler. Emek mücadelesinin ve özgürleşmenin olmazsa olmazı olan laiklik mücadelesine vurgu yaptılar. Emeğin özgürce örgütlenmesinin önünün açılmasını talep ederken aynı zamanda iktidar yanlısı sendikacı sultasına da karşı çıkmış oldular. Bağımsızlıkçı çizginin ABD ve NATO yandaşlığıyla bağdaşmayacağını haykırdılar. Emekçileri birleştirecek olanın kimlikçi değil sınıf temelli siyasetler olacağını dile getirdiler. 

Türkiye bu eğik düzlemden çıkacaktır. Ortaçağın karanlığına teslim olmayacaktır. Ülkenin cumhuriyetçi ve sosyalist güçleri bugünkü gerici iktidar koalisyonuna “demokratik hazım” sürecini belletecek iradeye ve kararlılığa sahiptir. Emek ve sosyalizm mücadelesinin ayrılmaz bütünlüğü de bu mücadelede anlam kazanmaktadır.