'Emekçiler sömürüyle, emperyalizmle, gericilikle savaşımları sürerken sömürünün “akılcı olmayan”ı ile “akılcı olan”ı arasında savrulmak, düzen partileri arasında seçim yapmak zorunda değil.'

Seçeneğin kapitalizm olduğu yerde…

2023’ün Erdoğan’ın söylemiyle “yeni bir başlangıç” olarak tanımlanması, AKP’nin gerici ve piyasacı uzun döneminde yaptıklarının ilerlemeci, aydınlanmacı, laik cumhuriyetin tabutuna son çiviyi işaret ediyor.

Ne son çiviler çakıldı yıllarca ama bu sömürücü düzen üzerine AKP’nin 20 yılda yaptıkları ve kararlılığı düşünüldüğünde “yeni bir başlangıç” vurgusunun hiç de hafife alınmaması gerektiği tartışmasız.

Laik cumhuriyeti yıkıp adı cumhuriyet olan yeni rejimden, yeni anayasadan, SADAT gibi organizasyonlardan, beşli çeteden, tarikat ve cemaatlerle donatılmış devlet ve toplumsal yaşamdan, tek adam rejiminden, “Türk-İslam” sentezinden, ümmetçilikten, İslam dünyasıyla bütünleşmekten, NATO planlarından daha ötede, daha bütünsel ve stratejik, kapitalizm ve emperyalizmin 21. yüzyıl planlamasıyla daha uyumlu bir durum söz konusu.

AKP bu kapitalist emperyalist bütünleşmenin 2023’den sonra da talibi olduğunu her seferinde ortaya koyuyor. Siyaseti de, düzenin seçim denilen yanılsamasını da hem hukukuyla, hem yönetim ve denetimiyle, üstüne de “seçim bile yapılamayabilir” karabasanıyla elinde tutmaya devam ediyor.

Muhalefetin parça parça yaptığı, AKP ve başkanının yaptıklarından kimi seçmelerle iktidardan düşürme üzerine. Kimi seçmelerle demek yanlış değil, bütünsel olarak laikliğin ve aydınlanmanın yok edilmesiyle, kapitalist/emperyalist düzenle, emek sömürüsüyle sorunları yok. Parça parçadan kastımız da çok siyasi partiyle muhalefet ya da belirli konuları öne çıkarıp onlar üzerine yüklenme değil, AKP’yi düzenle birlikte okuyup değerlendirmeme. Diğer deyişle AKP’yi kendi seçtikleri başlıklarla okuyorlar ama AKP’nin ve kendilerinin de içinde bulunduğu düzeni okuyup hedefe koymuyorlar; koymazlar, koyamazlar.

Söz gelimi elektrik faturaları yüksek, pahalılık var diyorlar ama bunların piyasa düzeninin ürünü olduğu üzerine yüklenmiyorlar. Dış politikadaki istikrarsızlıktan söz ediyorlar ama emperyalizmin yasalarını ve NATO’yu tanımayacağız demiyorlar. Beşli çeteden, ihale kayırmalarından, kimi vakıflardan söz ediyorlar ama ulusal ya da çokuluslu şirketlere, onların vazgeçilmezi ve bütünleyicisi vakıflara toz kondurmuyorlar. Asgari ücret yükselmeli diyorlar ama emeğin bütünüyle meta yapılmasından ve sömürülmesinden söz etmiyorlar. Kamu yararı diyorlar ama özelleştirmelerden vazgeçilecek, devletleştirmeler gerçekleştirilecek demiyorlar. Gericiliğe yarım ağız değinseler bile tarikat ve cemaatlerin şemsiyeleri altındaki, eğitim ve sağlık dahil her alana el atan dinsel örgütlenmelerden söz etmiyorlar.

Bu uzayıp gidecek başlıkların özü açık: “Biz AKP’nin yerine geçeceğiz ama seçeneğimiz yine kapitalizm, yine emperyalizm. Elbette önemli politika araçları olarak dinsellik ve milliyetçilik de bizim konumuz” diyorlar.

Hukuksuzluktan ve bağımlı yargıdan söz ediyorlar ama hukukun ve yargının sermayenin emekçiler, kamusal kaynaklar ve doğa üzerindeki en etkin yönetim ve denetim aracı olarak kullanıldığını sorgulamıyorlar.

Hak ve özgürlüklerden, eşitlik ve adaletten sıklıkla söz ediyorlar ama insanın insanı sömürmesi ortadan kaldırılmadan bunların hepsinin birer yanılsamadan ibaret kalacağı gerçeğinden köşe bucak kaçıyorlar.

Siyaseti “seçimi bekleme” durağında tutuyorlar, düzenin sınırlarına tutsak ediyorlar; hep yaptıkları gibi sömürülenlerin ve sınıfsal savaşım içinde olanların genel oy hakkını kendilerinin hakkı gibi görüp “oyları bölmeyin”e sığınıyorlar.

AKP’nin “yeni bir başlangıç” söylemi karşısında, Cumhuriyetin gelişme adımlarını es geçerek, biraz utangaç dille 1921 Anayasası dönemine vurgu yaparak, “ama bizimki eskinin tekrarı değil yeni olacak” diyerek “güçlendirilmiş parlamenter rejim” kılıfına sarılmaları kapitalizmin seçeneksizliği savlarını saklamaktan ve kürsülere çıkarıp konuşturdukları emekçileri kandırmaktan başka anlam taşımıyor:

Din özgürlüğü olacak ama dinin devlete, hukuka, siyasete ve toplumsal yaşam tarzına el atmasına da karışılmayacak…

Kamusal kaynaklar patronlara peşkeş çekilecek ama ihale hukuku adil olacak…

Genel oy sermaye adına çalınacak ama seçim hukuku adil olacak…

Emekçiler sömürülecek ama çalışma hukuku ve arabuluculuk karşısında patron ve işçi eşit olacak…

Hukuk sınıfsal olacak ama yargı adalet dağıtacak…

Devlet sınıfsal olacak ama güçlü parlamenter rejim gelecek…

Geçiniz… Geçiniz…

Kürsülere çıkarıp konuştururken de, “akılcı ekonomi”den söz ederken de emekçileri kandırmak, onların genel oy hakkını sermaye adına gasbetmek, sömürülenlerin sınıfsal mücadelesini köstekleyerek ve unutturarak sömürücü düzeni sürdürmek amacındalar; biz iyi sürdürürüz yarışındalar.

“Ekonomi biliminin gerekleri” dedikleri ekonomi politiği sömürü olan kapitalist ekonomi…

“Anayasa ve yasalar değişecek, hukuk devleti gelecek, demokrasi gelecek” dedikleri düzen içi siyasi partilerin sermaye egemenliğinin istikrarı adına nöbet değişimi.

Kapitalizmin seçeneksizlik kılıfına sokulduğu, sınıfsal ahlak ve savaşımın boşluk bıraktığı yerde sömürücüler, milliyetçiler, dinciler, demokrasi yanılsamacıları abdurrahman çelebiliğe bürünüyor, emekçiler üzerinde oy tellallığı yapıyor.

“Türkiye’de siyasetin 20 yıldır iktidarda bulunan AKP’nin ve özel olarak da AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gitmesine odaklandığı bir dönemde bu amaç uğruna siyasi ilkelerin bir kenara bırakılması gerektiği düşüncesinin yaygınlaştığı, her türden ittifakın ve işbirliğinin mübah görüldüğü bir dönemde ilkeli bir siyasi duruş sergilemenin neden önemli olduğunu devrimci hareket açısından tartışmak” gerekiyor. Bu konuda Cansu Oba’nın “Devrimci mücadelede etik” konulu “Gelenek” çalışması okunmalı.

Emekçiler insanın insanı sömürmesiyle, emperyalizmle, gericilikle savaşımları sürerken sömürünün “akılcı olmayan”ı ile “akılcı olan”ı arasında savrulmak, düzen partileri arasında seçim yapmak zorunda değil. Kapitalizmin seçeneksiz olduğu, onunla yaşamanın kaçınılmaz olduğu yalan ve baskısına kanıp katlanmak zorunda değil. Özgürlüklerin çalınmasını, eşitsizlikleri, adaletsizlikleri, sömürüyü normalleştiren bu düzen değişmek zorunda…