Sermaye sınıfının üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetinden gelen sömürü, siyasal iktidardan kaynaklanan gücü tartışma dışıdır. Ortada bir sömürü değil, ilahi bir emir sonucu yaşananlar vardır.
Çok da uzun sayılamayacak bir süredir laiklik ve emek mücadelesi arasındaki ilişki sosyalist solun talepleri arasında ön sıralara yerleşti. Üstelik laiklik -laikliğin savunulması- sorununun emek mücadelesindeki yaşamsal rolü de ortak bir kabul gördü. Sermaye düzenine ve bu bağlamda günümüz siyasal iktidarına karşı verilen savaşım açısından bu düşünsel ortaklık çok değerli. Bununla birlikte sömürü düzeniyle laikliğin bağını, Fatih Yaşlı'nın anlatımıyla "sömürü düzeniyle din istismarı arasındaki bağlantı"yı, bu düzenle mücadele ile din istismarıyla mücadelenin ayrıştırılamazlığını1 geniş kitlelere anlatmanın oldukça sorunlu olduğunu, sorunun kaynağının ise İslamiyetin emeğe bakışından kaynaklandığını düşünüyorum.
Server Tanilli hocanın "İslam Çağımıza Yanıt Verebilir mi?" ve Yıldırım Koç'un "Şeriatçılar, İşçi Hakları ve HAK İŞ" başlıklı kitaplarında konu enine boyuna tartışılmakta.
Tanilli, Nahl Suresi'nde yaptığı "Allah, rızk verirken, kiminizi, kiminizden üstün tutmuştur" alıntısından hareketle, Kuran'a göre sınıfsal çelişkinin Tanrı'nın bir eseri olduğunu savlar2. Koç da konuya ilişkin islamcı "düşünür"lerin yorumlarını aktarır. Onlara göre, zenginlik ve yoksulluk Allah'ın takdiridir, mal ve mülkün gerçek sahibi olan Allah istediğine bol istediğine ise kıt verebilir. Zenginlik Allah'ın lütfudur ve bir nimettir.3 "Zengin olma, servet sahibi olma gerçek manada Allah'ın dilemesine, nasip etmesine" bağlıdır.4 İlahi irade o kişinin yoksul olmasını murat etmişse onu kimse zengin yapamaz. Yine bu düşünürlerin yorumlarına göre herkesin zengin olması durumunda denge ve düzen bozulur. Eğer herkes zengin olacak olursa zor işleri ya da tüm işleri yapacak kimse kalmaz ve yaşam felç olur.
Görüldüğü gibi, yaşamının belirleyiciliğinin, toplumsal yapının, sınıfların oluşumunun, içinde yaşanan toplumsal formasyondan değil ama bir üst iradeden kaynaklandığı kabul edilmekte, bu koşullara karşı yapılması gerekenin itaat etmek, sabretmek ve şükretmek olduğu söylenmektedir.
Günümüzde emeğin sömürüsü ve kâr maksimizasyonuna dayalı sömürü düzeninin din kuralları açısından yorumu ise sürprizlerle dolu değildir. Her ne kadar az sayıda kişi tarafından sermaye eleştirilse de, işçi ve sermayenin kardeş olduğu, işveren ve işçinin karşılıklı rıza ilkesine uyması gerektiği, baskıyla -işçinin direnişinden söz ediyor- akit yapmanın bu ilkeye uymayacağı, zaten İslamcı bir düzende devletin yapacağı düzenlemelerle greve gerek kalmayacağı iddia edilmektedir.
Özetle grev de, iş yavaşlatmak da yasaktır.5 "İşçinin grevle işini atıl bırakmaya hakkı olamaz. Zira bunda, kendisine emanet edilen iş sahibinin mallarına zarar vardır... grev, akit şartlarını değiştirmek için başvurulan gayri meşru bir vasıtadır".6 İşten atılan işçi ya da işinden hoşnut olmayan işçi mahkeme ya da hakeme başvuracaktır. Onların kararını beğenmezse - yani işe iade edilmezse- yapacağı şey boyun eğmek ve "Allah'ın rızkını" başka bir yerde aramaktır.7 Söz konusu yorumlara göre bu rızkı bulur da çünkü Allah'ın rızkı boldur. Grev ya da bir başka isyan biçimi çözüm olamaz! "İş kavgasını tarafların güç ve tehditlerine bırakmak yanlıştır".8 "İşçinin kendi kapasitesine göre elinden geldiği nispette dürüst olarak çalışması görevidir. İnançlı bir Müslüman işçi, emeğini kiralayabileceği bir iş yeri bulmuş olmasını ilahi bir lütuf olarak kabul etmelidir".9
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu raportörü Dr. Abdülvehhab Öztürk işçi ve işverenin anlaşmazlığa düşmeleri durumunda işverenin sözünün dinleneceğini, Hanefilerin görüşünün bu olduğunu iddia etmektedir.10 Bu görüşü doğrulayan daha güncel bir örnek ise 2011'de Düzce Mas-Daf fabrikasında sendikalaştıkları için işten atılan 120 işçinin direnişe geçmesi üzerine Düzce müftülüğünün cuma hutbesinde tüm camilerde okunmak üzere verdiği hutbedir. Hutbede "işi gereğinden fazla yavaşlatmak ve işyerine zarar vermek, kâr ve kârlılığı azaltacak davranışlarda bulunmanın çalışanı ağır dini mesuliyet altına alacağı" iddia edilmektedir.11 AKP iktidarının 2003 yılından bu yana 17 grevi erteleme yoluyla yasaklaması ve 200 bin işçinin mağduriyetine neden olması da konuya ilişkin başka bir somut örnektir.12
Sermaye sınıfının üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetinden gelen sömürü, siyasal iktidardan kaynaklanan gücü tartışma dışıdır. Ortada bir sömürü değil, ilahi bir emir sonucu yaşananlar vardır.
Bu koşullarda işçi işgücünü üretim aracı sahiplerine satacak ve işveren de onun yarattığı tüm değerlere el koyacaktır. Özetle ücretli emek sömürüsü sürecektir; sermayenin artı değeri sahiplenmesine kimsenin itirazı olamaz. Ne var ki, kapitalistlerin zevk ve sefa içinde yaşamaları "sırtına gömlek, karın tokluğu ve ekmek bulamayan işçi ve fakir sınıfın kalbini rencide edecek, kin ve husumet ateşini alevlendirecek" olursa bu iki sınıf arasında sevgi ve saygı yok olabilir. Huzursuzluklar, ayaklanmalar, devrimler birbirini izleyebilir.13 İslamcıları rahatsız eden kapitalizmin haksızlıkları değil onu tehdit edebilecek unsurlardır.
Şeriat düzeninin varlığını sürdürdüğü ülkelerde kapitalizmin işçi mücadeleleri sonucunda kabul ettiği haklardan bazıları olan toplu iş sözleşmesi veya grev hakkının olmaması ve emekçilerin yoksulluğu, önerilen düzen hakkında fazlasıyla bilgi vermektedir. Örneğin İran'da, Humeyni'nin bulduğu, bir nevi Şeyhülislamlık olan "vali-e fakih" kavramı yani halkın tümünü ilgilendiren konularda yetkili, Peygamberin varisi olduğu kabul edilen bir kişinin karar vermesi ve verdiği kararlara herkesin uyma zorunluluğu ne düzeni değiştirmiş ne de yoksulluğa çare olmuştur.14
Dini değerlerle ilgili bu tartışmaların siyasi iktidarlar tarafından sürekli kullanılması, emeğin mücadelesinin elden geldiğince engellenmesi anlaşılır bir şeydir. Burada zor olan, buna karşı mücadele veren kesimlerin, özellikle de sosyalist ve komünistlerin seçecekleri yöntemlerdir; özetle işçi sınıfına bu gerçeklerin nasıl anlatılacağı meselesidir. Herhalde laiklik ve aydınlanma mücadelesinde en çetrefilli olan da budur.
- 1. Fatih Yaşlı, "Konut Krizinden Yurt Sorununa:Dincilik, Piyasacılık, Laiklik", Sol Portal, 22.9.2021
- 2. Server Tanilli, "İslam Çağımıza Yanıt Verebilir mi?", Cem Yayınevi, 5. baskı, s.157, İstanbul
- 3. Yıldırım Koç," Şeriatçılar, İşçi Hakları ve HAK İŞ", s. 25, Öteki Yayınları
- 4. Koç, ", age, s. 27
- 5. Tanilli, "İslam Çağımıza Yanıt Verebilir mi? ", 2006, Alkım Yayınevi, s. 159
- 6. age, s. 159
- 7. Koç, age, s. 62
- 8. age, 160
- 9. Koç, "Şeriatçılar, İşçi Hakları ve HAK İŞ", 1995, Öteki Yayınevi, s. 13
- 10. Koç, age, s. 29-30
- 11. "Müftülük hutbe okuttu,Grev caiz değil", Sol Haber, 19 Mayıs 2011
- 12. Volkan Algan, ""Türkiye'de grev yasakları: rekor AKP hükümetlerinde", Sol Portal, 10.10.2020.
- 13. Koç, age, s. 20
- 14. Koç, age, s. 15