Feyzullah ağabeyin enstitülere bakışı ve onların kuruluş ve kapatılışlarına getirdiği yorumlar alışılagelenden farklıdır.

Bir Yıldız Daha Kaydı... Feyzullah Ertuğrul Ağabey

"Karanlıkla cengimiz var
Savaşalım arkadaşlar
Kafamızda kolumuzda
Eriyecek dağlar taşlar"
(Köy Enstitüleri marşından)

2000'li yılların başıydı. TED Ankara Koleji'nin giriş katındaki muavin odasına bir veli girdi. Devrimci öğretmen örgütlenmesinin önde gelenlerinden, TÖS Başkanlığı yapmış ve en önemlisi sınıfsız, sömürüsüz bir toplum için mücadele vermiş, bedel ödemiş çok değerli bir yoldaştı gelen... Yüzünde o her zamanki vakur gülümsemesi, sıcacık bakışları ile... Sakin ve mütevazi... Çok sevindiğimi anımsıyorum. Torununun okulla ilgili bir sorununu çözmek için uğramıştı. Koşullar ancak bir bardak çay eşliğinde kısa bir sohbete elveriyordu; sonrasında  gitti Feyzullah ağabey. Bir süre sonra farklı bir nedenle bir kez daha görüştük. ODTÜ'de bir ders için hazırlamakta olduğum İLK SEN1 konulu ödevde yardımcı oldu bana. Türk İş'in karşısında Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği'ne bağlı bir Oda'nın lokalinde buluşup görüştük uzun uzun. Kovid saptamasıyla hastaneye yatırıldığını ve yoğun bakıma alındığını öğrendiğimde cep telefonundan ve evinden bir kaç kez aramama rağmen maalesef ulaşamadım. Son bir kez sesini duymayı başaramadım.

Feyzullah Ertuğrul Kızılçullu Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmen. Uzun yıllar öğretmenliğin ardından müfettişlik sınavını kazanıp ilköğretim müfettişi olur. 1949'dan itibaren Köy Enstitüsü çıkışlıların kurdukları derneklerden ilki olan Ege Bölgesi Köy Öğretmenleri Derneği'ne üyelikle birlikte örgütlenme çalışmalarına başlar. İzleyen yıllarda Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TÖDMF)'de Genel Yönetim Kurulu üyeliği, Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kuruculuğu, TÖS Genel Sekreterliği ve Genel aşkanlığı yapar. Başkan seçildikten sadece on gün sonra ilköğretim müfettişliği görevine son verilir ve meslekten ayrılmak zorunda kalır. 1969 TİP Muğla milletvekili adayı olan Ertuğrul, 1981'de  Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB- DER)'in Demokratik Eğitim Kurultayı'na sunduğu bir bildiri nedeniyle komünizm propagandası suçlamasıyla tutuklanır ve kurucularından olduğu TÖB- DER'e açılan davada yargılanır.  1988'de kurulan Eğitimciler Derneği (EĞİT DER) kurucuları arasında yer alır. 1991'de Sosyalist Birlik Partisi, 1994'de Birleşik Sosyalist Parti ve 1996'da da ÖDP kurucuları arasında görürüz Feyzullah ağabeyi.

Sadece öğretmen örgütleri ve sol siyasi partilerle sınırlı değildir siyasi faaliyeti. Aynı zamanda değerli kitaplara da imza atmıştır.2 Bunlardan ikisi, "Köy Enstitüleri Sistemi ve düşündürdükleri" ve "Özgürleşme Yolunda Unutulmayan Bir Uğrak: Hasan  Ali Yücel- Kenan Öner Davası" özellikle önem taşır. Yazar her iki eserinde de ülkemizde  her dönemde anti komünizm, faşizm ve dinsel gericiliğin nasıl el ele gittiğini ve bu durumun iç ve dış sermaye sınıflarının  bir tercihi olduğunu enstitüler örneği üzerinden önümüze serer.

Feyzullah ağabeyin enstitülere bakışı ve onların kuruluş ve kapatılışlarına getirdiği yorumlar alışılagelenden farklıdır. Fark, Köy Enstitüleri olayının bilimsel sosyalist görüş merceği ile incelenmesi yani sınıf açısından ele alınmasında yatar.

Ülke içi ve dışı ekonomik, siyasal ve toplumsal durumun analizi ile başlayan "Köy Enstitüleri ve Düşündürdükleri" adlı kitapta öncelikle 1935'lerde eğitmen yetiştirme çabası anlatılır ve Köy Enstitülerinin kuruluşuna CHP'nin ön ayak olma nedenlerine yanıt aranır. Ertuğrul, bu düzen partisiyle temsil edilen Kemalist rejimin, yığınlar arasında tutunma, rejimi tabana oturtma, pekiştirme isteği ile açıklar olayı. Bunun sağlanması için ülke nüfusunun %85'ini oluşturan köylünün desteği gerekmektedir. İlköğretim , okuma yazma seferberliği, Köy Enstitüleri ve benzeri girişimler hep bu amaca yöneliktir.  Köy Enstitüleri'nde kısa bir sürede çok sayıda köy çocuğunun eğitilmesi, okuma yazma ve temel bilgiler kazanması ve "Kemalist ideoloji aşısı" ndan geçirilmeleri, köylere yayılmaları, halk arasında Kemalizmin militanlığını yapmaları düşünülmektedir.

Rejim açısından yaşamsal gibi görünen bu atılımdan sadece bir kaç yıl sonra geri dönülür. Enstitülerin kapatılmasının ilk adımını onları kuran CHP atar; ardılı Demokrat Parti (DP) ise iktidarı alır almaz bir kaç yasal düzenlemeyle perdeyi kapatır.

Bunun anlamı nedir?

Feyzullah ağabey bir kaç maddede yanıtlıyor soruyu. Ona göre, Köy Enstitüleri'ne gelen çocuklar "kişiliklerini burjuva esintilerine kapatan köyün katı gerçeklerinin içinden" çıkmışlardı. Enstitüler de köy gerçeği içinde doğdular ve bu gerçekliği yeni bir gerçekliğe dönüştürücü nitelik kazandıran etkinlik alanları sağlandı onlara. Daha açık bir anlatımla, enstitülerle ilgili yasa, yönetmelik ve programlarda "Kemalist" ilkelerin belletilmesi ve tutundurulması vardı ama bunu aşan üretim, ortaklaşa çalışma, özgür düşünme, tartışma olanağı veren maddeler de bulunmaktaydı. Bunu sağlayanın Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç olduğunu belirtir yazar. Ertuğrul'a göre "Köy Enstitüleri'nin tohumu, Cumhuriyet yönetiminin (yukarda değindiğimiz-SG) bu gereksinimi sonucu Türkiye'nin ana rahmine atılmıştır. Ancak doğum aşamasından önce ve bu aşamaya gelindiğinde bu embriyonun ebeliğini yapanlar Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç'tur". Özellikle Tonguç klasik eğitim biliminin dışına taşarak eğitimi ekonomik ve toplumsal sorunlarla ilişkilendirmiştir. Böylelikle köy çocuklarının "sınıfsal niteliğiyle çakışan" bu yetişme ve çalışma ortamı, onların sınıfsal durumunu koruyup geliştiren koşulları tamamlayan bir etmen olmuştur. Bu demokratik ortamda, Köy Enstitülü öğrenci "Kemalist iktidarın yasaları ve sınıf gerçeğini yadsıyan ilkelerinin öğretilmesi ne kadar şart koşulmuş olsa da" sınıfsal niteliğini sezinler ve egemen sınıflara karşı bir karşı çıkışa yönelir. Feyzullah ağabey'e göre, özellikle de 1946'dan itibaren "Köy Enstitülüler, Enstitü çıkışlı öğretmenlerin şahsında, bir düzen savaşı vermişlerdir. Bu savaşım, bir yanda bürokratik burjuva egemenliğine, öte yanda ağa-komprador-emperyalizm ittifakının egemenliğine dayalı, anti komünizm destekli bir düzene karşı verilen demokratik halk yönetiminin savaşıdır". CHP'nin Köy Enstitüleri'ni Kemalizm'in çemberine sığdıramadığını, bunu başaramadığında polisiye tedbirlerle yozlaştırmaya giriştiğini ve sonunda kapattığını savlar.

Bir başka soru ise Köy Enstitüleri'nin sosyalist yapılar olup olmadığıdır.

Ertuğrul bir sınıf iktidarı kurma hedefleri bulunmayan bu kurumların sosyalist olmalarının söz konusu olmadığını ama "Türkiye'de sosyalizmin toprağını hazırlama yolunda" olduklarını iddia eder. Köy Enstitülerini Köy Enstitüsü yapanın, onları açan Kemalistlerle uzlaşmaz duruma sokanın da bu gerçek olduğu kanısındadır. "Türkiye emekçilerinin tarihsel doğrultusunda olmasalardı, köy çocuklarını sınıfsal esinlemelere itelememiş bulunsalardı, Kemalist yöneticilerimiz Köy Enstitüleri'ne karşı neden kaşlarını çatsınlar ve giderek onların kapatılmasını oldu bittiye getirsinlerdi?" diye sorar. Feyzullah ağabeyi dolaylı olarak doğrulayan Tonguç'a göre enstitülerde sistemli olarak herhangi bir toplum bilimsel öğreti verilmemektedir ama özgür düşünme, okuma ve tartışma ortamı yoksul ailelerden gelen bu öğrencilerin kafalarında, doğal olarak, "toplumsal bozukluklar ve dengesizlikler"le ilgili bazı soru işaretleri doğurmuştur. Hoşgörüsüz yöneticiler bu soruları anlamsız bir biçimde devletin güvenliği ile ilgili olaylar haline getirip büyütmüşlerdir. Enstitülüler sadece öğrencilik yıllarında değil iş başına geçtiklerinde de egemen sınıflarla ters düşmüşlerdir.  Bu durumun yanı sıra,  söz konusu dönemde faşizme dönük ağır bir hava olduğunu ve düşünsel ve eylemsel düzeyde sosyalist mücadelenin olanaksız olduğunu iddia eder Ertuğrul.

Feyzullah ağabey  Enstitülerin kapatılmasında etken olan unsurun feodal ağalar değil kapitalist sınıf olduğu iddiasındadır. Ona göre, "Enstitüler zaten egemen olmayan ve hızla gerileyen, kalıntı niteliğine dönüşen feodalizm için değil, asıl kapitalizm için uyumsuz bir harekettir". Enstitülerin kapatılması için çok çaba gösteren CHP milletvekili Emin Sazak'ın feodal bir ağa değil ama bir toprak burjuvası, kereste fabrikatörü ve demiryolu müteahhidi olmasını da bir kanıt olarak gösterir bu düşüncesine. Bu iddianın, o dönemlerde sosyalist sol arasında önemli bir tartışma başlığı olan "Türkiye'deki başat üretim ilişkisinin niteliği" bağlamında ele alındığını görmekteyiz. Ne var ki, bu konu  yazımızın sınırlarını aşmakta olduğundan sadece değinip geçeceğiz.

Devrimcinin görevine de değinir Feyzullah Ertuğrul.  Yaşam koşulları Köy Enstitülü öğretmenleri yoksul köylülerin ve Türkiye işçi sınıfının yanına itmektedir. Dolayısıyla yapılması gereken, bu kurumların sosyalizme açık niteliğini  gün yüzüne çıkarmak ve Köy Enstitüleri'nden yana olmanın sosyalizmden yana olmak olduğunu ortaya koymaktır. "Onları (Köy Enstitülerini-SG) sınıf çıkarları için açan, yine sınıf çıkarları için kapatan burjuvalarla Köy Enstitülü öğretmenleri... ve aydınları el ele olmaya çağırmak" yanlıştır.

İkinci eserin konusu, Hasan Ali Yücel'i komünistleri kollayıp korumakla suçlayan ve hakaret eden Demokrat Parti İstanbul il başkanı Kenan Öner isimli bir ırkçı, gerici, anti komünist hakkında Yücel'in 1947 yılında açtığı hakaret davasıdır.  Kitapta ülkenin toplumsal, siyasal koşulları, Soğuk Savaş'ın başlamasıyla birlikte Türk egemen sınıflarının emperyalizmle uzlaşmalarının sonuçları  anlatılır. CHP'nin kendi bakanını savunmak yerine onu kurtların önüne atması da bu bağlamda ayrıntılı olarak incelenir.  

 Yukarıda da belirttiğimiz üzere davanın başladığı günler aynı zamanda dünyada Soğuk Savaş'ın yaşanmaya başladığı yıllardır. Türkiye egemen sınıfları emperyalist bloğa eklemlenmek üzere Truman Doktrini'ni benimserler ve Marshall yardımına dahil edilmeyi talep ederler. Ekonomi kapitalist dünyaya bağımlı hale getirilir ve dış yardım arayışı başlar. Çok partili döneme geçilir. Bu çerçevede bir çok örgüte de üye olur  ve bir çok sözleşmeye imza atar Türkiye. Mart 1947'de IMF üyeliği, Temmuz 1947'deTruman Doktrini'nin askeri boyutu olan  Türk-Amerikan anlaşması, Temmuz 1948'de Avrupa İktisadi İşbirliği Örgütü üyeliği bunlardan bazılarıdır. NATO'ya giriş talebi de ilk olarak CHP iktidarının son yıllarında yapılır.  Özetle Kurtuluş Savaşı döneminde ve sonrasında pekişmiş SSCB ile dayanışma ve dostluk bir kenara itilmiş ve yöneticiler açıkça sınıfsal özlerine uygun davranmaya başlamışlardır.  Ertuğrul davanın açıldığı dönemi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında faşizmin yenilgisinde başat rol oynayan SSCB'nin "dünya çapındaki saygınlığını örselemek üzere başta ABD tüm kapitalist dünyanın başlattığı anti komünizm dönemi"nin Türkiye'de bir yansıması olarak görür. Irkçı-Turancıların, dahası CHP iktidarının Köy Enstitüleri'ni de kapsayan antikomünizmi ile ABD'nin dünya çapında başlattığı anti komünizm örtüşmüş ve güçlenmiştir ülkemizde.  4 Aralık 1945'de Tan matbaasının CHP gençlik kolları yönetimindeki kişilerce basılması, 1946'da sol, sosyalist parti, dernek ve dergilerin kapatılması, Şubat 1947'de çıkarılan ve işçileri "milli telakkilere aykırı ideolojik zihniyetlerden kurtarmayı" amaçlayan İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri hakkında Kanun da "proletarya korkusu"nun ve anti komünizmin birlikte alevlenmesiyle ilgilidir Ertuğrul'a göre. CHP ve DP arasında ciddi bir ayrım olmadığını, sadece sermayenin farklı kesimlerini temsil ettiklerine parmak basar yazar. Bu bağlamda 1940-50 yıllarının ideolojik, kültürel ve siyasal koşulları da mercek altına alınır.

Davaya bu çerçevede bakıldığında, ülkede anti komünizmin inşasında, Hasan Ali Yücel figürünün tepe tepe kullanıldığı, anti komünizmin kurucu bir işlev gördüğü, pek de yabana atılacak bir iddia olmasa gerek.3

Hasan Ali Yücel, Kenan Öner tarafından komünistleri beslemek, korumak ve kollamakla, Köy Enstitüleri'ni kurmakla suçlanır. Bu sözde profesör ve arkadaşları, Yücel'e  Irkçılık-Turancılık davasını başlatmak,4 sanıklara işkence yaptırmak, Irkçılık-Turancılık kitabını yayınlatmak, Türk musikisini baltalamak ve bu konuda İnönü'yü kışkırtmak gibi bir sürü aslı astarı olmayan iftira atarlar.  Milli Eğitimde komünistleri korumuş,5 elinde olanak varken  fakülteleri komünistlerden temizlememiş, Nazım Hikmet başta olmak üzere cezaevindeki ve dışarıdaki komünistlere çeviriler vererek aç kalmamalarını sağlamıştır.  Ve elbette komünist üretme yuvaları olan Köy Enstitüleri'nin kurucusu ve destekçisidir! Sonuçta,  siyasal ortamdaki büyük değişimi Yücel'den daha iyi değerlendiren ve dava açmamasını öneren Tonguç'u dinlemeyen Yücel, Öner hakkında hakaret davası açar. Ne gariptir ki, mahkeme Yücel'in ve onun şahsında solun suçlanıp yargılandığı bir ortama dönüşür! Davacı davalı, hakaret eden taraf da hesap soran taraf haline gelir. Aralarında Alparslan Türkeş'in de bulunduğu ırkçı-Turancı bir kısım tanığın çoğunlukla dayanaksız ve doğru olmayan ifadeleri mahkemece kabul edilir. Yücel kendini savunmak durumunda kalır. CHP susmaktadır. Bakan yapayalnızdır. 1949'da Yargıtay daireler Genel Kurulu'nda Yücel lehine sonuçlanan davada, Yargıtay kararına mahkeme zorunlu olarak uyar.

Ülkemizde özellikle SSCB'nin dağılmasına dek esen anti komünizm rüzgarlarının binlerce devrimcinin yaşamını nasıl etkilediğini, mahkeme-cezaevi ikilisinin bu yaşamlardan bir parçası haline geldiğini, bu "baskı hukuku"nun uygulanmasının yanı sıra insanların açlıkla terbiye edilmeye çalışıldıklarını biliyoruz. Baştan aşağı siyasal bir dava olan Hasan Ali Yücel-Kenan Öner davası ülkede anti komünist uygulamanın farklı bir pratiğini betimlemesi açısından ilginçtir.  Bir siyasal iktidarın iç ve dış emperyalist çevrelere yaranma ve iktidarını sağlamlaştırma uğruna kendi bakanını kurban vermekten çekinmediğini  göstermesi açısından ilginçtir. Dava ve Yücel'in harcanması, Köy Enstitüleri'ne de geri dönülmez bir biçimde son verileceğinin işaret fişeği olmuştur.

 Feyzullah ağabey'i kaybettik ama bir çok Köy Enstitülü değerimiz gibi onun eserleri de gelecek kuşakları aydınlatmaya devam edecek. Ben kendi payıma  "Rüzgar Salıncağı"nı torunuma hediye etmekle başlamayı düşünüyorum.

  • 1. 1961 Anayasası ile gelen göreli özgürlük ortamında kurulan sendikalar arasında yer alan İlkokul Öğretmenleri Sendikası (İLK SEN) 1969'da Büyük Öğretmen Boykotu'nu TÖS ile ortaklaşa yürütmüştür.
  • 2. Feyzullah Ertuğrul'un kitaplarının tam listesi şöyledir: Öğretimde Planlama ve Uygulama, Çözümlü Öğretim Soruları, Köy Çocuklarından Anılar, Rüzgar Salıncağı, Özgürleşme Yolunda Unutulmayan Bir Uğrak: Hasan Ali Yücel-Kenan Öner Davası, Köy Enstitüleri Sistemi ve Düşündürdükleri, Eğit Der ile Sendikaya Geçiş Sürecinden Bugüne Sendikal Eğitim ve Savaşım Yazıları 1-2, TÖS ve EĞİT DER/ TÖS Tarihinden Esintiler.
  • 3. Tanıl Bora, "Hasan Ali Yücel", İletişim, s. 637, Ankara. (elektronik kaynak)
  • 4. 1944'de CHP iktidarı aralarında Alparslan Türkeş, Zeki Velidi Togan, Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Fethi Tevetoğlu, Orhan Şaik Gökyay'ın da bulunduğu 23 kişi hakkında ırkçı ve Turancı faaliyetleri nedeniyle dava açar. Bir yıl süren davada sanıklar çeşitli cezalara çarptırılırlar.
  • 5. Burada DTCF'de Boran, Berkes, Boratav üçlüsüne atıf yapılmaktadır.