Ya yine seyirci olup yenisini bekleyeceğiz ya da bu simsiyah perdeyi yırtıp, barış ve aşk içinde; eşitlik ve özgürlük için, bayram yerine halaylarla koşacağız.

Kandırıldık mı?

O gün akşamüstü yalnızca savaş filmlerinde duyduğumuz seslerle doldu gökyüzü.

Kentin üstünden değil, göz seviyesinden jetler uçuyordu, öyle ki önce balkon saksıları devrildi sonra salon camı boydan boya çatladı.

Şiddeti belirsiz depremde çıkan sesler gibi.

Jetler üst üste uçtukça, savaş çığlığı ve ölüm kokusu havaya karışıyor.

Sokaklarda insanlar, hayvanlar ne olduğunu anlamadan sığınacak bir siper arıyordu.

Televizyonu açtım.

İstanbul’daki jetler Ankara semalarında da uçuyor, TBMM’si ve genelkurmay ablukaya alınmış.

Bombalanan yerler var.

Eskişehir hava üssü hareketli diyor haberler.

Sokaklarda tanklar, askerler, polisler ve ellerinde silahlarla şalvarlı, çember sakallılar tekbirlerle bağırıyor.

Havada bir uçağın çevresinde uçuşan jetlerle RTE Marmaris’ten dönüyor aynı anda havaalanında binlerce araçlık konvoyla karşılanıyor.

Ekranlardan RTE bir program yapımcısının telefonuyla vatandaşlara ‘sokağa çıkın’ çağrısı yapıyor.

Nereden geldiği bilinmeyen ancak, her halleriyle bugüne hazırlandıkları belli yüzlerce insan meydanlara, parklara doluşup havaya ateşler ediyorlar. 

Boğaz köprüsü üstünde tanklar trafiği kesmiş.

20 yaşındaki askerlerin, çocuk yaştaki Kuleli öğrencilerinin boğazları kesiliyor. 

Canlı yayınlarda dehşetle akan kanları izliyor insanlık.

Jetler durmuyor.

Bir ara TRT baskınını izliyorum, ellerinde uzun menzilli silahlarla birileri bir bildiri okutuyorlar.

Başka bir kanalda meclisin bombalandığı haberini izliyorum.

Aşağı mahalleden tekbir sesleriyle Taksim’e yürüyen insanlar, sokaklarda mehter marşlarını son ses açıp dolaşan araçlar görüyorum.

İnsanlarımdan “sokağa çıkma, cinayetler işleniyor” diye telefonlar yağıyor.

Taksim ve çevresindeki jet seslerinin yerini, alçak uçuş yapan helikopterler alıyor.

Tarlabaşı bulvarından Unkapanı köprüsüne oradan Aksaray’a kadar trafik tıkandı, kentin tüm noktalarında aynı durum var.

Tekbir sesleri ile silah sesleri çoğalıyor.

Birileri tünellere saklanmış, başka birileri kent dışına kaçmış, bir başkası başkalarının evine sığınmış.

Ortalıkta kan kokusu.

Gece ateş topu gibi çöküyor insanlığın üstüne.

Ankara’dan çatışma görüntüleri var.

Kızılay ve Bakanlıklar da tanklar çoğalıyor.

Şehirlerarası yollar trafiğe kapalı diyor spikerin biri.

Ülke ışıklarını söndürmüş olacakları izliyor.

İlk olup biten gerçekliği yabancı haber kanallarından öğreniyorum.

"Türkiye’de AKP ortağı ile savaşıyor. Darbe hazırlığındaki bir grup cemaat yanlısı askerin kalkışması bastırıldı, insanların boğazları kesildi.” diyor.

Gece bitmiyor.

Ekranlara demeçler düşüyor.

AKP bağırıyor, CHP bağırıyor, MHP bağırıyor.

Elleri silahlılar sokaklardan evlerine dönmüyor, Taksim meydanında işgal var.

Ankara Kızılay meydanında işgal var.

Sabaha doğru sesler diner gibi oluyor.

Sanki uzun metrajlı bir işgal filminin ilk provası gibiydi gördüklerimiz.

Gün doğuyor, şimdi yönetmen filmi çekmeye hazır.

Açıklama üstüne açıklama, görüntü üstüne görüntü.

Adı hazır ‘Fetöcü darbe’ diyor ilk ağız.

Sela sesleri arasından OHAL ilan ediliyor.

Tutuklamalar, ev baskınları, askerlere gözaltılar, meclis konuşmaları.

Hikâyenin gerisini o gün bugündür yaşıyoruz.

KHK ile binlerce insan işsiz, binlerce insan yurdundan kaçtı, binlerce insan tutuklu, binlerce insan acı içinde, kahır içinde.

Peki kaç gerçek sorumlu yargılandı, kaç işbirlikçi tutuklandı, kaçı ne kadar ceza aldı?

Rakamların gerçekçi olmadığı söyleniyor.

Çocuk yaştaki askeri öğrencilere ceza kestiler deniyor.

Hapislerde hamile kadınlar, çocuklar, yaşlılar, hastalar var, suçlular parası olup yırtanlar dışarıda, adalet yok deniyor.

Darbe fırsata çevrildi, ülke ele geçirildi, yargıdan, emniyete, asker ocağına kadar yeni yapılanmalar işbaşındalar, “20 Temmuz’da kendileri darbe yaptılar” deniyor.

OHAL yasalarıyla ülke yönetiliyor, meclis devre dışı deniyor.

Deniyor da deniyor.

Ne dinleyen var, ne duyan ne yanıtlayan ne hesaplaşan.

‘Kandırıldık’ dendi.

‘Kandırıldık’ filminin ilk perdesi yine Sela sesleriyle bitti ve ikinci perde talanla, yalanla, adaletsizlikle, tecavüzlerle doğa yıkımları, din tüccarlığı, çeteler, mafyalar, kara paralar, uyuşturucu baronları, tarikatlar, çökmeler, sanat ve hayat düşmanlığı ile devam ediyor. 

O da bitecek.

Ya yine seyirci olup yenisini bekleyeceğiz ya da bu simsiyah perdeyi yırtıp, barış ve aşk içinde; eşitlik ve özgürlük için, bayram yerine halaylarla koşacağız.