İşte Küba'yı vuran ablukanın, salgının görüntüleri öyle bir tek Havana'dan, Santiago de Cuba'dan falan değil bizim buralardan da çıktı geldi geçtiğimiz hafta. Tuz Gölü'nden... Tam da zamanında...

Havana’dan Tuz Gölü’ne…

Gecenin dibindeyiz! Saat sabaha karşı üç. Ne oldu da uyandım, bilemiyorum. Belki Erythrai’nin, bu güzel antik kentin gündüzden kalma yankıları, belki de keyifli bir akşamdan geriye kalan hayaletler. Bilemiyorum işte.

Ama uyandım... Ter ve yangınlar içinde. Kalbim dakikada çok çarparak...

Tepemde bir klima çalışıyor. Gecenin dibindeyiz ama nem dışarıda muhtemelen hâlâ öğlen 12 gibi... Nefes almak bile mucize kabilinden. Yaz işte, Ege yanıyor.

Yanıyoruz ve tam da aynı tarihte Midilli'den yayılan havaya, vaate, insana hasretiz... Tüm Ege'de ve belki de tüm bölgede.

Ama uyanıyorum ve yeniden uyuyamıyorum işte. Elim telefona gidiyor.

Önce Yiğit'in paylaşımını görüyorum. Uyumamış, gecenin bir vakti vermiş veriştirmiş Miami’deki karşı-devrimci “özgürlük” mafyalarına.

Uyku ve ter sersemiyim, önce anlayamıyorum. Gecenin bir vakti neler oluyor, pek üstünde durmuyorum. Ama sonra, paylaşımlarda aşağılara kaydıkça olan biteni anlıyorum: Su uyur, düşman uyumaz hesabı...

*

Küba ile Türkiye arasında yedi saat fark var. Ve biz uykudayken o açık kapılar, o direngen sokaklar genelde insanlarla dolu olur. Her zaman...

Yine öyle olmuştu ama bu sefer biraz farklı olmuştu. Uzun süredir devam eden yoksunluklar en sonunda insanların içinden taşıp sokağa da yansımıştı.

Eyvallah...

Sosyalizmin stres testi… Protesto, bir toplumun canlı olduğunun, yaşadığının, nefes alıp verdiğinin en açık ve dolaysız görünümlerinden birisidir...

Öyle değil mi!

Ama...

Ama bir protestoya ne zaman ki egemenler de sevinmiş hep kendi kendime bir durup sormuşumdur: Arkadaş, ne oluyor?

Öyle de yaptım! Arkadaş, ne oluyor diye sordum gecenin bir vakti!

Miami'nin saçma sapan vekilleri (demokrat ya da cumhuriyetçi) Havana’da daha yürüyüşler başlamadan "Özgür Küba" diye paylaşımda bulunmuştu. Her yerden sanal bir saldırı vardı. Üzerinde düşünülmüş, çalışılmış, belli…

Yuh, dedim kendi kendime. Her şey bir yana binlerce dolar alan bir düzen temsilcisinin bu kadar açık ve net zamanlama hatası yapması nasıl hoş görülebilirdi ki! Tam bir vasatlık örneğiydiler ama ses çıkarıyorlardı işte! Renkli devrim havası yaratmak konusunda sınıfsal bir deneyimleri vardı ne de olsa!

O havayı şimdi de Küba için kullanmaya kalkışmışlardı.

*

Küba'ya iki kez gittim. İkisinde de “Biz bu işi yaparız” düşüncesiyle döndüm. Öyle basmakalıp boş inanlarla falan değil. Zorlukları ve bizim buraların olanaklarını yeniden görerek.

Biliyorsunuz gitmeyip, okumayıp, öğrenmeyip “o ne ya!” diye atıp tutanlar da çok. Ya da Walter Benjamin gibi gidip de "Biz bu işi yapamayız" diye geri dönenler de var. Ekim Devrimi’nden sonra Moskova’ya giden Benjamin, hayal kırıklığı ile geri döner. Kimilerinde sosyalizm hep hayal kırıklığı. Hep…

Belki nazire, belki değil ama Küba'dan hep kendimden, yolumuzdan emin olarak geri döndüm.

Onca zorluğa rağmen... 21. yüzyıl hallerine rağmen...

Sosyalizmi gözümde büyütmüyorum: İnsanlar, bizim buralarda, sosyalizmde de mangal yapacak mesela. Hacca gitmek isteyenler çıkacak. Ne bileyim, fanatiği olduğu Göztepe için canını verecekler yine çıkacak...

Çıksın da... Yeter ki bir halk, bir toplum, temel olarak "Sermaye nedir? Nasıl işler!" onu bilsin, onu unutmasın! Unutmasınlar!

Gerisini hep beraber hallederiz. Tüm dünya…

Hallederiz...

Küba'dan hep böyle döndüm. Hep böyle düşündüm.

*

Ama işte gecenin bir vakti, ter içinde uyanınca, alarm durumuna geçtim. O saatte deseseydiler ki "Tolga ilk uçakla Havana'ya gidiyorsun!" giderdim. Öyle uyandım...

Kalp çarpıntısı içinde...

*

Bilmem farkında mısınız? Sermaye düzeni bir süredir sinyal üstüne sinyal veriyor! Hemen her yerde.

Söylediğim komik görünebilir... Tam da sermayen düzeni dört bir kıtada istim almışken...

Ama dört bir kıtada her şey çok semptomatik hale gelmiş durumda...  Bizim hayatımızda bile… Kolektif ve bireysel hayatlarımızda.

Alper Birdal'ın kitabını okudunuz mu bilemiyorum: Hegemonya Bunalımı ve Çin. Tez zamanda edinin, okuyun, düşünün ve harekete geçin, derim.

Harekete geçin, çünkü...

21. yüzyılın çelişkileri de 21. yüzyıl gibi... Uçuşkan, anlık ve hızlı.

21. yüzyılın savaşları da 21. yüzyıl gibi: Sanal, gerçeklik hissinden kopuk ve kaypak!

21. yüzyılın halleri de 21. yüzyıl gibi: bir yerde konfor varsa öbür tarafta ise mutlaka ama mutlaka yıkım oluyor.

İşte Küba'yı vuran ablukanın, salgının görüntüleri öyle bir tek Havana'dan, Santiago de Cuba'dan falan değil bizim buralardan da çıktı geldi geçtiğimiz hafta.

Tuz Gölü'nden...

Tam da zamanında...

Tamam, doğanın işleyişi böyle: yaşam ve ölüm iç içe. Belki Tuz Gölü'nde flamingolar hep öldü, hep ölecek ve ara sıra da hep yaşayacak. Doğa, biz beğenmesek de diyalektik. Kitap gibi... Tıkır tıkır: zıtların birliği misali işliyor.

Ama kimse kötü niyetli olduğu olduğu için akılsız tarım yapmıyor şu fani dünyada!

Kimse kafasız, bencil ve düşüncesiz olduğu için flamingo yavrularını ölümüne mahkûm etmiyor!

Kimse anlayışsız olduğu için 184 ülkenin kaldırılsın dediği bir ablukayı kaldırmamazlık yapmıyor!

Dünyayı düşünceler değil, düşünceleri dünya yönetiyor!

Tüm bunlar ve daha fazlası idealizmin güncel ve somut halleri. Kolay, ucuz ve geçici...

Egemen sınıfların düşüncesi hep böyle oldu... Tarih boyunca.

Ve 2021 de hariç değil!

Egemen sınıflar hep azınlıkta kaldılar ve düzenlerini sürdürmek için kolay, ucuz ve geçici açıklamaları ortaya çıkardırlar, desteklediler, yaydılar.

Şimdi ise...

“Küba başarısız olmuş!”

Böyle diyorlar...

Desinler bakalım!

Tarihin çöplüğüne gömeceğiz hepinizi! Tüm düşüncelerinizi, tüm yaşam karşıtlıklarınızı...

Miami’den Tuz Gölü’ne…

Küba’dan Ege’ye…