Sivil, kamu, özel fark etmiyor, bu sermaye düzeninde piyasaya uydurulan, patronlara göre tasarlanan her çalıştırma biçiminin yolu sömürüye çıkıyor.

Geleceği çalınanlar III: Bağımlı yükleniciler ve Proje bazlı çalışanlar

Ülkede ortalık toz duman, havada gündemler uçuşuyor ama ben hala geleceği çalınan genç emekçileri yazmakta kararlıyım. Yazmakla bitmiyor, sorunlar ortadan kalkmıyor evet ama eğer geleceğe dair bir umudumuz bir beklentimiz varsa bilelim ki bu genç insanlarla gerçekleşecek.

Öyleyse buyrun devam edelim. Bu hafta, belirli süreli, proje bazlı sözleşmeli çalışma olarak tanımlanan statülerle çalıştırılanları konu edeceğiz. Bu çalışma biçimlerine, “freelance”, “kendi hesabına” çalışan, “esnaf işçilik”, “tedarikçilik”, “bağımlı yüklenicilik” diye tanımlananları da ekleyeceğim. Her iki alan da ağırlıklı olarak mesleki birikimleri, nitelikleri olan, ya da eğitim düzeyleri gelişkin genç emekçileri kapsıyor.

Sözü edilen statülerin tümü ücretli emeğin türlü biçimlerine denk geliyor ve aslında hepsi adıyla sanıyla işçi. Ancak 1990’lar sonu 2000’ler başı ile kamu, özel, sanayi, maden, inşaat, tarım, hizmetler fark etmeden tüm sektörleri kesen bir biçimde işçi olma durumunu öylesine kırptılar, biçtiler, böldüler esnettiler ki bırakın işçi sınıfı örgütlerini patronların bile kafası karıştı.

Tahmin edersiniz ki bu karıştırma Türkiye’ye özgü bir durum da olmadı. Küresel ölçekte neoliberal dönüşümlerle çalışma rejimlerinin literatürü yeniden yazılmak durumunda kaldı. Nitekim 2018 yılında Uluslararası Çalışma Örgütü, ILO, İstihdamda ve İşteki Statülerin Uluslararası Sınıflandırma Standartlarını (ICSE ve ICSaW) güncellemek durumunda kaldı. 

Bu güncelleme ile, istihdamda olan işgücü için tanımlanan beş ayrı statü, iki katına çıkmış oldu. Yapılan eklemelerle “işçi” olma durumu, yaptığı iş üzerindeki otoritesi (karar alma yetkisi) ve karşı karşıya olduğu ekonomik riskler tanımlamasıyla yeni statülerle zenginleştirildi. Teknik detayına girmeden özetini yazayım. Tanımlara, bağımlı işçilik başlığı eklendi ve altına “bağımlı yüklenici”, kalıcı işçileri; belirli süreli, kısa süreli, geçici çalışanları; çırak, stajyer, intern olanları kapsayan “işçiler” ve “aile işçiliği” statüleri tanımlandı.

Bu yeni statüler tanımlanmasına tanımlandı ama henüz hala ulusal istatistiklere yansıtılmıyor. Türkiye için TUİK hala 2018 öncesi statüleri kullanıyor örneğin. O yüzden de her biri için niceliksel olarak bir bilgi vermek güç. Bu genişleme ile işçilik statüsü altına giren her bir yeni çalışma biçimi kendi başına bir yazıyı hak ediyor aslında. Ben görece daha az görünür olanları bu yazıya almaya çalışacağım.

İlk olarak en yeni tanım “bağımlı yüklenici”lere bakalım. Bu kategori altında, kendi aracı olsun olmasın bir şirket için çalışan, “iş” ya da “müşteri” alan sürücülerden, dijital platformlar için içerik üretenlere, “freelance” habercilere, bağımsız eğitmenlik ya da uzmanlık yapan akademisyenlere, bir işletme sahnesinde oranın müşterilerine sunum yapan müzisyenlere oldukça geniş alanlara yayılan meslek sahibi işçiler var. 

Meslekleri, nitelikleri, eğitimleri ne olursa olsun, bu statüde çalışanlar iş olanakları, gelir miktarları, çalışma saatleri ve koşulları, müşterileri bakımından iş yaptıkları şirketlere veya kurumlara bağımlılar. Emeklilik ya da sağlık her tür sosyal güvenceden yoksunlar, öte yandan işçi sağlığı ve güvenliği bakımından da güvenceleri yok. Bunlar yetmezmiş gibi gelirleri düzensiz, işlerinin sürekliliği ve gelecekleri belirsiz.

Hatırlarsınız, motokuryelerin eylemleri sırasında gündeme gelmişti, işte esnaf kuryelik/işçilik adını verdikleri de tam bu çeşit bir çalışma ilişkisi tanımlıyor.

Sırada, belirli ya da kısa süreli iş sözleşmeleri ile çalışanlar var. Bu statüde çalışanlar arasında önemli bir nicelikte eğitimli ve nitelikli genç işgücü bulunuyor. Kamu kurumlarında, üniversitelerde, enstitülerde, sivil toplum kuruluşlarında proje bazlı çalışan genç uzmanlar, araştırmacılar, iletişimciler, yazılımcılar bu statü altındaki işçilere giriyor.

Bu proje işlerinde de bağımlı yüklenicilerde olduğu gibi, güvencesizlik, örgütlenme olanaklarından, özlük haklardan yoksunluk, geçicilik, belirsizlik ve bir bütün olarak geleceksizlik söz konusu. Bunların üzerine, bu eğitimli ve nitelikli gençlerin üretkenliklerinin harcanmasını, motivasyonunlarının yok edilişini, bilgi birikim ve deneyimlerinin değersizleştirilmesini görüyoruz içimiz yanarak.

Ülkenin bilimsel ve teknolojik araştırmasının çatı kurumu TUBİTAK, araştırmacılarını neredeyse yarı yarıya bu tür proje bazlı sözleşmelerle çalıştırıyor. 2020 yılında, yüzde 85’i Ar-Ge birimlerinde çalışan personelinin yüzde 49’unun proje personeli olduğunu açıkladı.

Diğer yanda Avrupa Birliğinin “Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı” adı altında, ülkenin aklınıza gelebilecek her başlığında kamu özel fark etmeden fonladığı projelerde de benzer belirli ya da kısa süreli çalışma ilişkisi yaygın. 

Bu AB fonlarının projeler üzerinden istihdam yarattığı alanlardan biri olan sivil toplum örgütlerinde de yine gelecekleri çalınmış nitelikli, eğitimli ve genç insanlar görüyoruz. Göçmenler, kadınlar, LGBT bireyler, çocuklar gibi kırılgan gruplara dönük savunuculuk çalışmaları yürüten, insan hakları, çevre, demokratik katılım gibi başlıklar için hak temelli mücadele verdiğini ileri süren bu kurumların kendi bünyelerinde bu tür bir emek sömürüsü biçimi barındırmaları ise ironik.

2020 yılında, kendisi de bir sivil alan örgütü olan Universus- Sosyal Araştırmalar Merkezi “Emek mi Sömürü mü?” başlığıyla Türkiye’de Sivil Toplumda Gönüllü ve Ücretli Çalışan Haklarının Gözlem Raporunu yayınladı1. Raporda sivil toplumda proje süreli olarak geçici statüyle çalışanların karşı karşıya oldukları, kuralsız ve tanımsız çalışma koşulları, güvencesizlik, belirsizlik, mobbing, örgütsüzlük gibi başlıklar öne çıkıyor. Sözün özü, Universus’un gözleminde bizleri şaşırtacak bir içerik yok.

STK çalışanlarının yaşadıkları hak gaspları, işten çıkarmalar, geçici ve güvencesiz çalıştırma, örgütsüzleştirme saldırıları bugünlerde yine gündem oldu. Dileyen bununla ilgili geçtiğimiz hafta sendika.org’da yayınlanan haberlerin bağlantılarına yazının altındaki notlardan erişebilir.2

Anlayacağınız, sivil, kamu, özel fark etmiyor, bu sermaye düzeninde piyasaya uydurulan, patronlara göre tasarlanan her çalıştırma biçiminin yolu sömürüye çıkıyor.

Haftaya yine bu adı yeni kendi eski çalıştırma biçimlerinden geçici ve mevsimlik çalışmayla devam edeceğiz geleceği çalınanlara.