Bu topraklarda Haziran üç gündemi dayatır: İlki sınıf hareketi. İkincisi sınıf hareketinin siyasal ufku. Üçüncüsü ise sınıf kültürü.

Bu topraklarda Haziran…

Bu topraklarda Haziran direnişin ayıdır. Turgut Uyar, boşuna demez, “Ve bizim bir haziranımız, bir yıl kadar yetecektir dünyaya.” Haziran yalnız işçi sınıfı için değil, sermaye sınıfı için de önemli bir eşiktir. Sermaye sınıfının bir müktesebatı vardır. Diğer bir deyişle sermayenin, işçi sınıfının eylem, itiraz ve taleplerine ilişkin canlı bir hafızası vardır. Buna karşı işçi sınıfı böylesi bir “örgütlü” müktesebattan yoksun görünse de sınıfın derindeki kültürel ve tarihsel kodları böylesi anlarda yeniden harekete geçer.

Marx’a atıfla burjuvazinin hamleleri nasıl bir şimşek gibiyse, işçi sınıfının uzun vadeli, belirsiz ama süregiden mücadelesi de gök gürültüsünü andırır. Yazın başlangıcı Haziran, işçi sınıfı için bir yağmur ayıdır.

Yıllardan 1970, aylardan Hazirandı, günlerden 15 ve 16’ydı. Yürüdüler. Sıradan işçiler, üstlerinde işçi tulumlarıyla yürüdüler. Dört koldan yürüdüler. Birinci kol, Anadolu Yakası’nda Ankara Asfaltı. İkinci kol, Eyüp-Alibeyköy-Silahtar-Cendere. Üçüncü kol, Topkapı-Çekmece-Zeytinburnu. Dördüncü kol, Levent-Boğaz. Yüz elli bin kişiydiler. Sınıf hareketinin mümkün olduğuna, işçi sınıfının gücüne, kendi kaderlerinin memleketin kaderiyle bir olduğuna, yurdun kendi elleriyle kurtulacağına inananlar yürüdüler. 

Yıllardan 2013, aylardan Hazirandı. Yine yürüdüler. Anadolu aydınlanmacılığına ve onu biçimlendiren anti-emperyalist duygulara sahip çıkarak yürüdüler. Memleketin dört bir yanında yürüdüler. Halkın önemli bir kesimi “ne istemediğini” biliyordu. Fakat bu halk kesimleri “ne istediğini” dillendirmekte zorlanıyordu. Halk siyasetini arıyordu. 

Bu topraklarda Haziran üç gündemi dayatır: İlki sınıf hareketi. İkincisi sınıf hareketinin siyasal ufku. Üçüncüsü ise sınıf kültürü.

İlk olarak Haziran deneyimleri sınıf ve halk hareketinin iki ekseninde, örgütlü mücadele ve kendiliğindenlik, önemli deneyimler içerir. Her iki eksen de işçi sınıfının tepkisinin başka yerlerde biçimlenen stratejilerin aracısı olarak kullanılmasını engelleyecek bir örgütlenmeyi zorunlu kılar. Örgütlü mücadele ve kendiliğindenlik tartışmasında Rosa Luxemburg hâlâ çok ufuk açıcıdır. Kitleleri, kitlelerin eylemliliklerini ve kendiliğindenliğini savunmuş olan Rosa Luxemburg, merkezsizleşme eğilimine karşı hep uyarıcı olmuştur. “Kendiliğindenlik” çözümlemesi, kitlelerin dilekleri ve düşünceleri doğrultusunda merkezsiz, karmaşık ve belirsiz yönelimlerini değil; kitlelerin partiyi ve mücadeleyi daha da ileriye taşıyacak olan mücadelesini işaret eder. Rosa, bir yerlerde şöyle der: “Partinin camı hep açık olmalıdır. Sokağın sesleri partiye ulaşmalıdır.“

İkinci olarak Haziran deneyimleri sınıf hareketinin siyasal ufku için çok değerlidir. Haziranlara katılanlar tek tek insanlar değil; yaptıkları işleri yaparken kendilerinin basit toplamından fazlasına dönüşen insanlardır. Söz konusu süreç etkisini eylemlerden sonra da sürdürür. Olay kadar anlatımı da önemlidir. Olay esnasında çalınamayan irade olayın anlatılışına müdahale edilerek yeniden biçimlendirilebilir. İşçilerin “toprak bu yurt denen toprak”ta ürettikleri talepler memleketin kurtulması ve eşitsizliklerin, yoksulluğun ortadan kaldırılmasıyken anlatıcılar da bu talepler farklılaşabilir. Taleplerde netlik, örgütsel ve ideolojik bütünlük gerekir. Ancak bu şekilde işçi sınıfı, egemen bir halk, bir emekçiler ulusu olarak kendini kurar. 

Üçüncü olarak Haziranlar, sınıf kültürünün kendini var etmesinin imkanlarını içerir. Günlük pratiklerimizi belirleyen güçler asla masum değildir. Burjuva değerlerini alternatifsiz olarak kabullenen ve kendisini kuşatan kültürel kodlara teslim olan bir yaşamın karşı hegemonya üretme ihtimali yoktur. Sömürüyü ve emperyalizmi meşrulaştıran değerleri ve kültürel kodları reddeden ve bu reddi mümkün kılan karşı değerleri üreten bir dil yoksa işçi sınıfı da halk hareketi de zayıflar. Onların kendini var etme mücadelesi de soluklaşır. Haziranlar bu dili var etmenin önemini göstermiştir. 

Sınıf kültürünün zayıfladığı bugün, insanlar yaşadıkları hayatı, var olan düzeni hiçbir biçimde değiştiremeyeceklerine, buna güçlerinin yetmeyeceklerine inanıyor. Bu topraklarda aynı hikayeyi anlatıp, aynı hikayeyi dinleyen ve aynı hikayeye ağlayan insanların bir araya gelmesidir umutsuzluğu kıracak olan. Haksızlığa, yalancılığa, işbirlikçiliğe ve emperyalizme karşı duranların birlikteliğidir Haziran. Bu topraklarda sol/sosyalist siyaset, halkın tarihsel birikimlerinden süzülen ilerici değerleri, Anadolu aydınlanmacılığını ve anti-emperyalizmi sahiplenenlerle çoğalabilir.  Yıl 2021, aylardan Haziran, kendi ayaklarımız üzerinde kendi hikayemizi kendimiz yazalım…