Moto kuryelere sözümüz olsun, motosiklete binmenin özgürlük olacağı bir sosyalist toplum ve sosyalist çalışma mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.

Motorları maviliklere süreceğiz

Orhan Kemal’in kaleminden İflahsızın Yusuf, Bereketli Topraklar Üzerinde’de, Çukurova’da iş ararken kendisine ve arkadaşlarına “Kadere kırk beş gidiyorsunuz!” diyenlere, “Belle ki kadere kırk beş gidiyoruz, N’olacak?” der. Salgınla birlikte işçi sınıfının önemli bir kesimi, özellikle gençler, moto kurye olarak çalışmaya bir anlamda “kadere kırkbeş” gidiyorlar. Moto kuryelik salgınla birlikte duran hizmet sektörüyle ve kapanan işyerleriyle, gençler için en önemli istihdam kapılarından birisi olarak olarak görülüyor.

Moto kuryeliğin son zamanlarda yükselen platform kapitalizmiyle ya da gig ekonomiyle birlikte de yükselişte olduğunu saptayabiliriz. Platform kapitalizmi belirli bir alandaki işgücü ya da hizmet arz ve talebini bir araya getiren yeni mecralar olarak tanımlanıyor. Bu platformlar kendilerinin işveren olduğu yaklaşımını reddederek hizmet sağlayıcılar ve müşterileri bir araya getiren teknoloji şirketleri olduklarını iddia ediyorlar. Dijital platformları kullanarak kargoculuk, taksicilik vb. hizmetler sağlayan ve bu hizmetlerden yararlanan kişilerin sayısı hızla artıyor. Tüm dünyada bu biçimde çalışan çok sayıda moto kurye, taksi sürücüsü, temizlikçi ve sosyal hizmet çalışanı var.

Dijital platformlar üzerinde yükselen ekonomi ya da çalışma düzenine gig ekonomi ya da gig çalışma adı da veriliyor. Gig, müzik sektöründen gelme bir terim. “Geçici olarak sahne almak” anlamına geliyor. Şimdi ise bağımsız bir şekilde geçici işler yapan herkesi kapsayan dev bir çalışma alanı haline dönüşmüş durumda.

Ülkemizde moto kuryelerin sayısı son yıllardaki hızlı artışla resmi verilere göre yaklaşık yüz bine, kayıt dışı çalışanlarla ise dokuz yüz bine ulaştı. Bir yandan düşük ücret, sigortasızlık, uzun çalışma saatleri gibi sorunlarla boğuşuyorlar. Diğer yandan ise salgın koşullarında yaşamı üretiyorlar. Bir araya geldikleri bir federasyonun başkanı, "Motorlu kuryeler bir gün kontak kapatsa Türkiye durur" diyor.

Moto kuryelerin emek süreçlerine biraz daha yakından bakalım. Özellikle iki nokta üzerinde durmak istiyorum: denetim ve işçi sağlığı. Kapitalist denetim, Marx’tan hareketle şöyle açıklanabilir: Sermaye emeği değil, emek-gücünü satın alır ve emek-gücünün emeğe çevrilmesi sistematik bir denetimi gerektirir. Değer üretimini sürekli kılabilmek için denetimi gerçekleştirmek, sermaye için sürekli bir gerekliliktir. Kapitalist denetimi işyerlerinde işçilerin toplu olarak aynı zaman ve mekanda bulunduğu durumlarda gözlemlemek görece kolaydır. Sermaye, yönetim kademeleriyle ve bürokratik uygulamalarla işçileri denetler. Peki zamanın ve mekanın tümüyle farklı örgütlendiği moto kuryelerde denetim nasıl gerçekleşiyor?

Moto kuryeler, öncelikle performansa dayalı denetim altındalar. Dağıttıkları paket sayısıyla orantılı bir performans ödemesi alıyorlar. Daha çok paket dağıtımı, biraz daha iyi ücret demek. Dolayısıyla çoğu, yemek arası ya da dinlenme süresini kullanmıyor. Kendilerini görmeyen sürücülerden oluşan bir trafik akışının içerisinde düşük koruma sağlayan ucuz kıyafetler ve ekipmanlarla hayatları pahasına dağıtıma devam ediyorlar. Olabildiğince hızlı. Ve malını dağıttıkları işyeri ile hukuki bağlantıları sürekli inkar edildiğinden, olabildiğince güvencesiz. 

Diğer denetim mekanizması da müşteriler. Denetim sermaye eliyle müşteriye delege edilmiş durumda. Son dönemde birçok hizmet kolunda yaygınlaşan “Müşteri Kraldır” cümlesi tüm denetimi müşteriye aktarıyor. İkili ilişki sırasında müşteriye şikayet mekanizması üzerinden verilmiş müthiş bir haklılık alanının olması müşterinin de çalışan üzerinde denetime sahip olduğunu gösteriyor. Artık, müşteri “ek bir patron”dur.

Sınıfın Gizli Yaraları, 1970’ler sonunda, yazılan bir kitap adı. Sınıfın Gizli Yaraları sınıfsal ayrımların ve bu ayrımların uyguladığı şiddetin karakterler üzerinde açtığı yaraları adlandırıyor. Özellikle mavi yakalı işçiler, bu şiddet ile değersizlik hissi ve özsaygı yitimi yaşıyorlar. Moto kurye olarak çalışmak ise hem fiziksel hem de psikolojik olarak açık yaralar açıyor ve sınıfın açık yaraları ortaya çıkıyor.

Moto kuryeler bir yandan sermaye bir yandan müşteri bir yanda da performansa dayalı ücretlendirme sistemi nedeniyle kendilerini görmeyen sürücülerden oluşan zor bir trafikte düşük korumayla müthiş bir hızın baskısı altındalar. Onların açtıkları gaz, sermayeyle paralel dönen tekerlekleri çeviriyor. Onlar “Bizim meslek hastalığımız ölmek” diyorlar. Biz sermaye yaşama da ölüme de saygı duymaz diyoruz. Müşterilerin bitmeyen talepleri, memnuniyetsizlikleri, şikayetleri de cabası tabii. 

Moto kuryeler nasıl bu kadar yoğun çalışıyorlar? Bu yoğunluğa itirazları neden hiç tutunamıyor toplumun sürekli değişen gündemine? En gerçek cevabın ne olduğunu biliyoruz zaten: salgın koşullarındaki işsizlik. Ayrıca direnişi ve itirazları engelleyen zamansal ve mekansal bir yapılanmaları (ya da daha doğrusu yapılanamayışları) var. Bu yapılanma çalışanlar arası iletişimi zorlaştırıyor. Çok yoğun, esnek ve bireysel çalışma da aralarındaki iletişimi azaltıyor. Tüm bunlara rağmen dijital platform olarak öne çıkan Yemeksepeti’nde bir sendikalaşma girişimi yaşandı. Moto kuryelerin “Taşımacılık” işkolunda Nakliyat-İş’te örgütlenmelerinin ardından şirketin CEO’su, bir işkolu değişikliği bildirimine gitti. “Taşımacılık” işkolundan “Ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar” işkoluna geçmeyi sağlayan bir işkolu değişikliği bildirimi yaptı. Böylece sendikalı çalışanların üyelikleri de düşmüş oldu.

“Motosiklete tutkum var. Bir yandan motosikletle dolaşacağım, bir yandan da para kazanacağım diye düşündüm. ‘İyi fikir gibi’ geldi” diyor bir moto kurye kendisiyle yapılan söyleşide. Bunu söylerken de motosikletle özgürlüğü yaşamak isteyen bir gencin gülüşü gelir gibi oluyor yüzüne. Sonra da gülüşü donuyor. İş yükünün ağırlığı motosiklet sürmenin zevkinin kat be kat ötesinde. 

Moto kuryelere sözümüz olsun, motosiklete binmenin özgürlük olacağı bir sosyalist toplum ve sosyalist çalışma mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Ve işte o zaman, büyük ustanın dediği gibi, “Motorları maviliklere süreceğiz.”