Bugün iş cinayetlerinin kader ve fıtrat olmadığını yüksek sesle söylemenin tek yolu, politikleşmiş işyerlerinden geçiyor.
Politikleşmiş işyeri: Hayatımızı kazanırken kaybetmemek için
Gamze Yücesan Özdemir
Gün geçmiyor ki, ülkenin bir yerinden işçi ölümü haberi gelmesin. İş cinayetleri en derin, en yakıcı, en kahredici sorun. İşçiler arasındayken şunu duyuyorum, “Bize iki seçenek sunuluyor, ‘ya açlıktan öleceksiniz, ya da çalışırken öleceksiniz’, yani ya ölmek ya da ölmek.” Hayatımızı kazanırken kaybetmemek için tek seçeneğimiz var: Politikleşmiş işyeri. Açıktır ki sermayenin kâr hırsı ile şekillenen rekabet ve birey odaklı yıkıcı günlük hayat normları karşısında politikleşmiş işyeri, bugün artık her şeyden önce işçinin hayatını koruması/kurtarması için gereklidir.
Politikleşmiş işyeri düşüncesi, işyerinin sadece üretime dönük ilişkilerin değil, aynı zamanda üretim dışındaki toplumsal ilişkilerin de üretildiği bir alan olduğuna dayanır. Eğer korunacaksa işçinin ve ailesinin sağlığı, güvenliği, geçimi, güvencesi yani bir bütün olarak yaşamı, üretim noktasından başlayarak korunmalıdır. Politikleşmiş işyeri derken işyerini teknik bir alan değil sınıf mücadelesinin sürdüğü bir alan olarak görmeyi ve işçiyi de salt birey değil sınıfın bir üyesi olarak görmeyi vurguluyorum.
İşin yeri sınıf mücadelesinin yeridir. Burjuva bilimleri bu yeri teknik bir alan olarak ele alır; işçi sağlığını ya da onların son dönem geliştirdiği tanımla “iş sağlığını” hukuki bir uğraş alanına çevirir. Bu alanda her şeyin para cinsinden karşılığı bulunur, ölümünüz bilimsel olarak hesaplanır. Burjuva bilimleri, işyeri olarak bilinen teknik alanı, bireysel işçinin bireysel hareketlerini esas alarak sermaye ve teknoloji eliyle örgütler. İşçi sağlığına yönelik düzenlemeler teknokratik uygulamalar izlenerek yapılmalıdır. Üretim faaliyeti bireysel işçilerin hareketlerinin toplamı olsaydı bu hesaplar anlaşılır olabilirdi belki. Ama öyle değildir. İşyeri, sınıfın kolektif faaliyetinin ve diğer sınıf karşısındaki varlığının üretildiği yerlerden biridir. İşyeri, sınıf mücadelesinin yeridir.
İşçi sağlığına yönelik düzenlemelerde, işçi sınıfına denetim ve söz hakkı tanınmaz ve bu da işyerinin ve üretimin bilgisinin sermaye tekelinde olmasına dayanır. Burjuva bilimleri, üretim noktasını iktisadi yapının ana unsuru olarak görürken, tüm siyasal ve ideolojik alanları üretim noktasının dışına atar. İşyerini böyle tanımlamak, işçi sınıfının mücadele zemininin doğrudan sermayeye terk edilmesini istemektir.
Buna karşı bir kez daha söylemek gerekir ki, işin yeri en az işin kendisi kadar kolektiftir, en az onun kadar toplumsaldır. Burası siyasetin, siyasi pratiklerin ve diğer toplumsal ilişkilerin üretildiği bir alandır. İşçi sağlığı, işyerinde üretilen ve yeniden üretilen toplumsal ilişkilerden soyutlayarak anlaşılamaz. İşçi, sağlığını kaybetme tehlikesine kolektif emeğin bir parçası olarak maruz kalır. İşçi sağlığı kapitalist sisteme içkin sermaye birikim süreçleri ile emek ve sermaye sınıflarının güç dengeleri içerisinde belirlenir.
Kapitalist üretimin amacı işçinin ücretini karşılamak için gerekli emek miktarını azaltmak ve artı-değer yaratan emek miktarını çoğaltmaktır. Sermaye, artı-değeri çalışma saatlerini uzatarak, işçileri aynı üretim süresi içerisinde daha fazla emek sarf etmeye zorlayarak ya da emek verimliğini artıracak teknolojiyi üretime sokarak artırabilir. Dolayısıyla işyeri, daha çok kâr ve sermaye birikimi için çıkarları çatışan iki sınıfın; emek ve sermaye sınıflarının mücadelesine sahne olur. Artı-değer yaratmaya yönelik uzun çalışma saatleri, hızlandırılmış teknoloji ve artan emek yoğunluğu, kapitalist toplumlarda var olan çelişkiyi gözler önüne serer: İşçi sağlığı ya da daha fazla kâr.
Teknokrat bir yaklaşımla hazırlanan ulusal ve uluslararası standartlar, artı-değer yaratmaya yönelik uzun çalışma saatlerini, hızlandırılmış teknolojiyi ve artan emek yoğunluğunu kabul eder ve tüm bu kabuller üzerinden işçi sağlığını düzenlemeyi amaçlar. Oysa ki işçi sağlığına yönelik talepleri ve düzenlemeleri ancak sınıf iradesi şekillendirebilir. Sınıf iradesi, kendi hayatına sahip çıkacak ve yaratıcılığına, enerjisine inanarak geleceği biçimlendirebilecek bir iradedir. İşçi sağlığını sarih bir şekilde ifade ederek ortaya koymayı, taleplere dönüştürmeyi ve bir program çerçevesinde yeniden biçimlendirmeyi irade olarak tanımlayabiliriz.
İşçi birey değil sınıfın bir üyesidir. İşçi sağlığına yönelik burjuva bilimleri “birey”i temel alır. Bu bireyin bireysel güvenliği söz konusudur. Sermayenin etkinlik ve verimlilik konusundaki baskısını hiç sorunlaştırmadan, bireysel güvenliği için tek başına çaba gösteren bir “birey”dir aslolan. Bu “birey”in sorumlulukları vardır: Hata yapmamak ve dikkatsiz davranmamak.
“Birey”in başına gelen, şansla ilişkilendirilir. “İş kazası” işyerinde işçinin karşı karşıya kaldığı, istenmeyen, beklenmeyen ve/veya şanssızlık sonucu meydana gelen bir olaydır. Nihayetinde o bir kazadır. Kaza dediğimiz şey de şanssızlık sonucu meydana gelir. Oysa ki, “şans” sınıfsaldır. Diğer bir deyişle ait olunan sınıf, üretim sürecindeki yerinizi belirlediği gibi iş kazasına maruz kalma “şans”ınızı da doğrudan belirler.
“Birey” kaderle de ilişkilendirilir. İş cinayetleri “işçinin kaderi” ya da “işin fıtratı” olarak ifade edilir. Bugün iş cinayetlerinin kader ve fıtrat olmadığını yüksek sesle söylemenin tek yolu, politikleşmiş işyerlerinden geçiyor.
Sonuç olarak işçi sağlığı, üretim noktasına içkin, sınıf mücadelesinin konusu olan siyasal ve ideolojik bir alandır. Politikleşmiş işyerinde işçi sınıfının iradesini koymasının yollarını, imkanlarını, pratiklerini aramalı ve örgütlemeliyiz. Hayatımızı kazanırken kaybetmemek için…