Çünkü umuda, bahara, gençlere ve cumhuriyete en çok sosyalizm yakışır.
Sosyalizm: Bugün demeyeceksek ne zaman?
Gamze Yücesan Özdemir
Hukuksuzluk, adaletsizlik, liyakatsizlik, yoksulluk, işsizlik… Bunlara bir de şunları ekleyelim: Gelecek imkanlarından dışlanma, siyasal temsil imkanlarından dışlanma. Buradan, yükselen genç halkın hareketine varırız. Halkın genç kesiminin özlemine bakalım, o özlem başka bir toplumsallık özlemidir. Genç yurttaşlarımız kamuculuk, toplumculuk, sosyal haklara ve liyakate dayalı bir düzen istiyor. Cumhuriyet de bu değil mi? Yurttaş olarak sosyal haklara sahip olabilmek, bağımsız bir ülkenin bayrağı altında dimdik ve hep beraber durabilmek! Her şey bu yoldayken bir sözü, cumhuriyetimizin en çok ihtiyaç duyduğu sözü, “sosyalizm”i söylemenin sırası değil. Yok, bu duruma itiraz etmeli.
İçinden geçilen günlerde siyasal iktidarın değişmesi talebinin, demokrasi arayışının siyasal karşılığı vardır ama bu arayışta sosyalizmin karşılığı olamaz diyenler çıkabilir. “Sokaklara ve meydanlara çıkan halkı ve gençliği sosyalizm diyerek ürkütmemek gerekir” diyenler olabilir. Yola dökülen insanların seslerini duymazsak, onları ve politik hedeflerini bir siyasal harekete sabitlersek, bundan siyasallaşma değil yabancılaşma, siyasal katılım değil yalnızlaşma çıkar. Gençlerin endişelerinin altındaki yapısal koşullara bakalım. Göreceğiz, bugün, genç cumhuriyetçilerin yanında duranlar için, “sosyalizm” demek için o kadar önemli gerekçeler var ki.
Öncelikle, sokaklarda ve meydanlarda başka bir ülke isteyenler için ve özellikle gençler için sosyalizm bugün hiç olmadığı kadar gerçek bir alternatif olabilir. Sokaklarda ve meydanlarda olanlar, kendilerini çaresiz bırakan, liyakatsiz, yolsuzluk üreten bir sistemin genç hayatlarını karartması düşüncesini kabul etmeyenlerdir. Ne istemedikleri açıktır. Bu düzenin süregitmesini istemiyorlar. “Ne istemediğimiz”, önemli bir toplumsal dalga yaratsa da, bu sürece yön vermekte yetersiz kalacaktır. Çünkü yarın için esas olan “ne istediğimizdir.” Aynı düzenin bir sonraki iktidarı olmayı hedefleyen muhalefet çizgileri, düzen siyasetinin parçası olduğu için gençleri heyecanlandıracak ya da yarını farklı kurabilecek sözden ve siyasetten uzaktır. Halkın ama en önemlisi gençlerin piyasa siyasetinin kavramlarına ve sözlerine hapsolmayan bir dile ve heyecana ihtiyacı var. Nasıl olmasın? El kapısında işçi değil de kendi ülkesinde kendi toplumu için çalışan insanlar olmayı hedefliyorsak piyasacı, özel mülkiyetçi bir literatürden ne umabiliriz ki… Öyleyse soralım: “Sosyalizm, bugün demeyeceksek ne zaman?”
İkinci olarak, bugün yaşanan olumsuzlukların hepsinin kapitalizmle ilişkisi çok belirginleşmiştir. Halkın yoksullaşması, gelir eşitsizliklerinin dayanılmaz seviyeye ulaşması, işsizlik, güvencesizlik, gençlerin geleceksizliğe mahkum edilmesi, gericilik ve büyük toplumsal baskı. Kapitalizmde gelinen noktada geleneksel ve modern meta-dışı tüm alanlar ve olanaklar tasfiye edilmiştir. Tüm yaşamlar meta biçimi altında ancak parayla erişilebilir konumlara endekslenerek değersizleştirilmiştir. Ücret, alım gücünü sürekli yitirirken, toplumun geniş kesimleri hayata ücret bağıyla tutunmaktadır. Bu bağ koptuğunda yaşamı nasıl sürdüreceğimiz her geçen gün daha da belirsiz hale gelmektedir. Bugün sosyalizm demeyeceksek ne zaman diyeceğiz?
Üçüncüsü, yaşanan tüm adaletsizlikler, yoksulluk ve geleceksizlik karşısında yalnızca sosyalizm bir program sunabilir. Tam bağımsızlık, kamuculuk, halkçılık, laiklik sütunları üzerinde yükselecek, emekçi halk tarafından yönetilecek ve emekçi halkın çıkarlarını gözetecek, ülkeyi gericiliğin ve piyasacılığın kıskacından kurtaracak, planlı kalkınmayla işsizliği önleyecek, yoksulluğu azaltacak bir programa ihtiyaç var. Gençlerin eğitime ve istihdama kavuştuğu, kadınların toplumsal ve siyasal hayatta eşitliğe sahip olduğu, sömürünün olmadığı, her tür yabancılaşmanın son bulduğu, halkın kendisinin yönettiği bir toplum istiyoruz. Böyle bir cumhuriyete “sosyalizm” dışında başka hangi ad verilebilir?
Dördüncüsü, bugün sokaklarda yükselen cumhuriyetçi talepleri ancak sosyalizm ileriye taşıyabilir. Yükselen cumhuriyetçi, halkçı talepler bu topraklardaki sosyalist ve devrimci mücadelenin fideliği olmuştur, dün de bugün de. Memleket genelinde gelir ve gelecek eşitsizliğinden muzdarip, gericiliğe karşı duran, cumhuriyet devriminin kazanımlarının yitirilmesine tepki duyan, çocukların eğitimi, gençlerin yarınları ve kadınların hakları konularında kaygıları olanlar sokaktalar. Bu ülkeyi alın teriyle ören emekçiler, uğruna kendini adamış devrimciler, sosyalistler, ülkesini savunan aydınlar, ülkesini terk etmemiş gençler sokaktalar. Bugün sosyalizm demeyeceksek ne zaman?
Beşincisi, dayatılan tüm tartışmaları reddetmek ve sosyalizm demek gerekiyor. Kamusal alanı müzakere yeri olarak gören burjuva siyasal etkilerden uzak durmak ve konu hukuka, adalete, liyakate, geçime, bağımsızlığa gelince bazı meselelerin uzlaşmaz olduğunu vurgulamak oldukça önemli. Dayatılan tartışmaların yarattığı hegemonyaya karşı koymak, o hegemonyayı dışlamak anlamlı bir tartışmayı mümkün kılar. O zaman bugün, siyasete müdahil olmak gerekiyor ve sosyalizm demek gerekiyor.
Altıncısı, sosyalizm dediğimizde halkın ve gençliğin tümüne hemen ulaşamayabiliriz. Ama aslolan içinden geçtiğimiz günlerde emekçi toplumun özlemlerini, geleceğe bağlayacak gerçek bir alternatifi dillendirmekten geri durmamaktır. Başka bir alternatifin varlığını seslendirmektir. Bugüne ve yarına iz bırakmaktır. Daha iyi bir ülke için sözlerini ve seslerini arayanlara, hem bugün hem de yarın sosyalizmin değerleri ses olacaktır.
İçinden geçtiğimiz günler, tam da yazarın dediği gibi, hem umut baharı, hem umutsuzluk kışı, hem her şeyimiz var, hem hiç bir şeyimiz yok. Bugün yaşadığımız hayat eşitsiz ve adaletsiz ise önümüzdeki seçenek onun adaletsizliğini düzeltmek değil, yaşadığımız hayatı başka bir hayatla değiştirmektir. Çünkü umuda, bahara, gençlere ve cumhuriyete en çok sosyalizm yakışır.