Solun yeri, göğü, taşı, toprağı sarsması gereken zamanlardayız. Ama değil taşı toprağı sarsmak solun rüzgarına bile tanık olamıyoruz.

Kökler, kuraklıklar ve ufuklar

Emekçilere hayat pahalılığı, alım gücü gittikçe düşen ücretlere sıkışmışlık, borçluluk... Geri planda yoksullukla birlikte yükselen işsizlik… Oyunun adı “rüzgara ve yorgunluğa karşı ayakta durma” olduğunda, sömürülmemenin yıkıcılığı karşısında, sömürünün sertliği anlamını yitiriyor. Kapitalizmde sömürülmekten daha kötü tek bir şey varsa onun da sömürülmemek olduğu gerçeğini en net biçimde yaşıyoruz. 

Açık ki bu zamanlar sınıf siyasetine, işçi sınıfının siyasal katılımına ve sola en çok ihtiyaç duyulan zamanlardır. Dolayısıyla solun yeri, göğü, taşı, toprağı sarsması gereken zamanlardayız. Ama değil taşı toprağı sarsmak solun rüzgarına bile tanık olamıyoruz. Toplumda solun etkisi yok denecek kadar az. Bir toplumda sol etkisiyle var olur! Etiketiyle değil, etkisiyle! Sol deyince bir kimlikten değil bir konumdan bahsederiz. O konumda bulunup eylediğinizde, içinde olduğunuz toplumun emekçi insanlarının durumlarını iyileştirmeye yönelik sonuçlar üretiyorsanız, kendinizi tanımlama biçiminizden bağımsız olarak, sol etkiler üretiyorsunuz demektir. Solun etkisi hayatın tam içinde yer almasıyla, halkın ve emekçilerin yanı başında soluk alıp vermesiyle, onların gerçek dertlerini sahiplenmesiyle doğar. Solun etkisi emekçi halk sınıflarının bir ulus olarak örgütlenmesi hedefinde kendine akisler bulur.  

Toplumda sol etki kökler, kuraklıklar ve ufuklar olarak tartışılabilir. Kökler, fırtınalarda bile kocaman ağaçların yıkılmamasını sağlar. Sınıfın deneyimleri geçmişten bugüne aktarılır. Kuraklıklar sınıfa ve toplumun geleceğine uzak düşmenin sonucudur. Burjuvazinin kendi çıkarını işçi sınıfının çıkarı olarak sunma kapasitesini geliştirdiği noktada başlar. Ufuklar ise geleceğin inşa edileceği yeri gösterir. O yer solun ve devrimcilerin varlık nedenidir. Ufku içinde olduğunuz anda görürsünüz ama oraya gitmek zaman alır. Ufuk hem bugüne hem de yarına dairdir. 

Kökler

Geçmişten gelenler, neler yaşandığı, solun nelere sahip olduğu onun kökleridir. Bu topraklarda solun kökleri, kolektif bir aidiyetle sınıfın üyesi olanlarla ülke çapında sınıf temelli bir ortaklıktır. Köklerde halk sınıflarının dertte, kederde, sevinçte egemen bir bütün olarak oluşması ve birlikte hareket etmesi vardır. 

Solun kökleri Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın, “Yürüyen İşçiler Kapılarında İstanbul’un” adlı şiirinin dizeleridir: “Yürürüz devrim gününde. Bütün Ulusun önünde. Toprak bu yurt denen toprak. Bu yurt benim elim aya’m. Bu yurt benim elim aya’mla kurtulacak. İşçi yürür mü yürür ya.” İşçiler yaptıkları işleri yaparken kendilerinin basit toplamından fazlasına dönüşen insanlardır. “Toprak bu yurt denen toprak”ta ürettikleri talepler memleketin kurtulması ve eşitsizliklerin, yoksulluğun ortadan kaldırılmasıdır. Solun etkisi de emekçilerin egemen bir halk olarak kendini kurma sözü ve talebiyle yakıcı olur, hissedilir olur. 

Kuraklıklar

Yaşadığımız kuraklıklar solun etkisini kaybetmesinin hem kaynağı hem de sonucudur. İlki ideolojide kuraklık. Bu kuraklık solun “demokrasinin iyiliği-kötülüğü”, “uygarlığın Batılılığı-Doğululuğu”, “kültürün önceliği-kimliklerin kutsallığı”, “piyasanın imkanları-özgürlüğün olanakları” gibi tartışmaların sınırlarına hapsolmasıdır. Solu köklerinden koparan ise post-Marksizm, postyapısalcılık, postmodernizm ve sol liberalizm başlıklarında emekçilerin dünyasına “ezber bozarak” giren burjuva söylemleridir. İdeolojik kuraklık günün koşulları net ve güçlü talepleri dayatırken, solun sınırlı talepleri kabul edebilecek kadar güçsüzleşmesidir. 

İkincisi emekçilerden ve sınıftan uzaklaşmanın yarattığı kuraklık. Emekçi sınıfların kavgasını ve hayat mücadelesini kimliklere bölmek, kültürel ayrılıklarla parçalamak, farklılıklara ayırmak kavgayı ve mücadeleyi kuraklaştırır. Son otuz senede önerilen piyasa, kimlik, müzakere, etnisite, farklılıkların öne çıkarılması eksenli çözümler apaçık bir şekilde işleri katlanılamaz hale sokmuştur. Ve bugün de geçerlidir dünün emekçileri için geçerli olan. Bu kuraklığı yeşertebilmek ise, son yıllardaki kimliklere dayalı farklılık siyasetinin aksine tüm emekçilerin bir memleket düşünde ortaklaşabilmesiyle mümkündür.

Ufuklar

Emekçileri sefalet ve yokluk içine sürükleyen geçim sıkıntısına, enflasyona, zamlara ve pahalılığa karşı ne siyasal iktidar, ne muhalefet bir gelecek önermiyor, öneremiyor. Burjuva siyasal alana sıkışan ve kuraklaşan sol da bu topluma bir gelecek sunmuyor, sunamıyor. Tam da zamanıdır o zaman. Solun etkisini güçlendirmek. Emekçilerin kendini bir ulus olarak örgütlediği gelecek ufkuna doğru yürümek. 

Gelecek ufkuna doğru yürümek, sol etkiyi ve sol rüzgarı artırır. Bu yürüyüşte sermayenin şiddetini deneyimleyenlerle rastlaşmak, onlarla birleşmek vardır. Katılanların sıcaklığı, yakınlığı ve yanyanalığı vardır. Sol da etkisini tam burada var eder. Solun etkisi sosyalist siyasetin kendi siyasal kodlarını soğuk, mesafeli olarak halka okumasıyla değil, zaten halka ait olan bu kodların, halkın mücadelesi içinde can bulmasıyla çoğalır. 

Bu zorlu günlerde işçi sınıfı siyasallaştırılamayan ama kendisine ait olan talepler üretiyor. İşçi sınıfı arayış içindedir. Söz konusu arayışta serbest piyasalar, finansallaşma, tüketim özgürlüğü gibi hususlar bulunmamaktadır. Bu zorlu günlerde klasik temsili yapıların ürettikleri sınırlı eylemler söz konusu arayışın uzağına düşmektedir. Tekrar ederek bitirelim: Sol etki tekil eylemleri bir araya getiren, halkın kendi geleceğini biçimlendireceği politik söz ve eylemlerde gizlidir.  

Gelecek ufkuna doğru yürümek sağlam köklere sahip olmayı gerektirir. Geleceği bu memleketin emekçilerinin geleceğinde görmeyi, “korkak, cesur, cahil, hakim ve çocuk” olanlarla birlikte gülebilmeyi ve ağlayabilmeyi gerektirir. Heyecan, inat ve irade gerektirir. Hepsini kuşanmalı ve yılmadan yürümeliyiz.