Biliyoruz ki insan, uçurumun kenarına varmadıkça kanatlanamaz. Sosyalist cumhuriyet ve yurttaşlık için mücadele toplumsal olanı savunmak için verilen mücadeledir aynı zamanda.

Uçurum insanlarına ve yarınlara dair

Jack London 20. yüzyılın başında, Londra’nın yoksul semtlerinden Doğu Yakası’nın halkına karışır. Üzerine eski denizci kıyafetleri bulup uçuruma iner. 1903’te yayınlanan Uçurum İnsanları İngiliz proletaryasının durumunu böyle anlatır, içeriden. Uçurumun dibinde yaşayan işçi sınıfına ve bu uçuruma düşmemek için çabalayan diğer sınıf katmanlarına ışık tutar. Proleterleşmeyi çok çarpıcı bir şekilde yazar. Açlığı, barınaksızlığı ve sefaleti gözler önüne serer.

21. yüzyılın başında memleketimde uçurum insanları var. Gıdaya ulaşamayanlar barınmadan mahrum kalanlar, sokaklarda kağıt toplayanlar… Onları belki görüyoruz, belki göremiyoruz, belki de görmüyoruz. Her gün sokaklarda gözlerine bakamadan geçtiklerimiz, nerede yaşadıklarını hiç bilmediklerimiz uçurum insanlarıdır. Kentler ve mekanlar artan eşitsizliklerle ikiye yarıldı. Zengin kesimlerin yaşadığı yerlerle uçurum insanlarının yaşadığı ve çalıştığı yerler çoğu zaman hiç kesişmiyor. 

Uçurum insanlarına ışık tutan, onları görünür kılan emek örgütleri var. Türk-İş Araştırma Merkezi, DİSK Araştırma Merkezi (DİSK-AR), DİSK/Genel-İş Araştırma Dairesi ve DİSK/Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM) bunlardan öne çıkanları. Söz konusu örgütlenmeler yayınladıkları istatistiklerle onların gelir, geçim ve yaşam koşullarını aktarıyorlar.

Gıdaya ulaşım çok sınırlı ve gelir duruma göre ulaşılan gıdanın içeriği sağlıklı beslenme açısından çok fark ediyor. Emekçilerin büyük bölümü yeterli ve sağlıklı beslenemiyor. Emek örgütlenmelerinin raporları yakın dönemli gıda enflasyonunu yüzde kırka varan rakamlarla ifade ediyor. Asgari ücretlilerin ve emeklilerin durumu çok daha vahim. Bu süreçte gündeme gelen tarım kredi kooperatifi marketleri, piyasanın fiyat oluşturma gücüne kutsiyet atfeden hakim söylemle girdiği tezat açısından olumludur. Piyasanın emekçi halkı uçuruma sürüklediğinin açık kabulüdür. Ancak piyasalaşan, büyük çokuluslu şirketlerin müdahalesine açık hale getirilen, ölçek ve hedefleri dönüşmüş tarımsal üretim kooperatifçiliğin etkinleşmesinin önünde önemli bir engeldir. Esas olarak piyasanın kutsal sayılmaması ve tarıma müdahale sosyalist solun siyaset başlıklarıdır ve yapısal dönüşümler gerektiren bir süreçtir. 

Barınmadan mahrum kalan toplum kesimleri var. Barınma başını sokacak bir evi olmakla sınırlı da değil üstüne üstlük. Ekim ayında ülkede yaklaşık sekiz milyon üniversite öğrencisi ve yaklaşık yedi yüz bin devlet yurt kapasitesi olduğu açıklandı. Öğrenci ve emekçi hareketliliği barınma güçlüklerini esaslı olarak artırıyor. Gıda gibi barınmanın da piyasanın koordinasyonu ile çözülemeyecek bir sorun olduğu ortada. Kamunun piyasaya karşı yurttaşlarını korumak için harekete geçmeye hazır olmadığı yerde çok yüksek fiyatlarla özel yurtlar devreye giriyor. Özel yurtlar emekçi çocuklarının erişemeyeceği kadar pahalı. Bu da emekçi çocuklarının eğitimden dışlanması ve uçuruma yönelmesi sonucunu doğuracak bir toplumsal eğilimdir. Devletin ve piyasanın ulaşamadığı yerde ortaya çıkan cemaat yurtları gibi olgular yurttaşlığı ortadan kaldıran sadakat ve biat biçimleriyle toplumsal yaşamı yıkar. 

Kağıt toplayıcılar piyasanın yıkıcılığı nedeniyle ve ona karşı özgül bir varoluş alanını oluşturuyorlar. Toplayıcıların çevre ve halk sağlığını tehlikeye sokması, kayıt dışı ve sağlıksız koşullarda çalışması, haksız kazanç elde etmesi gibi gerekçeler onlara yapılan müdahaleleri meşru kılamaz. Piyasaya toplum adına müdahale edecek bir siyasetin olmadığı durumda asla meşru kılamaz. Kağıt toplayıcılar emekçilerin kendi hayatlarını saran yoksulluğa karşı verdikleri bir tepkinin ürünü olarak görülmelidir, eğer sosyal devlet çalışmayacak ise. Onların varlığı, en değerli kolektif haklardan biri olan çalışma hakkının piyasa tarafından inkar edilmesinin esaslı bir göstergesidir. "28 yaşındayım. Yoksulum, mecburen ben bu işi yapacağım. Çünkü uçurumun kenarındayım. Tutunacak son dalım budur" diyor bir kağıt toplayıcısı. 

Gıda hakkının, barınma hakkının, çalışma hakkının yok sayılması yurttaşlığın tükenmesidir. Yurttaşlık içerdiği haklar ve yükümlülüklerle kapitalist üretim ilişkilerinin parçaladığı, uçurumun kıyısına yuvarladığı toplumsallığı korumak için önemli bir kale olarak işlev görebilir. Yurttaşlığın içeriğini “piyasaların yıkımına karşı toplumsallığın (anti-emperyalist, sosyal ve laik cumhuriyetin) korunması” olarak yeniden düşünmek, yine yurttaşlığın getirdiği bir hak ve yükümlülüktür. Yurttaşlık, piyasanın, kapitalizmin ve emperyalizmin dini, mezhebi, etnik ve tüketimci etkilerine karşı toplumun savunulmasında bir rol üstlenecek ise yapılması gereken budur. 

Yurttaşlık ve yurttaş hakları dediğimiz zaman sosyalist deneyimler geliyor akla. Sosyalist deneyimler kapitalizmin egemen olduğu eşitsiz bir dünya sisteminin yanı başında mülkiyet ve bölüşüm ilişkilerini değiştiren bir meydan okumaydı. Milyonlarca emekçi için bugün "imkansız hayaller" olarak görülen ömür boyu istihdam, emeklilik, bedelsiz sağlık, eğitim ve barınma sağlayan, işsizliğin olmadığı bir toplumdu.

Yurttaşlık ve yurttaş hakları dediğimiz zaman bu topraklardaki devrimci gelenek geliyor akla. Sabahattin Ali diyor ki, “Biz istiyoruz ki, bu memlekette yapılan her iş, üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun.” 

Uçurumdan yuvarlanmayacağız. Uçurumdan yuvarlanılmasına da izin vermeyeceğiz. Biliyoruz ki insan, uçurumun kenarına varmadıkça kanatlanamaz. Sosyalist cumhuriyet ve yurttaşlık için mücadele toplumsal olanı savunmak için verilen mücadeledir aynı zamanda.