Freelance çalışanları gözlemlese, onlarla tanışsa nasıl analiz ederdi? Engels’in Anti-Dühring’te sahip olduğu yöntemi ve kuramı takip etmek freelance çalışmayı anlamak için ufuk açıcı olabilir. 

Engels ile freelance çalışan karşılaşırsa…

Freelance çalışanlar girişimci, kendi kendine yeten özgür ruhlar mıdır? Yoksa, arzuladıklarıyla elde ettikleri arasında kapanmazlık yaşayan, öznellikleriyle psikanalitik süreçlerin içinde çırpınan yalnız ruhlar mı? Tartışma bu sorular içine sıkışmışken, Engels bu tartışmalara ne derdi acaba? Freelance çalışanları gözlemlese, onlarla tanışsa nasıl analiz ederdi? Engels’in Anti-Dühring’de sahip olduğu yöntemi ve kuramı takip etmek freelance çalışmayı anlamak için ufuk açıcı olabilir.

Freelance çalışma son zamanlarda en çok duyduğumuz çalışma biçimi. Herhangi bir kurumdan, ofis ortamından ve mesai saatleri sınırlamasından bağımsız çalışma anlamına geliyor. Kendi hesabına çalışma, işverene düzenli iş yapma, birden fazla işverene düzensiz iş yapma, proje bazlı çalışma gibi farklı biçimlerde olabiliyor. Onlar liberal özgürlük söylemi içinde girişimci, risk alan, kariyerini kovalayan, geleceğini kurmak isteyen özgür ve yetenekli bireyler olarak tanımlanıyor.

Bu söyleme karşı eleştirel yaklaşım ise ağırlıklı olarak postyapısalcı ve postmodernist söylem içinden gelişiyor. Onlar öznellik deneyimleriyle inceleniyorlar. Psikanaliz, dil, söylem ve müzakere çözümlemenin ana eksenlerini oluşturuyor. Anaakım liberal özgürlük söylemini eleştirdiği iddiasını taşıyan bu eleştirel söylem çalışmaya ve emeğe dair çok ciddi yöntemsel ve politik kırılmalar içeriyor.

Postyapısalcı ve postmodernist söylem freelance çalışmaya “emek üzerinde tahakküm” diyerek emeğin sömürüsünden uzaklaşıyor. “Freelance çalışanın öznelliği” vurgusu freelance çalışmanın nesnelliğini analizin dışına itiyor. “Freelance çalışanın otonomisi”ne vurgu yaparken emeğin toplumsallığını karanlıkta bırakıyor. Arzulara yönelik analizler nesnel sınırlamalardan kaynaklanan zorunlulukları görmezden  geliyor. Bu yazın siyasal ufuk olarak tahakküm içeren çalışma pratiklerinin oluşturduğu duvarda gedik açmayı önümüze koyarken, bizi kapitalizmin aşılmazlığı ve alternatifsizliği kanaatiyle bağlıyor.

Freelance çalışmayı, Engels’in Anti-Dühring’deki şu cümleleriyle düşünmek ufuk açacaktır: “Toplumun, her bireyi kurtarmaksızın kendi kendini kurtaramayacağı açıktır. Öyleyse eski üretim biçimi zorunlu olarak tepeden tırnağa altüst olmalı ve özellikle eski işbölümü ortadan kaldırılmalıdır. Onun yerine, bir yandan hiçbir bireyin, insan varlığının doğal koşulu olan üretken emek payını başkalarının üstüne yükleyemediği, öte yandan üretken emeğin, köleleştirme aracı olacak yerde, her bireye fizik ve entelektüel yeteneklerinin tümünü her yönde yetkinleştirme ve kullanma olanağını sunarak, insanların kurtuluş aracı durumuna geldiği ve çalışmanın yük olmaktan çıkıp, bir zevk olduğu bir üretim örgütünün geçmesi gerekir.” (s.390)  

Engels’in saptamaları ışığında, Ankara ve İstanbul’da medya-kültür endüstrisinde farklı işler yapan 25-40 yaşları arasında sekiz freelance çalışanla 2022’nin Nisan ayında derinlemesine görüşmeler yaptık. Onlara sorular sorduk, onlarla söyleştik.

Bir yanda kapitalist üretim koşullarında çalışıyor olmanın yarattığı şiddeti gördük, diğer yanda ise freelance çalışmanın alternatif bir çalışmaya dair belli sorgulamaları mümkün kıldığını. İşte bu sorgulamalar, uygun koşullar altında, Engels’in işaret ettiklerine doğru adımlar atmayı kolaylaştırabilecektir. 

Kapitalist üretim tarzı altında freelance çalışmaya dair şikayetler üç başlık altında düşünülebilir: sömürünün şiddeti, gelir düzensizliği ve toplumsalın yıkımı. İşin yoğunlaşması, çalışma zamanının artması, boş zamanın kolaylıkla feda edilebilir hale gelmesi sömürüyle ilgili sorunlar. Gelir düzensizliğine gelince, tam bir ödeme anarşisi yaşadığını belirtiyor çalışanlar. “Hiç hoşlanmadığım bir şey, sürekli para konuşmak ve ödememi kovalamak zorundayım” diye belirtiyor bir freelance gazeteci. Geçimlik tüketimin acil baskısı altında ücretin ödenme tarihindeki belirsizlik basit bir şey değil bu bağlamda.

Birlikte çalışmanın içerdiği dayanışma, paylaşma gibi unsurların zayıflamasına toplumsalın yıkımı diyelim isterseniz, biraz kuram ihlali yapmak pahasına. Toplumsalın yıkımı da bir diğer şiddet deneyimi. İş arkadaşının, çalışma arkadaşının olmaması, mekansal sabitlerin bulunmaması. “Yalnızca dertleri değil, başarı ve neşeyi de paylaşmaya ihtiyacımız var”, diyor bir yönetmen. Bir tasarımcı ise şöyle anlatıyor, “Haksızlığa uğradığınızda gidebileceğiniz bir yer, konuşabileceğiniz kimse, kol kola girebileceğiniz bir arkadaş yok.”

Diğer yandan freelance çalışma deneyimi alternatif bir çalışma için bazı ipuçları da barındırıyor. İlk olarak, “kapitalizmin ayırdığı çalışma yaşamı ve gündelik hayatı biraraya getirmenin 7/24 sömürü olarak değil, bir hayat olarak örgütlenmesi” talebi elle tutulur hale geliyor. “Her yerde çalışabilmek ve yaşamı sürdürmek keyifli bir deneyim” diyor bir yönetmen. Mesele kapitalist emek sürecinin bu yeni aşamasının içerdiği izolasyonu aşıp tasarımcılar, yönetmenler veya yazarlar dışındaki emekçilere de bu sözü dedirtecek koşullar üretmekte!

İkinci olarak, sermayenin denetleyici iktidarına tepki içeren emek pratikleri düşünülebilir hale geliyor. İnsanlar üretimin eşgüdümünde piyasaların etkin olması durumunun düpedüz şiddet içerdiğini görmeye başlıyorlar. Emekçiler çalışmalarının izlenmesinin stresi artırdığını, piyasa baskısının işin niteliğini düşürdüğünü, piyasa içinde her işi yapmak zorunda kaldıklarını, mesleki ve kişisel gelişim için kaynaklarının olmadığını ve zevkli-yaratıcı işlerin piyasa baskısına yenildiğini sık sık dile getiriyorlar. 

İkincisiyle bağlantılı bir üçüncü durum olarak zamanı ve mekanı yönetme isteği dile geliyor. “Yapacağım üretimin başkaları tarafından belirlenen yer ve zamana sıkıştırılması yaratıcılığı öldüren bir şey” diye belirtiyorlar zaman ve mekanı örgütleme isteğini. Sermayenin denetleyici iktidarı karşısına emekçinin kendi öz-kararı çıkıyor aniden.

Üçüncüsüyle bağlantılı bir dördüncü durum olarak sorumluluk, kendini geliştirme ve özdisiplinin kişinin içselleştirdiği nitelikler haline gelmesi vurgulanıyor çalışanlarca. “Kendimi disipline edemiyorum, birinin beni çerçevelemesine ihtiyacım var diyenler freelance çalışamıyor” diyor başka bir yönetmen. 

Freelance çalışanlar ne kariyerist hırslarla özgürlükleri peşindeler ne de arzularının ve kaçırdıklarının. Onlar güncel koşullar altında dönüşen rutinlerini ve tuhaflaşan çalışma pratiklerini emeğin her zamanki yaratıcılığıyla yeniden sahiplenme iddialarını koruyorlar. Sorguladıkları yolda ise Engels’in sözleriyle karşılaşıyorlar: “Her bireye fizik ve entelektüel  yeteneklerinin tümünü her yönde yetkinleştirme ve kullanma olanağı sunarak, çalışmanın yük olmaktan çıkıp, bir zevk olduğu bir üretim.” 

Engels, F. ( [1878]2020) Anti-Dühring (çev. K. Somer), Sol Yayınları