Düzen içi siyasal partiler, dernekler, vakıflar, dinci ve milliyetçi sendikalar, yasa dışı olduğu halde her yere dağılan tarikat ve cemaatler... Kapitalizmin bagajlarının destekçileri çok.

Bagaja sıkıştırılmış toplum

Mafya dizisindeki iddialara karşı yapılan Venezuela’ya maske ve test kiti sevkiyatı savunması gümrük kayıtlarıyla tutmayınca yolcu yanında taşınabilecek eşya savunmasına geçilmesi Susurluk kazasındaki bagajı anımsattı. 

Bagaj deyip geçilmesin, öyle otomobilin küçük bagajı da anlaşılmasın. Bagaj, yük yeri… Otomobilde var, kamyonda ve tırda var, trende var, gemide ve uçakta var. 

Bagaj önemli. Kimi zaman yasal ya da yasadışı eşyaları, uyuşturucuları, silahları taşırken iç ve küresel ticarete, savaşa damga vuruyor. Kimi zaman birey ve toplum sağlığı için malzeme, ilaç, aşı taşıyor; kimi zaman da hayatına son verilenleri saklamak, taşımak için kullanılıyor. Eskiden yük yerlerinde tıka basa taşınan köleler bugün göç insanları olarak tıkılıyor bagajlara eşya gibi… 

Bagaj bireyleri aşıp göç insanlarını kapsayacak şekilde kitleleşirken, göç insanlarının morgu olarak kullanılırken toplulukları kapsamaktan, kalıp içine almaktan da geri kalmıyor. Bu yönüyle bir çeşit sıkıştırma, sınırlandırma, hapsetme, susturma, hareketsizleştirme, örgütsüzleştirme, kontrol altında tutma, direniş ve mücadele kırma işlevi üstleniyor. 

Listenin başını dinsellik ve mezhepçilik bagajıyla birlikte milliyetçilik bagajı tutuyor. Bu iki bagaj, Türk-İslam sentezinde olduğu gibi ortak amaç için birleştirilebiliyor; yaygınlaşarak açık hapishaneye dönüşebiliyor. 

Bagaj önemli ama kimler tarafından hangi amaç için kullanıldığı daha da önemli. Bu yönden analiz kitlesel bagajda tutulanların toplumsallıktan, toplumsal gerçeklikten soyutlandığını da gösteriyor. 

Özün özü; bagaj sınıfsal… Egemen sınıf milliyetçilikle, tapınmacılıkla, mezhepçilikle, kullaştırmayla, işsizlikle, çaresizlikle; eşitlik, özgürlük, adalet, siyaset, seçim, demokrasi yanılsamalarıyla bagaja tıktıklarını sınıfsal karşıtlarından koparıyor.

Prof. Dr. Oktar Türel’in deyişiyle, “Neoliberal Çağ’da çok yüksek bir tempoda gerçekleşen küreselleşmenin siyasal tepkiler doğurması sürpriz olmayacaktı. Bu tepkinin (…) küresel bir olgu sayılarak çözümlenmesi gereken versiyonu, sağ popülizm”. Sevgili Hocamızın Türel’in sağ popülizmin ortak özellikleri arasında saydığı konular içinde “sıradan” halkın temsilciliğine soyunma ve saldırganlığa başvurma da var. Aynı zamanda, “sağ popülizmin yükselişinde hem ekonomik hem de sosyo-kültürel etmenler önemli rol oynar ve bu etmenler birbiriyle bağlantılı”. “Sosyo-kültürel etmenlerin başında ulusal, etnik, dinsel kimlikler” geliyor. Sağ popülizm bu “kimlik farklılığı temelinde bazı çevreleri (örneğin azınlıkları, etnik kökeni farklı olanları, çoğunluğun bağlı olduğu din dışındaki inançların sahiplerini, v.b.) ısrarla ötekileştirir ve düşmanlaştırır”. (Bağımsız Sosyal Bilimciler Grubunda birlikte olmaktan, aynı zamanda ağabeyliğinden, dostluğundan, sohbetlerinden, bilgi ve fikirlerinden mutluluk duyduğum Sevgili Hocam Oktar Türel, “Geç Barbarlık Çağı”, “Uzun XIX. Yüzyılda Orta Avrupa: Bir Habsburg Üçlemesi”, “Küresel Tarihçe, 1945-79” çalışmalarına yukarıda gönderme yaptığımız  “Küresel İktisadi Tarihçe, 1980-2009”u ekledi. Beynine, emeğine, yüreğine sağlık). 

İşte halkı sıkıştırma bagajı bu, temsilciliğe soyunma, saldırganlığa başvurma, ötekileştirme ve düşmanlaştırmada da devreye girer.  

Burjuva anayasalarının sınıflı toplumun, sermaye egemenliğinin ve onun siyasi iktidarının “en uygun karışımı” olması, yalnızca düzenin istikrarını sürdürmek gibi tek yönlü amacı taşımıyor. Aynı zamanda emekçi halkın en uygun ve en kolay denetlenebilir toplumsal, ekonomik ve siyasal bagajlara tıkılması hedefleniyor. 

Yasalar yetersiz kaldığında OHAL düzeni, CBK düzeni geliyor; genelgeler, talimatlar geliyor. Anayasa ya rafa kaldırılıyor ya ihlal ediliyor ya da çifte standart uygulanıyor. Güvenlik güçleri ve yargı, kitlesel bagajları kontrol etmede hazır kıta olarak her zaman devrede. Sayıları her gün artan düzen içi siyasal partiler, dernekler, vakıflar, dinci ve milliyetçi sendikalar, yasa dışı olduğu halde her yere dağılan tarikat ve cemaatler, suç örgütleri, kurumlar ve kurallar… Kapitalizmin bagajlarının öyle ya da böyle, örtülü ya da açık destekçileri çok. 

Özgürlük diye özgürlükleri yok edilen kadınlar, eğitim diye zorunlu din dersine, imam hatiplere ve Kuran kurslarına mahkum edilen çocuklar… İktidar Partisine üye yapılarak iş bulma umuduna sarılan işsizler, düzen bagajına girmek istemediğinde güvenlik soruşturmasına takılanlar, çalışırken güvenlik soruşturmasıyla işten atılanlar, salgında tüm kurallar yok sayılarak işyerlerine, fabrikalara gitmek zorunda bırakılanlar… Ucuz, esnek, güvencesiz çalışma koşullarına, yoksulluğa ve bağımlılığa mahkum edilen emekçi halk… Hepsi bagaja sıkıştırılmış olarak yaşamaya zorlanıyor.

Gericiliğin ve örgütlü suçların devletle, siyasetle, ekonomiyle, bütünüyle düzenle iç içeliği kural ve kurum dinlemez, hepsi birbirini etkiler. Bu etkileşimden kişilere, tekil olaylara basit adli olaymış gibi yüklenerek kurtuluş geleceğini sananlar düzenin koruyuculuğunu yapmaktan öteye geçemez; sömürü düzeninden hesap sormaya girişemez. 

Adalet Bakanının yargıyı da içine alacak şekilde “hukuk gerçeğin, yalnızca gerçeğin peşindedir” demesi, hukukun ve yargının sınıfsallığı ve sömürü gerçeğiyle birlikte okunduğunda anlam kazanır. Hukuk ve yargı, sömürü düzeninin istikrarının peşinde oldukça emekçiler yönünden soyut ve süslü sözcükler olarak, esasen de baskı araçları olarak kalır.      

Her biri birer bagajın ama bütünüyle düzen bagajının içine sıkıştırılıp tutsak edilenler, paranın ve dinin saltanatı altında kul ve köle olarak yaşamaya zorlanırken, iş gücünü kullanmaya yarayacak nefes için avluya çıkarılıyorlar ancak. 

Boyun eğmeyenlerin ortak ve örgütlü akıl ve iradesi, tüm emekçileri hem sömürü düzeninden ve bagajlarından kurtaracak hem de hesap soracak.

Tarikatsız, mafyasız, patronsuz, cinayetsiz, katliamsız, sömürüsüz düzen için Haziran Direnişi’ne ve örgütlü mücadeleye saygıyla…