'İttifaklar içinde yer alan siyasetçilerden birinin söylediği, doğru-yanlış; ilgili-ilgisiz, belki de içeriksiz bir söz, anında oy oranlarında değişiklik getirebiliyor.'

Ayın gündemi: AKP'nin oy oranı...

Çalışanlarına, yoksulluk/açlık sınırı altında ücret ödenen; toplu sözleşme ve grev hakkı tanınmayan; halkın beslenebilmesi için temel tarımsal ürünlerin bile ithal edildiği; sağlık, eğitim, ulaşım gibi hizmetlerin gördürülmesi gerekçesi öne sürülerek ülke zenginliklerinin ve pazarının yerli / yabancı tekellere yağmalatmanın kural olduğu bir ülkede yaşıyoruz.

Sefalet ve yolsuzluklar, dinsel dogmalarla / etnik gerekçelerle, düşmanlık yaratacak söylemlerle baskılanıyor. Ülkeyi yöneten AKP’li kadrolar, halka hesap vermek yerine hesap soruyor, yöneltilen eleştirileri tehditlerle karşılıyor. AKP, halkı ikna yetisini önemli ölçüde yitirdi. Yasalara uygun olan direnişlerin, yürüyüşlerin üzerine bile kolluk güçlerini sürerek engel olmaya çalışıyorlar.

Yaldızları da kalmadı. Basında hemen her gün kral çıplak başlıklı yazılar yayımlanıyor. Kahramanmaraş merkezli depremler, kapitalizmin rant iştahı sınırlandırılmadığında afetlerin nasıl bir anda felaketlere dönüşeceğini gösterdi. AKP’nin riski azaltacak önlemler almak bir yana krizi yönetme becerisinin de olmadığı ortaya çıktı.

Halkın büyük çoğunluğu yukarıda sıralanan olumsuzluklardan, ülkeyi kesintisiz 21 yıl yönetmiş “tek adam rejimi” olarak kodlanan AKP İktidarlarını sorumlu tutuyor. TÜSİAD sermayesi de hoşnutsuzluğunu açıkça dile getirmeye başladı. Üstüne üstlük, AKP liderinin ciddi sağlık sorunları yaşadığı görülüyor.

Böyle durumlarda iktidarların, sakince bir köşeye çekilip “emaneti” yeni geleceklere devretmesi beklenir. Ancak AKP, sessizce çekilebilme özgürlüğüne sahip değil. Bir proje partisi olarak kurulmuştu. Ülkenin Anonim şirket gibi yönetilmesi; ülke pazarının uluslararası tekellere kılçıksız açılması; cumhuriyet ve laiklik ilkesinin devlet örgütüne biçilen yeni görev anlayışı çerçevesinde yapılandırılması gibi görevler verilmişti. Başarıyla sürdürdüler. Ancak zaman aldı. Yıllar geçtikçe kendileri kirlendi.

Ne denli gizli tutulursa tutulsun, yapılan işler iki kişi arasında asla kalmıyor. İstenilen her bilgiye internet ortamında ulaşılabiliyor.

AKP kadroları, iktidarı yitirdiklerinde başlarına geleceklerden korkuyor. Kılıçdaroğlu’nun bürokrasiyi işaret eden sözlerinden çok rahatsız oluyorlar. Bu onların yumuşak karnı…

İktidar değiştiğinde yargı ve bürokrasideki kadrolarının nasıl davranacağını bugünden bilemiyorlar. Haksız da değiller.

Seçimlerde yitirmemek için kamu kaynaklarını kullanabilme özgürlüğünü alabildiğince kullanıyorlar. Milyarlar harcanıyor. Ayrıca oluşturmaya çalıştıkları korku ortamından medet umuyorlar.

Emperyalist dünyanın ekseninin Doğuya kaymasından katkı bekliyor olabilirler. Ancak ilkeli davranmadıkları için güvenilir ortaklıklar kuramadılar. Destek bulmaları olasılık dışı değil. Ancak Emperyalist parçalardan birinden gelecek desteklerin karşılığını bu Ülkenin ödeyemeyeceği büyüklükte olabileceğini dikkate almak durumundayız.

Normal bir ülkede bu duruma düşmüş partilerin oyları çok azalır; iktidar olamazlar. Türkiye’de de böyle olması beklenir. Ama kamuoyu yoklamalarına bakıldığında, aralarında çok büyük farklar olmadığı görülüyor.

Düzenin geliştirip yerleştirmeye çalıştığı biçimiyle “iç dinamiklere” güvenemeyiz. İttifaklar içinde yer alan siyasetçilerden birinin söylediği, doğru-yanlış; ilgili-ilgisiz, belki de içeriksiz bir söz, anında oy oranlarında değişiklik getirebiliyor.

Bizim işimiz, bağımsızlık-sosyalizm-laiklik mücadelesinin önemine dikkat çekmek; toplumun enerjisini bu ilkeler için mücadeleye yönlendirmek olmalıdır.