'Güney ve Orta Amerika ülkeleri ABD baskısına ve müdahalelerine rağmen aşağı yukarı ortak özellikleri olan bir programa geri dönüyorlar.'

ABD hegemonyası Orta ve Güney Amerika’da da sarsılıyor: Honduras Örneği

ABD emperyalizminin Ukrayna komplosu bütün hızıyla yürürlükteyken ABD’nin Avrupa’da hegemonyasını tam olarak kuramadığına ve çatlakların giderilemediğine geçen hafta değinmiştik

Ancak ABD Avrupa’da ve Pasifik’te sefere çıkmışken yarım asırdan fazladır “arka bahçesi” olarak kabul edilen Orta ve Güney Amerika’da da hegemonyasını sağlama alamıyor. Bunun son örneği, Orta Amerika ülkesi Honduras’ta 28 Kasım’da yapılan seçimleri sol muhalefetin kazanması oldu.

Bu 10 milyon nüfuslu Amerika’nın yoksullukta üçüncü sıradaki devleti, Kolombiya benzeri kirli bir ABD bağımlılığı içindeydi. ABD’nin bölgeyi kontrol eden askeri üssü başkente çok yakın konumlanmıştı. Subayları ABD tezgahından geçip, ideolojik olarak sağcı ve kendi emekçi halkına düşman olarak yetiştirilmişlerdi. Hep sağ iktidarların ve çoğu kez askeri yönetimlerin altında geçen yıllar aynı zamanda komşu ülkelerdeki devrimci etkinliğe müdahalelere de tanıklık etti. Nigaragua’daki Sandinist gerilla hareketine karşı kontr-gerilla, Guatemala’daki halkçı iktidara karşı askeri darbe Honduras’tan yönetilmişti.

ABD’nin siyasi-ekonomik sömürgesi olmanın uluslararası politikaya karşı-devrim ihracının dışında da etkisi olmuştu. Honduras Tayvan’ı resmi olarak tanıyan çok az sayıdaki ülkeden biriydi.

2008 yılı, yaşanan mali sitemdeki çöküşle, ABD’nin emperyalist sistemdeki başatlığının sarsılmasının mihenk noktası gibiydi. Hemen hemen dünyada bütün ülkeler bu sarsılmanın etkilerini hissettiler. 

Honduras’ta da askeri darbeler dışında kalan dönemlerde yönetim sahte Amerikan demokrasisinin tipik iki düzen partisi arasında gidip geliyordu. Liberal Parti’den 2005’te başkanlığa seçilen ve patron çocuğu olan Manueal Zelaya Güney Amerika’da esen rüzgârın etkisiyle ülkenin siyasi pozisyonunu ABD’den daha bağımsız ve halkçı bir siyasete taşımaya çalıştı. Chavez’in önderliğinde bir bütünleşme projesi olan ALBA’ya katıldılar örneğin. 2009’da Zelaya bir halk oylaması ile Venezuela’daki gibi bir anayasa yapıcı kurucu meclisin olup olmayacağını test etmek istedi.

Halk oylaması öncesi askerler tarafından evinden alınıp zorla ülke dışına çıkarıldı ve dönmesi engellendi. ABD, askeri darbe kendisinden habersiz yapılmış gibi davransa da Wikileaks belgeleri ABD güdümlü bir darbe olduğunu ortaya koydu. Belgeler olmasa da bundan kimsenin şüphesi olmayacaktı zaten.

2009’dan itibaren Honduras iki ay öncesine kadar Milli Parti’nin yönetiminde kaldı. İki kez yapılan seçimlere sol muhalefet ittifakla girse de hileli seçimleri kaybetti. Hele 2017’deki “elektrik santralına kedi girmesi” ile bir gecede oy oranlarının değiştiği seçim çok konuşuldu.

Bu 12 yıllık sağ iktidar aşağıdaki haritada görülen -serbest sömürü diye okuyun- serbest ekonomi bölgelerini çoğalttı. Halkın yoksullaşması dayanılmaz hale geldi. Siyasi cinayetler işlendi. Devlet uyuşturucu ticareti ile iç içe geçmiş bir forma büründü vb.

Orta Amerika’da Guetemala, El Salvador ve Nikaragua’nın komşuluğunda Honduras ve ülkenin kuzeyine yerleşmiş mavi işaretli serbest ekonomi bölgeleri görülüyor.

Geçen hafta yapılan seçimleri Manuel Zelaya’nın eşi Xiomara Castro’nun liderliğinde LİBRE (Özgürlük ve Yeniden Kurtuluş Partisi) açık farkla kazandı.

Program “demokratik sosyalist devletin inşasına” dayanıyor. Devlete ait şirketlerin güçlendirilmesi, planlı bir ekonomi, yoksulluğun düzeltilmesi, büyük sermayenin vergilendirilmesi, kriminal hale gelen devletin ıslah edilmesi vb.

Ayrıca Tayvan yerine Çin Halk Cumhuriyeti ile diplomatik ilişki kurmak da var programda.

Fark edildiği gibi ABD’nin başlattığı karşı hamle tutmuyor, Bolivya, Şili, Ekvator, Honduras, yakında Brezilya…

Güney ve Orta Amerika ülkeleri ABD baskısına ve müdahalelerine rağmen aşağı yukarı ortak özellikleri olan bir programa geri dönüyorlar.

Ancak bu programın işçi sınıfına ait olmadığını, sermayenin bir kliğine ait olduğunu aklımızda tutmalıyız.

Sosyalizmin başına sıfat olarak getirilen “demokratik” sermaye ile emekçi sınıfları uzlaştırmayı hedefliyor.

Dikkat edelim, LİBRE’nin programında sermeye yatırımlarının veya serbest ekonomi bölgelerinin devletleştirilmesi söz konusu değil.

Bir kere böyle bir toplumsal yapıda korunan sermaye sınıfı ABD, ordu, basın ve kiliseyle bağı sayesinde daha önce defalarca olduğu gibi darbeleri ve müdahaleleri tezgâhlayabilecektir.

Bunun dışında bölge ülkelerinin yöneldiği ortak program, Güney ve Orta Amerika’da ulusların bir kapitalist entegrasyonunu öngörüyor. ABD emperyalizmine karşı ama ilkesel olarak emperyalizme karşı olmadığını anlıyoruz. Aynı zamanda işçi sınıfını iktidardan uzak ama düzene yakın tutacak sosyal demokrat uygulamaları en azından bir süre için kapsıyor.

İşçi sınıfının siyasi öncülerine bütün bu yanılsamaların içinde çok iş düşüyor.

Ayrıca daha önce bahsettiğimiz emperyalist paylaşımına yaslanan bir cepheleşmenin Güney ve Orta Amerika’dan geçme olasılığını güçlendiriyor.