Türkiye sendikal hareketinin tarihinde taşın altında bir komünist parmağı hep vardır. 1932’de İzmir’deki sendika girişiminin başında da onlar var.

1932 İzmir’inde Melek Hanımın sendikası

8 Mart’ın anısına…
Türkiye sendika ve işçi hareketinin
tüm kadın işçi önderlerine…

1932 senesinin Şubat ayıydı. İzmir’in meşhur saat kulesinin tam karşısındaki Sarı Kışla, o sabah hiç olmadığı kadar kalabalıktı. Askerler bir odadan diğerine koşturuyor, erken saatte gözaltına alınıp kışlaya getirilenlerin evraklarını telaş içinde tamamlamaya çalışıyorlardı.

Biraz da şaşkındılar çünkü çoğu kadın yüzün üzerinde gözaltı vardı ve neredeyse tamamı Reji (Tekel) Sigara fabrikası, İplik ve Dokuma fabrikası ile İncir-Üzüm ve Tütün mağazalarında çalışan işçilerdi.

“Kadınlı erkekli işçiler birlik olmuş sendika kurmuşlar. Aralarında asker kişiler de varmış. Bu sendika denen şey de komünist teşkilatıymış. Askeri isyana teşvik edecek, devleti yıkacaklarmış…”

Gözaltındakileri getiren polisler böyle söylemişti. Kışlada kulaktan kulağa bu konuşuluyordu.

İlk sorguların ardından 9’u kadın toplam 39 kişiyi alıkoydular. Bir hafta kadar sonra da aralarından 12’si tutuklanarak askeri mahkemeye sevk edildi. Tutuklananlar arasında 3 kadın işçi de vardı. Melek, Yıldız ve Melahat… Melek’in eşi İbrahim Sırrı onbaşı da onlarla birlikte tutuklanmıştı ve tüm bu kovuşturma hikâyesinin tek “asker” kişisi o idi.

“Sendika maskesi altında komünistlik teşkilatı kurmak, Büyük Millet Meclisi’ni ıskat, Anayasayı ilga ile devleti devirmeyi amaçlamak…”

Savcının haklarında hazırladığı iddianameye bunlar yazılmıştı.

***

Sökeli Melek diye bilirdi arkadaşları onu. Alsancak’taki Sigara Fabrikasında çalışıyordu. Aslında öğretmen olacaktı. Peş peşe annesi ve babasını kaybedince eğitimini sürdürdüğü Karşıya Öğretmen Okulu’ndan son sınıfta ayrılmak zorunda kalmıştı. Rejide işçilik işte böyle mecburiyetten başlamıştı.

Zeki bir kadındı. Eğitimli ve yetenekliydi. Bu özellikleri onu kısa sürede makine ustası yapmakla kalmadı, işçiler arasında sevilmesine, başı sıkışan kadın işçilerin kapısını çalar hale gelmesine neden oldu.

Melek birkaç yıl sonra, Sovyetler Birliği’nde yüksek tahsil görmüş, sonra İzmir’e yerleşip serbest elektrik mühendisliği yapan İbrahim Sırrı ile evlendi. Birlikte Sarı Kışla’ya götürüldükleri gün İbrahim terhisine iki ay kalmış bir onbaşıydı.

***

Melek ile İbrahim sık sık kafa kafaya verir, işçilerin çalışma koşullarına yönelik neler yapılabileceğini konuşurlardı. Reji’de yüzlerce işçi çalışıyordu. Buranın şartları diğerlerine göre daha iyi olsa bile günde 12 saat yorucu bir çalışma vardı. Dokuma fabrikası ile mağazalarda durum daha kötüydü. Ayrıca işçileri koruyacak yeterli yasal düzenleme de yoktu. İş yasası hala Meclis’ten çıkmamış, sağlık ve emeklilik için koruyucu düzenlemeler henüz yapılmamıştı. 1928’de kapatılan Amele Teali Cemiyeti’nden sonra sendika tipi teşkilat da kalmamıştı. İktidardaki Cumhuriyet Halk Fırkası’nın kurdurduğu cemiyetler ise işçinin sorununu çözmekten uzak ve göstermelikti. Kısacası işçiler örgütsüz ve sahipsizdi.

Düşünüp taşındılar. Melek Reji’deki kadın işçilerin neredeyse hepsini tanıyordu. Onların da diğer işletmelerde çalışan eşi dostu çoktu. Tüm bu ilişkileri çekip çevirebileceğini düşünüyordu. İbrahim’in yüksek tahsili de işçiler arasında saygı uyandırır, işe yarardı. O halde yapılacak iş belliydi. Sendika kuracaklardı.

Hemen yakın arkadaşlarıyla toplandılar. Sendikanın adını İzmir İşçileri Sendikası Birliği, kuruluş tarihini de 1 Mayıs olarak belirlediler. Harekete geçmek için o sırada İzmir’de asker olan İbrahim’in iki ay kalan terhisini beklemeye karar verdiler.

***


Tütün rejisinin bugünkü görünüşü

Melek hazırladıkları evrakları, acaba eksik bir şey kaldı mı diye yatağın üstüne yaydı. Hepsini tek tek gözden geçirdi.

Kurucuların imzasını taşıyan müracaat yazısı, tamam.

İzmir Sendika Gazetesi’nin klişeleri, burada.

Beynelmilel sendikalizm hakkında araştırma notları, o da tamam.

Bir de “İsteklerimiz” adını taşıyan 14 maddelik bir program taslağı vardı. Mesai arkadaşlarıyla konuşarak hazırlanan bu listeyi kendisi de çok beğenmişti. Eline alıp bir kez daha okudu:

Madde-1: İzmir İşçileri Sendikası birliği siyasetle uğraşmaz.

Madde-2: İşçilerin haklarını arar ve korur.

Madde-3: İş yasasının çıkarılmasını ister.

…-4: Çalışma süresinin günde 8 saat olmasını ister.

…Fazla çalıştırılma saati için yüzde yüz zamlı ödeme ister.

…İşçi için hastalık, kaza ve işsizlik sigortası ister.

…Tatil olacak Pazar günü için tam ödeme ister.

…Çocuk işçilerin gece hiç, gündüz ise 6 saatten fazla çalıştırılmaması ister.

…Kadın işçilere doğumdan önce ve sonra ücretli istirahat ister.

…İşçiye kötü muamelenin ıslahını ister.

…”

Hepsini yanındaki küçük bavulun içine düzgünce yerleştirdi. Sonra bavulu alıp Reji’deki mesai arkadaşı Melahat’ın evinin yolunu tuttu. Bavul, 1 Mayıs’a kadar orada, Melahat’ın evinde kalacaktı. Öyle sözleşmişlerdi.

Kalacaktı kalmasına ya…

13 Şubat sabahı İzmir’de pek çok işçinin olduğu gibi Melahat’ın da evi polisler tarafından basıldı. İçi kurulacak olan sendikanın başvuru evraklarıyla dolu olan bavul artık İzmir’de başlatılan komünist avı için delilden sayılacaktı.

***

Hikâyenin devamı başka bir çalışmanın konusu olacak. Ama 32’de İzmir Askeri Mahkemesi’nde başlayan, sonra Ağır Ceza’da yeniden görülen davanın son derece bıktırıcı olduğunu söyleyebiliriz. Düzmece deliller, asılsız iddialar, polis tarafından ayarlanmış sahte tanıklar, ne ararsanız vardı sonrasında. Sonuçta Melek ve İbrahim Sabri Topçuoğlu ile Kerim Soyka 4’er yıl hapis, 4’er yıl sürgün ve 4’er yıl amme hizmetlerinden mahrumiyet cezası aldı, Melahat ve Yıldız beraat etti. Ceza alanlar 1933 affıyla serbest kaldılar.

Melek ve arkadaşlarının sendika kurma girişiminin devlet seferberliği ile bastırılması ne ilk ne son örnek oldu. Cumhuriyet tarihi, sınıf hareketini kontrol altında tutmak için başvurulan sendika yasaklarıyla doludur. Kontrolün kaybedilmesi korkusuna her dönemeçte güçlü bir anti-komünizm eşlik ediyor. Sendika işlerinin komünist işi olduğu devlet katında hep güçlü yargı olmuştur.

Eğri oturup doğru konuşacaksak, bu yargı pek de haksız değildir.

1932’de İzmir’deki sendika girişiminin başında da onlar var. Kerim ve İbrahim’i 46 sendikacılığına imza atan iki legal komünist partiden biliyoruz, öyleler. Daha fazlası için bilgi edinmemize izin vermeyen kısa ömrüne rağmen Melek’in de dönemin TKP kadrosu olduğu çok bellidir.

İyi ki öyledir. Türkiye sendikal hareketinin tarihinde taşın altında bir komünist parmağı hep vardır.

NOT: Bu yazıda konu edilen İzmir İşçileri Sendikası Birliği girişiminin tüm hikayesi, İbrahim Topçuoğlu tarafından bir kitapçık olarak yayınlandı. 1978 tarihli bu çalışma Öncü Yayınevi tarafından basılmıştır.