'Keir Starmer İşçi Partisi’ni sağa sürüklemekte sınır tanımıyor'

'Starmer ırkçılığın çeşitli biçimlerine yaklaşımında pek ciddiyet sahibi değil. O daha çok sağ seçmenin oylarını geri kazanmakla, sağcı gazetecilere konuşmakla, sendikalarla aşırı samimiyetten yakınmakla ve solcu vekilleri ilk fırsatta kovdurmakla ilgileniyor.'

Çeviren - Ekin Görkem

Bu yazı Jacobin ve the Guardian köşe yazarı Dawn Foster tarafından yazılmış ve 25 Haziran 2020’de jacobinmag.com üzerinde yayınlanmıştır.

2019 İngiltere genel seçimlerindeki yenilgisinin ardından Jeremy Corbyn’in yerine İşçi Partisi liderliğine Keir Starmer seçilmişti. Parti liderliği için 2020’de Starmer’la yarışan Rebecca Long-Bailey ise partideki görevini en son Gölge Eğitim Bakanı (İngiliz siyasi sistemine özgü bir çeşit muhalif kabine kurumu) olarak sürdürmekteydi. Partide 'sol' kanadı temsil eden Long-Bailey, sosyal medyada ABD polisinin İsrail tarafından eğitildiğini vurgulayan bir röportajı paylaştığı için “anti-semitizm” suçlamasıyla 25 Haziran’da bu görevinden alındı.

İşçi Partisi lideri Keir Starmer, partideki eski rakibi Rebecca Long-Bailey’i gölge kabineden düşürmek için absürt bir anti-semitizm suçlamasına sarıldı. Son gelişmeler Starmer’in partinin dümenini korkulandan çok daha keskin bir şekilde sağa kırdığını gösteriyor.

Genel duruma bakarsak, Keir Starmer İşçi Partisi içinde bir “serbest platform” yaratmış durumda. Ama özele indiğimizde, Parlamenter İşçi Partisi’nin pek çok üyesi bunun tam tersini hissediyor. Liderlik yarışındaki rakibi olan Rebecca Long-Bailey’in kovulması, partinin soluna Starmer’in onları bir engel olarak gördüğü, ayrılmasalar bile en fazla bir kenarda durmalarını istediği gerçeğini açıkça gösteriyor.

Long-Bailey’in suçu aktris Maxine Peake’e ait bir röportajı paylaşmasıydı. Peake hem 2017 hem de 2019 seçimlerinde İşçi Partisi kampanyalarına büyük vakit ayıran sol kanat bir işçi sınıfı aktivistiydi. Geniş kapsamlı bir tartışmada, Peake, kapitalizmin kaldırılması talebinde bulunmuş, pandemi sırasında insan hayatı yerine sermayeye öncelik tanınmasını kınamış ve George Floyd’un öldürülmesini ABD’li bazı polis kuvvetlerinin İsrail istihbaratı tarafından eğitilmesine bağlamıştı ki Starmer’ı ilgilendiren de bu sonuncusuydu. Starmer, Long-Bailey’in derhal ve yaka paça görevden alınmasını duyurduğu basın toplantısında bunun “anti-semitik bir komplo teorisi” olduğunu ileri sürdü.

Uluslararası Af Örgütü –ABD, 2016 tarihli bir raporunda “Baltimore polisinin kalabalık kontrolü, güç kullanımı ve gözetleme konularında İsrail ulusal polisi, ordusu ve istihbarat servislerinden eğitim aldığı” yönündeki endişelerini belirtmişti:

“Baltimore kolluk kuvveti memurları ve bunlar gibi Florida, New Jersey, Pennsylvania, California, Arizona, Connecticut, New York, Massachusetts, North Carolina, Georgia, Washington eyaleti ile Columbia ABD Kongresi Polisi’nden yüzlercesi daha, eğitim için İsrail’e seyahat etmişlerdir.  Bunlardan başka binlercesi ABD içerisinde İsrailli yetkililerden eğitim almışlardır.”

Af Örgütü, ABD polis teşkilatlarının genellikle İsrail güçleri tarafından uygulanan teknikleri kopya ettiklerine dikkat çekiyordu: “Belgelenen ihlallerin birçoğu İsrail ordu, güvenlik ve polis yetkililerinin uygulamalarına paralel niteliktedir.” Peake’in atıfta bulunduğu şeyin bu olduğu açık; ve bunın bir komplo teorisi değil, bir gerçek olduğu da. Starmer ise basitçe bu duruma kişisel olarak katılmadığını ifade etmek yerine Long-Bailey’den kurtulmak için anti-semitizm yaygarasına başvurmayı tercih etti.

Long-Bailey zaten çoktandır Starmer ve partinin sağı tarafından kenara itilmişti. Eğitim, koronavirüs salgınından etkilenen en temel konulardan biri olmasına rağmen çok az destek ve yardım alabildi. Starmer’ın ekibi sağcı gazetecilere Long-Bailey’in öğretmen sendikalarıyla “fazla içli dışlı” olduğunu anlattı. Bunun Muhafazakarlara “malzeme verdiğini” iddia ettiler. Oysa İşçi Partisi sendikalara yakın “olmalıdır”. Öğretmenlerin taleplerine odaklanmalıdır. İşçileri temsil etmek bir suç olarak görülemez. Uydurma bir anti-semitizm suçlaması, partinin solundan birini kovdurmaya ve onun yerine sağdan birini koymaya bahane edilmek için bile çok ağırdır.

Partinin siyahi ve Asyalı vekil, üye ve kampanya destekçilerinin partinin sağ kadroları tarafından mağdur edildiği yönündeki suçlamalar açığa çıktığında; kurumsal ırkçılığa ilişkin yaygın endişeleri giderecek neredeyse hiçbir şey yapılmadı. Örnek olsun: İşçi Partisinin en sağ kanat vekillerinden Rachel Reeves, Hitler’i yücelten, aşırı ırkçı, anti-semitik, anti-katolik Nancy Astor’ın heykelinin yapılmasını övdü ve bunun için lobi yaptı. Starmer bu konuda ne bir yorum ne de bir eleştiride bulundu; hatta geçenlerde heykel Astor’ı Nazi olarak anan bir grafitiyle bozulduğunda bile…

Starmer ırkçılığın çeşitli biçimlerine yaklaşımında pek ciddiyet sahibi değil. O daha çok sağ seçmenin oylarını geri kazanmakla, sağcı gazetecilere konuşmakla, sendikalarla aşırı samimiyetten yakınmakla ve solcu vekilleri ilk fırsatta kovdurmakla ilgileniyor. Sorun şu ki, sağcıları kazanma çabası içinde, partiye katılan çok sayıda solcu genci de partiden yabancılaştırmayı riske ediyor. Ayrıca bir sonraki seçimde parti, kapısını çalabileceği çok az kampanya destekçisi bulacak.