2. Savaş’tan bugüne: Sovyet kadınlarının haykırdığı gerçek 

Sovyet kadınları... “Ne çok sevmişler yurtlarını” diye düşünüyor insan. Elbette her insan sever yurdunu, insanlarını; onların iyiyi, güzeli, eşitliği hak ettiğini düşünür. Ama bu örneklerde bunu aşan bir sevgi var: Sosyalizmin birkaç kat güçlendirdiği bir sevgi bu, eşitlik ilmeğiyle defalarca dokunmuş bir bağlılık…

Serap Emir

Aradan tam 75 yıl geçti… Çok öyküler anlatıldı onlara dair; kahramanlıklarına, cesaretlerine, gözüpekliklerine övgüler düzüldü. Bir bu kadar daha anlatsak az. Onlar maruz kaldıkları barbarlık, işkenceler karşısında; dik duruşlarıyla onurun ve yurtseverliğin ne demek olduğunu insanlığın ortak hafızasına yazdılar. Bir bu kadar daha yazsak, yine az. Nazi faşizmini yenilgiye uğratan büyük Sovyet halkı, tam 27 milyon insanını kaybetti bu mücadelede. Dünyanın her yerinden milyonlarca partizan, direnişçi yaşamları pahasına bu mücadeleye ortak oldu. Ve zafer sosyalizmin, enternasyonal dayanışmanın hanesine yazıldı; kaybedilenlerin isimleriyle birlikte.

'Sanki Almanlar benim yüreğimi vuruyor'

İşte o isimlerden biri, Leningrad kuşatmasında kahramanca ölen Komsomol üyesi Anya Pavlova, günlüğüne şu satırları not düşmüş: “Çoğu zaman ülkemizin kaderini düşünüyorum. Her şeyin ötesinde ülkem ve ben bir bütünüz. İşler ülkem için iyi giderse, benim için de iyi gider. Leningrad’ta toplar patlarken, düşman saraylarımızı, müzelerimizi, evlerimizi yağmalayıp yıkarken sanki Almanlar benim yüreğimi vuruyorlar. Yüreğim, bana, cesur ol! Dürüst ol! Askerlere ayak uydur, diyor”

'Cesur ol, dürüst ol, askere ayak uydur'

 “Çoğu zaman ülkemizin kaderini düşünüyorum. Her şeyin ötesinde ülkem ve ben bir bütünüz. İşler ülkem için iyi giderse, benim için de iyi gider. Leningrad’ta toplar patlarken, düşman saraylarımızı, müzelerimizi, evlerimizi yağmalayıp yıkarken sanki Almanlar benim yüreğimi vuruyorlar. Yüreğim, bana, cesur ol! Dürüst ol! Askerlere ayak uydur, diyor”

Anya, Büyük Anavatan Savaşı’nda cephede keskin nişancı, pilot, tank operatörü, uçaksavar topçusu, istihbaratçı, haberleşmeci, sağlıkçı olarak görev alan bir milyon Sovyet kadınından sadece biri. Tıpkı, el bombasıyla altına yattığı bir Alman Tiger tankını havaya uçuran Valeria Gnarovskaya gibi. Tıpkı, durup dinlenmeksizin cepheden altı yüz yaralı asker taşıyan hemşire Nina Kluyeva gibi. Tıpkı, tiyatro okulu öğrencisiyken cepheye hemşire olarak girip keskin nişancılığı seçen ve kısa sürede 128 Nazi’yi öldüren Azeri kızı Ziba Ganieva gibi. Tıpkı, yaptığı gözcülükle komutanlığa çok değerli bilgiler sağlayan ve son kurşununu dahi boşa harcamayan Kazak kızı Alia Maldagulova gibi. Tıpkı, elinde Stalin’in raporu, köy köy dolaşarak zafere inanç aşılayan Liza Çaikina gibi… Ya da tıpkı; en acımasız işkencelere rağmen ağzından tek kelime alınamayan, Nazım Hikmet’in Tanya’sı, partizan Zoya Kosmodemyanskaya gibi…

Faşistlerin korkulu rüyası: Gece cadıları

Tarih, faşist Almanya’ya karşı verilen yurt savunmasında Sovyet halklarından kadınların gösterdiği daha birçok kahramanlık örneğiyle dolu. En bilineni, Kubanlı bir Kazak kızı olan Yevdokia Berşanskaya’nın komuta ettiği 46. Tümen, nam-ı diğer “Gece Cadıları”. Tümüyle işçi ve öğrenci genç kadınlardan oluşan bu alay, dört yıl boyunca Kuzey Kafkasya - Berlin hattında ekseriyetle geceleri yaptıkları nokta atışı bombalamalarla Nazi’lerin korkulu rüyası oluyor. Yine savaştan önce Kiev Üniversite’sinde tarih okuyan Lyudmila Pavliçenko’nun 309 Nazi askerini öldürerek en başarılı kadın keskin nişancı ünvanını alışı, bilinen diğer bir örnek. Ancak Sovyet kadınları cephede yalnız keskin nişancılıklarıyla değil, komuta yetenekleriyle de pek çok erkeğe ilham oldular. Örneğin, bir uçak filosuna komuta eden Maria Smirnova, tam 3260 saldırı uçuşuyla düşman birlikleri üzerine 100.000 kg bomba yağdırmasıyla geçti tarihe. Bir diğer komutan Maria Batrakova, Molohnaya Nehri üzerinde yönettiği 120 saatlik çarpışmadan zaferle çıktı ve orduya çok üstün bir mevzi kazandırdı.

Bunlar ve daha sayısız örneği okurken, “Ne çok sevmişler yurtlarını” diye düşünüyor insan… Elbette her insan sever yurdunu, insanlarını; onların iyiyi, güzeli, eşitliği hak ettiğini düşünür. Ama bu örneklerde bunu aşan bir sevgi var: Sosyalizmin birkaç kat güçlendirdiği bir sevgi bu, eşitlik ilmeğiyle defalarca dokunmuş bir bağlılık… Yurtlarını kaybetmek; eşitliği, özgürlüğü, ücretsiz sağlanan konutlarını, büyük emeklerle kurdukları fabrikaları, elektrik santrallerini, kısaca insanca bir yaşamı, sosyalizmi kaybetmek demekti onlar için. Sovyet kadınları yönündense tüm bu anlama, en gelişmiş kapitalist ülkelerin kadınlarının bile sahip olmadıkları haklar ve her anlamda toplumsal eşitlik ekleniyordu. Sosyalizm, Çarlık düzeninden çıkardığı kadına yalnız toplumsal eşitliği ve yaşamın her alanında özgürlüğü sunmakla kalmadı; aynı zamanda adeta çağ atlattı ona. İşte cephede yaşamları pahasına sahip çıktıkları tam da bu kazanımlar, bu değerlerdi.

Cesaret, kahramanlık ve 120 bin madalya

Savaş sırasında 120.000’in üzerinde kadın, gösterdikleri cesaret ve kahramanlığın anısına Kızıl Ordu nişanıyla ödüllendirildi. Cesaretlerine ve kabiliyetlerine şapka çıkardığımız bu kadın askerler yanında bir de isimsiz kahramanları var bu mücadelenin, cephe gerisi var. Ve oraya baktığımızda 15 milyonu aşkın daha kadın çıkıyor karşımıza. Bu kadınlar madenlere iniyor, trenleri onarıyor, kemerler inşa ediyor, fabrikaları taşıyor, tankları monte ediyor; her anlamda sınırları aşarak harikalar yaratıyor cephe gerisinde.

Stalin’in 3 Temmuz 1941 tarihinde tüm Sovyet halklarına yaptığı seferberlik çağrısıyla harekete geçen Sovyet kadınları, fabrikalarda sosyalist yarışmanın öncüsü oldular.  Moskova’dan Urallara, Sibirya’dan Azerbaycan’a tüm Sovyet yurdunda “cephe ekipleri” kuruldu ve üretim birkaç kat hızlandırıldı. Böylece her fabrikada boşa çıkan çok sayıda işçi, ihtiyaç duyulan diğer üretim alanlarına yönlendirilebildi.

Kaganoviç Rulman Fabrikası’ndan Komsomol üyesi Yekaterina Barişnikova Stalin’e yazdığı mektupta ekibiyle birlikte üretimi %400’e çıkarma sözü veriyordu. Barişnikova’nın bu iradesi ve yöntemi, kısa sürede pek çok fabrikaya yayıldı. Öyle ki 1940’ta %41 olan sanayide çalışan kadın oranı, 1942’de %53’e çıkmıştı.

Cephede, madende, fabrikada, inşaatta...

Savaş sırasında 120.000’in üzerinde kadın, gösterdikleri cesaret ve kahramanlığın anısına Kızıl Ordu nişanıyla ödüllendirildi. Cesaretlerine ve kabiliyetlerine şapka çıkardığımız bu kadın askerler yanında bir de isimsiz kahramanları var bu mücadelenin, cephe gerisi var. Ve oraya baktığımızda 15 milyonu aşkın daha kadın çıkıyor karşımıza. Bu kadınlar madenlere iniyor, trenleri onarıyor, kemerler inşa ediyor, fabrikaları taşıyor, tankları monte ediyor; her anlamda sınırları aşarak harikalar yaratıyor cephe gerisinde.

Yine işgal ilerlediğinde kadınlar, çok kısa bir sürede fabrikaları ülke içlerine taşıyıp tesisleri yeniden monte ettiler. İnşaatında çoğu kadın 500.000 işçinin çalıştığı Moskova istihkam kemeri, Nazilerin bir türlü delemediği bir engel oldu.

Metro inşaatı durmadı: Yüzde 70'i kadın

Moskova metrosunda çalışan işçilerin yerini savaşta eşleri aldı. Binlerce kadın hızlandırılmış kurslara katılarak, metroda teknisyen, vinç operatörü, makinist, elektrikçi olarak çalıştı. Zafere inancını hiç yitirmeyen Sovyet halkı, Moskova’daki üçüncü metro inşaatını savaş süresince asla durdurmadı. İnşaatta çalışan işçi ve mühendislerin %70’i ise kadındı.

Cephedeki eşlerine yazdıkları gibi, onlar biliyorlardı ki “…kömür; demir ve çelik demek, yeni tanklar, tüfekler, uçaklar demek…” İşte bu bilinçle Sovyet kadınları kömür madenlerine indi, ve tonlarca kömür çıkardı. Öyle ki, 1942’de 41.010 kişi olan madenci kadınlar, 1943'te 66.063, 1944'te ise sadece kömür madenlerinde 320.124 oldular.

Savaş zamanında belki de en kritik sektörlerden biri olan taşımacılıkta da, Sovyet kadınları tüm güçleriyle yer aldılar. 20.000’den fazla kadın, demiryollarında makinistlik, istasyon şefliği, hareket memurluğu yaptı; cepheye ve yurdun dört bir yanına malzeme, gıda, cephane taşıdı.

Tüm bunların yanında çok sıradan kalacak ama, yine de söyleyelim; kadınlar tekstil ve gıda sektörlerinde de yer alarak cephedeki askerlere üniforma, ayakkabı, konserve ürettiler. Cephe gerisinde de yaralıları tedavi ettiler, hemşirelik, doktorluk, asistanlık yaptılar.

Sovyet kadınları kentler kadar kırları da sosyalist yarışmanın konusu haline getirerek adeta yeniden var etti. Sadece Kuban bölgesinden bir örnek: Kaganoviç üretim çiftliğinde kadınlar, devlete bir önceki yılın 4.5 katı hububat teslim ettiler. Savaştan önce çiftlikte kişi başı 37.6 kental olan üretim, savaşın son yılında 63 kentale yükseldi. 1944’te 250.000’in üzerinde kadın, kolektif çiftliklerde yönetici olarak çalıştı. Tarlalarda kurulan 100.000’in üzerinde yüksek verim grubundan takdirname ile ödüllendirilen 1150 kişinin 968’i kadındı.

Kadınlar cepheye hediyeler gönderdi, askerlere mektuplar yazdı, birikimlerini tank ve uçak yapımı için bağışladı. Sadece Türkmenistanlı kadınların Savunma Fonu’na bağışladığı gümüş takımları, sekiz bin kilogramı aşıyordu. Yine binlerce Sovyet kadını, savaş sonrası yetim kalan çocukları evlat edinip onların annesi olmakta tereddüt etmedi.

Hem cephede hem cephe gerisinde olağanca gücüyle, aşkın bir cesaret ve adanmışlıkla yer alan Sovyet kadınları; eşleriyle, babalarıyla, kardeşleriyle, sevgilileriyle, arkadaşlarıyla ve elbette yoldaşlarıyla birlikte ülkelerini, insanlığı zafere taşıyan onurlu mücadelenin parçası oldu. Sosyalizmin onlara verdiklerine, özgürlüklerine, eşitliklerine sahip çıktılar ve sosyalizm demek olan yurtlarını var güçleriyle savundular. Onlar herkese sosyalizmin kadınlar için ne denli yaşamsal, ne denli savunmaya değer olduğunu kanıtladı. Onlar, sosyalist bir ülkede yaşayan kadınların hem cephe gerisinde hem cephede neler yapabileceklerini gösterdi. 75 yıl önceden bugüne taşınan tüm bu olağanüstü öyküler, kulaklarımıza sosyalizmin değerini yeniden ve yeniden bağırıyor.

Kaynak: Sosyalizm Diyarında Kadın, Nina Vasilievna Popova, İnter Yayınları, Çeviri: İsmail Yarkın, Murat Güneşdoğdu