Karadayı için bugüne kadar neden beklediler?

Kemal Okuyan'ın “Karadayı için bugüne kadar neden beklediler?” başlıklı yazısı 4 Ocak 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.
Neden şimdi? Neden 28 Şubat en sona bırakıldı? Neden bir sürü eski komutan, genelkurmay başkanı içeri alınırken, bugünkü iktidarın en kinlendiği kişilerden biri olan Karadayı’ya yıllar sonra dokundular?

Oysa bana göre, merkezinde bir biçimde TSK’nın durduğu soruşturma ve davalar içinde en gerçeği 28 Şubat. Ergenekon, Balyoz gibi operasyonların konusu belli değil, suçlamalar bir tuhaf, deliller evlere şenlik. 28 Şubat ise, kamuoyu tarafından en ince ayrıntısına kadar takip edilmiş, medyanın gündemini haftalar, hatta aylarca işgal etmiş aleni bir süreç.

Üstelik, diğerlerinden farklı olarak bu süreçte hükümet değişikliği gerçekleşmiş. Yani, seçilmiş hükümetin sınırsız dokunulmazlığı olduğunu sanan AKP zihniyeti açısından, en büyük günah işlenmiş.

Ama yine de 28 Şubat dosyasını sona bıraktılar. Neden?

Bu sorunun yanıtı önemli.
AKP’nin 28 Şubat sürecinden yararlandığı, hatta o dönem yenilikçi diye görünen Erdoğan ve arkadaşlarının Refah Partisi’ni bölmek için asker tarafından desteklendiği açık bir gerçek. Generallerin hesaplayamadığı, AKP’nin bu kadar hızlı büyüyeceğidir.
Hesaplayamazlar, çünkü 28 Şubat’ın yön tayin edicisi de ABD’dir.

Genellikle 3 Kasım 1996’da meydana gelen Susurluk Kazası’ndan sonra yaşananlarla, 28 Şubat arasındaki bağlantı koparılır ya da saçma bir biçimde 28 Şubat’ın Susurluk’un üzerini kapatmak gibi bir niyetinin de olduğu ileri sürülür.
Oysa, Susurluk ile 28 Şubat birbirini tamamlayan olaylardır.

Susurluk kontrolden çıkan, aşırı yıpranan ve artık hem NATO’ya hem de Türkiye Cumhuriyeti’ne zarar veren kontrgerilla örgütlenmesini hizaya getirme operasyonudur. Uç noktalar tasfiye edilmiş, ana yapı korunmuştur. TSK’daki en Amerikancı unsurlarla ulusalcı eğilimleri olanlar bu dönem birlikte hareket etmiş, bir başka Amerikancı ve kontrgerillaya egemen olan Çiller’i hukuken zor durumda bırakmadan, etkisizleştirmişlerdi. Burada ABD aklı vardır.

Çok değil birkaç ay sonra sıra dinci cenaha ayar vermeye gelmiştir. ABD yönetimi, çıkarları açısından henüz iktidara hazır olmadığını düşündüğü Milli Görüş geleneğine “kendine çeki düzen ver” mesajı iletirken, laik duyarlılıkları olan ancak çoğunlukla batıcı ve NATO’cu generallere Erbakan-Çiller koalisyonunun üzerine gitmek konusunda cesaret aşılamıştır.

Bunlar, her şeyi ABD planladı anlamına gelmiyor. İşin içinde ABD’nin de olduğunu ve ABD’nin onayı olmadan TSK’nın bu çapta bir siyaset mühendisliğine soyunamayacağını söylüyorum.

Tayyip Erdoğan ve arkadaşları derhal Beyaz Saray’a güven vermek için kolları sıvadı ve kısa sürede geçer not aldı. ABD’nin memnuniyeti olmasaydı, Erdoğan bu ülkede siyaset yapamayacaktı, çok açık. ABD’nin memnuniyeti, askerin de rezervlerini yumuşattı. Erdoğan’ın başbakanlığının önü açıldı.

Ancak AKP hükümeti ABD’yi tatmin ettikçe, Vaşington’un TSK’nın içinde zaman zaman çıkıntılık yapan ekibe tahammül etme isteği de azaldı. Erdoğan ve arkadaşlarının özgüveni artmıştı. ABD’nin bölgesel gereksinimlerine bütünüyle yanıt verir hale geldiklerinde, cumhuriyetçilerden ve TSK’dan intikam alma konusunda onay da almış oldular.

Şimdi soruyu yeniden soralım: 28 Şubat’la hesaplaşmayı neden sona bıraktılar?

İşin pratik bir yanı var, önce muvazzaflardan kurtulmaları gerekiyordu. Ne olur ne olmaz! Oysa 28 Şubat’ın kritik isimlerinin çoğu emekliydi.
Ancak asıl neden, 28 Şubat’ın toplumsal ve hukuki dayanakları…

28 Şubat 1997’de, Erbakan ve Çiller ikilisinin toplumsal inandırıcılığı çok ama çok düşmüştü. Susurluk kepazeliği açıkça Tansu Çiller’i işaret ederken, toplumun geniş bir kesimi Milli Görüş’ün acemiliklerinden huzursuz olmuştu. Dolayısıyla Ergenekon, Balyoz gibi “kanlı” ve “dehşet verici” öykülerden yoksun bir 28 Şubat iddianamesi ile işe başlansaydı, “ileri demokrasi”ye geçiyoruz yalanı bu kadar etkili olamayacaktı.
Ek olarak, 28 Şubat, Anayasal bir kurum olan MGK devrede olduğu ve birçok düzenleme bizzat hükümete yaptırıldığı için hukuki olarak zor yönler içeriyordu. Zekeriya Öz’ün işi çok güçleşecek, daha hemen başta “yetki” sıkıntısı yaşayacaktı.

Akıllıca bir yöntem izlediler. Devletteki yeniden yapılanmada epeyce yol aldıktan sonra 28 Şubat dosyasını açtılar, “en tepesi” için de acele etmediler. ABD’nin has adamlarından Çevik Bir’i rehin alıp muhbir yaparak ellerini güçlendirdiler.

Evet, bu nedenle bugüne kadar beklediler. Şimdi tadını çıkaracaklar.